Hava Durumu

Bursa'dan şok açıklama! Sağlık Bakanlığı cemaatlerin elinde!

Türk Sağlık-Sen Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Köse, "Bugünlerde yeni Sağlık Bakanı'nın da bir tarikat mensubu olmasından hareketle bazı cemaat ve tarikatların bakanlıkta etkili olduğuna yönelik iddialar konuşuluyor" dedi.

Haber Giriş Tarihi: 24.09.2018 10:11
Haber Güncellenme Tarihi: 24.09.2018 10:11
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenidonem.com.tr/
Bursa'dan şok açıklama! Sağlık Bakanlığı cemaatlerin elinde!

-N. Nuri Yavuz-

Bursa kamuoyunun yakından tanıdığı Türk Sağlık-Sen Bursa Şubesi'nin eski Başkanı Mustafa Köse, şu sıralar Türk Sağlık-Sen Genel Başkan Yardımcısı görevi nedeniyle Ankara'da bulunuyor. Geçen günlerde Bursa'ya gerçekleştirdiği bir ziyaret kapsamında bir araya geldiğimiz Köse ile sağlık gündemine ilişkin röportaj gerçekleştirdik. Köse, sağlık alanında bilinmeyen veya yanlış bilinen birçok konuda kamuoyunda şok etkisi yapacak açıklamalara imza attı.

Yeni hükümet sistemi ve yeni Sağlık Bakanı'nın özel sektörden bir isim olması, sağlık çalışanları tarafından nasıl değerlendiriliyor?

Yeni hükümet sistemiyle birlikte vatandaşlarda olduğu gibi sağlık çalışanlarının da beklentileri değişmişti. Yeni bakanın özel sektörden gelmiş olması, bürokrasinin kıskacına takılmayacağı ve özellikle bakanlıktaki cemaat yapılanmaları ile ilgili ayrıştırmanın önüne geçeceği ve çalışana değer verileceğine yönelik pozitif bir beklenti doğurmuştu. Ama hükümet kurulduğundan beri bakıyoruz bakanlıkta çok fazla bir hareket yok. Sağlık çalışanlarını mutlu ve umutlu kılacak herhangi bir şey göremedik.

Sağlık çalışanlarının ne gibi beklentileri var?

Ülkemiz ekonomik darboğaz içerisinde bulunuyor. Ama sağlık çalışanları ürettiğinin karşılığını alamıyor. Bakanlık da bununla alakalı olarak tedbirler almıyor. Ülkemizin değişik illerini ziyaret ediyoruz. Tüm Türkiye'de arkadaşlarımızdan bilgi alıyoruz. Sağlık çalışanlarının maaşları oldukça alt seviyelerde. Sadece döner sermaye ile destekleniyordu. Şu an döner sermayeyi alabilen kesim neredeyse yok denebilecek kadar az. Bordrolar dahi sıfır ya da boş bir şekilde hazırlanıyor. Bunlarla alakalı olarak da yeni Sağlık Bakanı'ndan herhangi bir açıklama görmedik.

Peki, yeni hükümet sistemiyle ortaya çıkan 'bürokrasi hızlanacak' deyiminin Sağlık Bakanlığı nezdinde bir karşılığı olduğunu düşünüyor musunuz?

Geçenlerde sağlık bakan yardımcılarını ziyaret ettiğimiz zaman kendilerinin ifadesi şu o oldu: 'Ben hangi işe bakıyorum bilmiyorum şu an.' Yani bakanlıkta iş bölümü dahi doğru düzgün yapılmamış. Kimin hangi bölüme bakacağıyla ilgili olarak bir çalışma söz konusu olmamış. Fakat biz, Sağlık Bakanı kendi şirketlerini yönettiği şekliyle yönetir, adalet, liyakat, hakkaniyet çerçevesinde hareket eder beklentisini hâlâ muhafaza etmeyi sürdürüyoruz. Ama nereye kadar iyi niyetle takip edeceğiz bilmiyoruz!

Bakanlıktaki bu belirsizlik alt yönetimlere nasıl yansıyor?

Şu an tüm Türkiye'de her hükümet değişikliğinden sonra ortaya çıkan bir durum var: 'Bürokratlar ve yöneticilerin durumu ne olacak?' Örnek, il sağlık müdürü devam edecek mi, alınacak mı? Devam ederse sorun yok, alınırsa tüm sağlık yöneticileri baştan aşağı yenilenecek mi? Şu an 'topal ördek' dediğimiz bir dönem yaşıyoruz. Sağlık Bakanlığı ivedi bir şekilde mevcut kadrolarla devam edilecek mi edilmeyecek mi kamuoyuyla paylaşmalı ve bürokratları rahatlatmalıdır. Böylelikle bürokratlar da kendilerinin göreve devam edip etmeme durumuyla ilgili gayret göstermek yerine, enerjilerini halkın sağlığıyla ilgili konulara sarf etmelidir.

Giriş bölümünde bakanlıkta cemaat ayrıştırmasından bahsettiniz. Bugün hâlâ bakanlıkta bir cemaat durumu söz konusu mudur?

Maalesef Sağlık Bakanlığı, değişik cemaatlerin zaman zaman etkin olduğu bir bakanlık olarak ön plana çıkıyor. Bu olmaması gereken bir durumdur. Herkesin inancına saygı duyuyoruz. Ama bir bakanlık ve kamu idaresinde kadrolara atama yapılırken 'cemaatten ya da cemaatten değil' diyerek tercih yapılmasını da doğru bulmuyoruz. Sağlık Bakanlığı'nda bir dönem FETÖ'nün ciddi bir yapılanması oldu. Sonra Menzil'le alakalı bir yapılanma ortaya çıktı. Şu an itibarıyla yine bazı cemaat ve tarikatların etkili olduğu, olacağıyla alakalı söylemler, Sayın Bakan'ın da bir tarikat mensubu olduğundan yola çıkarak konuşuluyor. Umarım bunlar sadece söylentiden ibarettir. Çünkü devlet idaresinde liyakatın esas alınması gerekir. Herkesi, inancı ne olursa olsun ürettiği katma değere bakıp değerlendirmek lazım.

Bir de tıpkı eğitimde olduğu gibi kamu hizmetlerinin piyasalaştırılması durumunun sağlıkta da yaşandığı gözleniyor ve çokça tartışılıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Devletimizin Anayasa'da yazan en önemli vasıflarından biri sosyal devlet olmasıdır. Sosyal devletin en önemli vasıfları da eğitim, güvenlik ve sağlıktır. Bunların devlet eliyle tüm vatandaşlara ulaştırılması gerekir. Ülkemizde son dönemlerde diğer alanlarda olduğu gibi sağlık piyasalaştırılıyor, kamu çekiliyor ve özel sektöre bağımlı hale getiriliyor. Sosyal güvenlik reformları da maalesef buna çanak tutuyor. Bunu sağlıklı bulmuyoruz.

Peki, sizce devlet nasıl bir yol izlemeli?

En azından koruyucu sağlık hizmetleriyle alakalı olarak çok ciddi şekilde kaynak aktarmalı ve hasta olmayı engelleyecek iş ve işlemler tesis etmelidir. 2002 yılında sağlık harcamalarının yüzde 50'si koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılıyordu. 2018 yılında bu rakam yüzde 10'lar seviyesine geriledi. Koruyucu sağlık hizmetlerine kaynak aktaran ülkeler geleceklerine yatırım yapmış olurlar. Ama tedavi edici sağlık hizmetlerine para harcayan ülkeler, çok uluslu şirketlere bağımlı hale gelirler, ülkemizde olduğu gibi.

Bu noktada Sağlık Bakanlığı bir şey yapmıyor mu?

Mesela doların yükselmesiyle alakalı Sağlık Bakanlığı açıklamalar yapıyor; sağlıkta tek alım projesinin uygulanması (ki bizde doğru bir uygulama) ve Türkiye'de ilaç üretimiyle ilgili fabrika kurulması ifade ediliyor. Bu noktada Sağlık Bakanlığı yetkililerinin çok fazla yere kulak kabartmalarına gerek yok. STK'ları dinlemiş olsalardı, 2005 yılında SSK hastaneleri Sağlık Bakanlığı'na devredilirken SSK'nın ilaç fabrikasını kapatmazlardı! O gün SSK'nın ilaç fabrikası, ülkemizin ilaç ihtiyacının büyük bir kısmını oldukça da ucuza karşılıyordu. O gün kapattığımız fabrikayı 13 yıl sonra tekrar açmak için bir adım atıyoruz. Bunu yaşamadan görmek gerekmez miydi? Yine kamu hastaneleri birliğiyle ilgili 2011 yılında 'devrim yapıyoruz' diyerek bir sistem getirdiler üzerinden 6 yıl geçtikten sonra kaldırdılar. Kaldırılması doğru ama biz, 2011 yılında birliğin kurulmasının, ülke sağlığına çok ciddi zarar vereceğini ve özel sektöre hizmet edeceğini belirtmiştik. İlaç fabrikasıyla ilgili görüşümüzün 13 yıl, kamu hastaneleri birliğiyle ilgili uyarılarımızın ise 6 yıl sonra farkına varıldı!..

Şehir hastaneleri konusunda ne düşünüyorsunuz?

Şehir hastaneleri, gelecekte sağlıkta ciddi darboğazları getirecek. Tekelleşmeye neden olacak. Sağlık harcamalarıyla alakalı olarak ihale verilen şirketlere 29 yıl bağlanılıyor. Kamu kaynaklarından bir kuruşu dahi dikkatle kullanmak gerekiyor. Hasta garantisinden tutun sağlık harcamalarını artıracak birçok uygulama var. Örneğin, normalde bir hastanede yıkanacak çamaşırın kilogramı bellidir. Tüm hastanelerden rakamları alırsınız ve bir ortalama yakalayabilirsiniz. Şehir hastanelerine bir aylık sürede garanti olarak verilen rakamlar, şu anki durumda 1 yılda yıkanmayan ve yıkanamayacak olan çamaşırlardır. Yine ütü hizmetleri, görüntüleme hizmetleri aynı şekilde garanti edilmiş. Biz sadece takılmışız 'Yüzde 70 yatak doluluk oranı garanti verilmiş!' diye konuşuyoruz. Onu bir şekilde doldurursun ama diğer hizmetlerin garantileri daha vahimdir. Şu an hastane etrafındaki eczane yerlerinin bile kim tarafından verileceği tartışılıyor. 'Biz vereceğiz, ruhsatlar dahi bizden geçecek' diyen bir anlayış ve tekelleşme söz konusudur. Öte yandan tüm ülkede yapıldıkları noktalara bakıldığında şehir hastaneleri değil şehir dışı hastaneleri olduğunu görüyoruz. Ulaşımın dahi problem olacağı görülecek. Hastanelerle alakalı en önemli konu, vatandaşın erişim konusudur. Bursa'da Doğanköy'deki şehir hastanesini düşünün, Yıldırım veya Osmangazi'deki bir vatandaş oraya nasıl ulaşacak?

Geçen aylarda çıkan ve 'ambulanslara hız sınırı' olarak basında yer bulan yönetmelik hakkında ne düşünüyorsunuz? Sağlık çalışanları bu yönetmeliğe nasıl bakıyor?

Ambulans yönetmeliğinde yanlış olan bir şey yok. Ambulansların sadece geçiş üstünlüğü var. Yine yönetmelikte 'dikkatli geçer' ifadesi bulunuyor. Kırmızı ışıkta geçme hakkı var ama kırmızıda geçtiğinde kaza olursa suçlu ambulanstır. Ambulansların içerisinde nitelikli eleman var zaten. Ambulans hastayı alıp hiçbir şey yapmadan hastaneye ulaştıran şeklinde görülüyor. Bu yanlış bir kanıdır. Acil serviste müdahale edilecek ne varsa ambulansların içerisinde de her türlü tıbbi malzeme var. Ayrıca onu uygulayabilecek ekip de var. Sadece tüm ambulansları doktorlu hale getirip bu müdahalelerin edilebilmesi gerekiyor. Ambulans şoförünün birinci görevi, aracını dikkatli bir şekilde kullanarak hastayı hastaneye ulaştırmaktır. Daha hızlı olması gerekmiyor. Hasta kültürü açısından bunun eğitimini vermemiz gerekiyor. O yönetmelikle alakalı olarak arkadaşlarımızın en fazla tepki gösterdiği konu 'Biz yavaş gittiğimiz zaman hasta ya da yakınıyla kavga ederiz ve sağlıkta şiddet artar' konusudur. Bununla ilgili Sağlık Bakanlığı, ambulansların hızlı giden araçlar değil müdahale yapan araçlar olduğu eğitimini kamu spotları ve çeşitli yöntemlerle vermesi gerekiyor. Ayrıca ambulans olarak kullanılan araçlar da çok hızlı gitmeye uygun değildir.

Bu bağlamda sağlıkta şiddetin azaltılmasına yönelik siz sendika olarak ne yapıyorsunuz? Ve önerileriniz nelerdir?

Sağlıkta şiddeti engellemekle ilgili en üst perdeden tekliflerimiz var. Bu sorunun çözülmesi için de radikal olmak gerekiyor. Bir hâkim ya da polise dokunabilen insan yok, niye çünkü onlarla ilgili cezaların caydırıcılığı var! Sağlıkta da cezaların caydırıcı olması gerekiyor. Sadece 'Tutuklu yargılansın, elini kolu sallayarak çıkmasın' diyoruz. Sağlıkta şiddet uygulayan kişi, şiddete uğrayan kişiden önce karakol ya da adliyeden çıkmazsa bu bir caydırıcılık sağlayabilir. Şiddet uygulayan kişi tutuksuz yargılanıyor ya da yargılansa dahi 5 yıl tehir ediliyor. Sağlıkta şiddete yönelen kişilerin sosyal güvencesi 3 ya da 6 ay süreyle askıya alınmalıdır. Bununla alakalı sosyal güvenlik yasasına bir madde konulmalıdır. Sadece Dr. Ersin Aslan öldürüldükten sonra bir beyaz kod uygulaması başlatıldı. Şu anda da beyaz kod durumunda yaşanan bürokratik sıkıntılar nedeniyle birçok sağlık çalışanı bu uygulamayı kullanmamayı tercih ediyor. İnşallah yeni Sağlık Bakanı bununla alakalı olarak da önayak olur ve şiddetin azaltılmasına yönelik bir şeyler yapar da bizler de mutlu oluruz.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.