Hava Durumu

İnsanoğlu bütün gerçekliği idrak edebilir mi?

İnsanı diğer canlılardan ayıran birçok haslet vardır. Her ne kadar insan, örneğin bir bitki ile veya bir kurt ile canlı olmak bakımından örtüşse de konuşma ve akletme yönleriyle onlardan tamamen ayrılır.

Haber Giriş Tarihi: 30.05.2017 10:28
Haber Güncellenme Tarihi: 30.05.2017 10:28
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenidonem.com.tr/
İnsanoğlu bütün gerçekliği idrak edebilir mi?

-Rıza Tevfik Kalyoncu-

Akıl, tefekkür ve tekellüm (konuşma ) hasletlerinin ne ifade ettiği üzerinde biraz olsun duralım. Düşünürler, insanı insan yapan akıl konusunda bir hayli tartışma içerisinde olsalar da yapılan bilimsel araştırmalar akıl ile insan beyni arasında özsel bir  bağlantı olduğunu ortaya koyuyor. Ancak bilimin de cevaplamak için çaba harcadığı, henüz net bir şekilde cevaplayamadığı soruların bulunduğu da kesin. Bu insan aklının ve tefekkürünün ürünü olan bilimin bir eksikliği veya suçu değil. Zira insanın kaderi, sınırlı olmasında yatıyor birazda. Hangi imkânlara sahip olursa olsun insan, bir yerden sonra bazı şeyleri çözemiyor, net bir sonuca varamıyor ve hatta sonsuzluğun içinde kaybolabiliyor.

En basit örnek olarak içinde yaşadığımız evreni düşünelim. Galaksimize en yakın galaksi, bizden o kadar uzaktaki, ona ulaşmak neredeyse imkânsız. Dahası var, bize en yakın galaksi uzaydaki sayısız diğer gezegen veya galaksiden sadece bir tanesi. Öteki taraftan dünya üzerinde yaşayan canlıların varlığının en küçük yapı taşı olan hücreyi (zerre) düşünelim. İçerisinde çok geniş ve kapsamlı bir yapıyı barından hücre, gözle görülemiyor. Çıplak gözümüzle göremediğimiz ancak kendi içerisinde devasa bir yapı! İnsanın muhteşem karmaşıklık ve düzen içerisinde bir yapının içerisinde bulunduğunu gösteriyor. Esas mesele tam bu noktada başlıyor. Sınırlı olduğumuzu, zamanla, bedenle tahdit edildiğimizi biliyoruz. Fakat buna karşın içerisinde yaşadığımız sonsuzluğu idrak edebiliyoruz. Sonsuzluğun dayanılmaz gücü ve cezbesi karşısında yitip gitmek üzereyken bir anda sınırlılıklar alemine dönüyoruz.

İşte büyük düşünürlerin işaret ettikleri bir nokta burası. Örneğin, Eflatun diyor ki, insan bu dünyada yaşadığı sürece ve beden hapishanesinde konuk olduğu müddetçe, gerçeği tam olarak bilemez. Çünkü bedenselliğimiz, arzularımız ve ihtiyaçlarımız gerçeği idrak etmememizin önünde bir engel olarak kalır. Bu düşüncenin metafizik imalarını bir tarafa bırakalım ve gündelik hayatımız açısından düşünelim. Gündelik hayatımızda hatalarımız, sürçmelerimiz ve kaybedişlerimiz çoğu kez, kökeni bedensel olan arzularımızla irtibatlı değil mi? Mal, makam- mevki, güç hırsı gibi insan doğasını ifsat eden birçok duygunun temelinde bedensel varlığımızı koruma ve daha rahata ulaştırma arzusu yatmıyor mu? Fedakârlık dediğimiz erdem biraz da kendi lehimize olanı vahşi bir arzuyla istemek yerine meşru bir çerçevede gayret göstererek sahip olmak anlamına gelmez mi? Bu soruları soruyorum. Zira gündelik hayatımız, acelesi, karmaşası ve sıkıntıları içerisinde bize bu sınırlılıklarımız üzerinde fazla düşünme şansı bırakmıyor. Ama her şeye rağmen, insana verilmiş bir mevhibe-i ilahi var ki o da hatırlama ve hafıza yetisi.

İnsanı insan yapan özelliklerin başında akıl geliyorsa onun hemen arkasından hafıza gelir. Hafıza, olmasa ne yaşananlardan ders çıkarabilir ne de geleceğe yönelişimizi anlamlı bir temele oturtabiliriz. İnsan topluluklarının bir medeniyet inşa edebilmesi ve anlamlı bir toplum haline gelebilmesi bile belirli oranda hafızayla ilgilidir. Bireysel hafızanın yanında bir de toplumsal bir hafızamız var. İçinde bulunduğumuz toplumun birçok özelliğini tevarüs ediyoruz. Tabiri caizse topluma karışıyoruz. İnsan ve toplum arasındaki tüm etkileşimler birikerek devam ediyor ve devamlılık sağlanıyor. İşte bu nedenle geçmiş bizim için anlamlı ve gelecek de hep geçmiş üzerinden hayal ediliyor.

 Sizin yaratılışınızda ve Allah'ın (yeryüzüne) yaydığı her bir canlıda da kesin olarak inanan bir toplum için elbette nice deliller vardır (Casiye 4). Ayeti yaratılışımıza, farklı yönlerimize dikkat kesilmemizi istiyor. İnsan Allah'ın halifesidir sırrını buralarda aramak oldukça anlamlı. Yaratıcı, insanı diğer canlılarda olmayan birçok yetiyle donattığı için insanın bu yetileriyle düzen kurma ve yaşatma gibi bir özelliği var. Dolayısıyla Allah'ın halifesi olma sırrı iki noktada düğümlenir. Birinci olarak akletme, hatırlama ve ders çıkarma, ikinci olarak ise düzen kurma ve düzeni yaşatma. İbret alanlardan olmak ümidiyle...

 

 

               

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.