Hava Durumu

Kellesini istemişti! Bursa'ya döndüğünde Emir Sultan'ı görünce gözyaşlarına boğuldu!

On dördüncü yüzyılın sonlarına doğru Osmanlıların kuruluş devrinde Bursa'da yaşayan, tefsir, hadis, kelam alimi ve mutasavvıf büyük veli Emir Sultan'ın ibret dolu hikayesini sizler için hazırladık.

Haber Giriş Tarihi: 20.05.2018 13:27
Haber Güncellenme Tarihi: 20.05.2018 13:27
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenidonem.com.tr/
Kellesini istemişti! Bursa'ya döndüğünde Emir Sultan'ı görünce gözyaşlarına boğuldu!

İsmi, Muhammed bin Ali el-Hüseyni el-Buhari olup, lakabı Şemseddin'dir. 1368 (H.770) 1368 yılında, Orta Asya'da Buhara'da doğdu. Babasının adı Ali'dir. Soyu, Peygamber efendimize dayanır. Ona, Buhara'da doğduğu için Muhammed Buhari, Seyyid olduğu için Emir Buhari, Yıldırım Bayezit Hanın damadı olduktan sonra da Emir Sultan denilmiştir. Emir Külâl ismiyle tanınan babası geçimini çömlekçilikle sağlayan bir veli idi. Buhara'da sevilir ve duasını almak için kendisine sık sık başvurulurdu. Nakşibendi'ye tarikatına mensuptu. Emir Külâl oğlunu yetiştirmek için büyük gayret gösterdi. Onu sağlam bilgi ve ahlâk temelleri üzerinde yetiştirmeye çalışan Emir Külâl, oğluna, bir mesleğe sahip olması için, çömlekçiliği de öğretti.

 Muhterem pederleri ile bir gün tenha bir yerde sohbet ediyor ve bir ayet-i kerimenin tefsiri hakkında konuşuyorlardı. O sırada kalbi mahzun, çok çocuk sahibi, borçlu, sıkıntılar içinde bir kişi gelip, perişan halini; "Buhara'da bir bahçem vardı. Onun mahsulü ile geçiniyordum. Bir gün bir fırtına esti, ağaçları ve sebzelerin çoğunu kuruttu.  Ey Resûlullah'ın evladı! , bana yardımcı ol." diye anlattı,  Emir Sultan'ın babası "Cenâb-ı Hak inşallah seni arzuna kavuşturacaktır." diyerek onu teselli etti.

GİZLİCE BAHÇESİNE GİRDİ

 O gece Emir Sultan, ihtiyarın bahçesine gizlice varıp,  Allah Teâlâ'ya dua ederek yalvardı. "Ey nimetler veren ve rızkları taksim eden Allah'ım! Bu fakirin ağaçlarını ve ekip diktiği sebze ve meyvelerini eski canlılığına kavuştur." Diye dua etti. Bahçede ağaçlar çiçeklenmiş,  sebzeler de canlanmıştı. İhtiyar, Allah telanın kudretine hayran kalıp, başından geçenleri Buhara halkına anlattı. Bu kerameti görünce insanlar, Emir Sultan hazretlerinden dua talebinde bulundular.

18 YAŞINDA BABASINI KAYBETTİ

Emir Sultan 17-18 yaşlarına geldiğinde babası vefat etti. Babasının vefatından sonra bir müddet Buhara'da kaldı. Sonra aldığı ilahi emir üzerine Mekke'ye gitti. Hac farizasını yerine getirdikten sonra Medine'ye geçti. Niyeti, ceddi Resulullah efendimizin mübarek kabirlerine yakın bir yere yerleşmek ve ömrünün sonuna kadar orada kalmaktı.

Emir Sultan, Medine'den yola çıkıp Bursa'ya doğru gelirken, yolda bir beyin oğlu, Emir Sultan'ı gördü ondan kendisini talebeliğe kabul etmesini istedi. Emir Sultan onu talebeliğe kabul etti. Bir süre sonra bir yol kavşağına vardılar. Oranın yerlisi bir kişi, yolda, geçit vermeyen bir ejderha olduğunu söyledi o yoldan gitmemelerini tembih etti. Emir Sultan'ın önünde giden kandil o yolu gösterdiği için, o yoldan ilerlediler. Bir süre sonra yol kenarında bir ejderhanın uzandığını gördüler. Ejderha, şerefli bir misafiri bekler bir haldeydi ejderha Emir Sultan'ın devesinin ayaklarına kapanarak; "Hoş geldiniz Şeyhim! Emrinizdeyim!" dedi.

Emir Sultan'ın kafilesi, Sakarya Nehri kenarında bir bahçede konaklamıştı. Talebelerden birinin canı hurma istedi. O sırada talebenin önünde bir hurma ağacı yükseldi. Üzerinde olgun meyveleri vardı, talebe "Acaba eskiden burada mıydı? Yoksa ben bunu görmedim mi?" soruları zihnini kurcaladı. Emir sultanın bir kerametiydi. Emir Sultan hazretleri Bursa'ya geldiği zaman, önündeki nurdan üç kandil gözünden kayboldu. Böylece Emir Sultan Bursa'ya yerleşti.

Bu sırada Yıldırım Bayezit Han Macarlarla savaşıyordu. Düşman kuvvetleri, Osmanlı ordusuna büyük zayiat verdiriyordu. Bu esnada bir genç, yaralıların yaralarını sarıyor, bazan da ellerini açıp dua ediyordu. Kolundan yaralanan Yıldırım Bayezit, bu genç askerin gayret ve maharetle yaraları sardığını görünce, o gence karşı kalbinde bir yakınlık hasıl oldu. Yanına kadar giderek; "Benim de kolumda yara var, yaramı sar!" deyince, Emir Sultan cebinden bir mendil çıkarıp; "Buyurun Padişahım, sizin yaranızı da bu mendil ile sarayım." dedi. Sabah olunca, sarılan bütün yaraların iyi olduğunu, askerlerin ayağa kalktıklarını Yıldırım Bayezid Hana haber verdiler. Yıldırım Bayezid de merak edip kendi yarasını açarken, kolundaki mendilin, hanımının nişanlı iken kendisine hediye ettiği mendilin yarısı olduğunu fark etti. Akşam yaraları saran askerin, yanına getirilmesini emretti. Fakat o kimseyi bulamadılar.

Osmanlı ordusu daha sonra Niğbolu Kalesi önlerine geçti. Niğbolu Kalesinin fethi için günlerce kanlı çarpışmalar oldu. Kale bir türlü feth edilemedi. Hücumların en şiddetli anında, daha önceki muharebede askerlerin yaralarını saran genç, kale kapısını ardına kadar açtı. Yıldırım Bayezit ve askerleri kaleye girdiler. Kaledekiler teslim olmak mecburiyetinde kaldılar. Zaferden sonra bu genci aradılar, bulamadılar. Yıldırım Bayezit Han, Rumeli fethinden sonra Bursa'ya gelmeyip Edirne'de konakladı.

Bu sırada Yıldırım Bayezid'in kızı, rüyasında Peygamber efendimizi gördü. Resul-i Ekrem ona;

"Oğlum Muhammed Buhari ile evlen, sakın beni kırma ve sözümü dinle!" buyurdu. Hunda Fâtıma Sultan, rüyasını kimseye söyleyemedi. Ertesi gün yine Resul-i Ekrem'i rüyada gördü. Server-i âlem, ona;

"Eğer ahirette benden şefaat etmemi istiyorsan, Muhammed Buhari ile evlen." buyurdu. Hâlbuki Hunda Fâtıma Sultanın, Rumeli Beylerbeyi Süleyman Paşa ile evleneceği söylenmekte idi. "Acaba Emir Buhari'nin bundan haberi var mı?" dedi. Hizmetçisine rüyasını anlattı durumu Emir Sultan'a bildirmesini söyledi. Hizmetçisi durumu Emir Sultan'a anlatınca, o;

"Bizim de malumumuzdur. Nikâhımız, Allah Teâlâ tarafından kıyıldı. Dinimiz üzere burada da kıyılması gerekir. Durumu Hunda Fâtıma Sultan'a iletin." dedi. Bunun üzerine Emir Sultan, dünürler gönderip sultanın kızını istedi. Fakat Valide Sultan kızını vermek istemeyip, işi zora sürerek, dünürlere;

"Emir Sultan'a söyleyin, kırk deve yükü altın getirirse kızımı veririm." dedi.

Emir Sultan hazretleri de;

"Sultan validemiz develeri göndersinler, İstediği altınları gönderelim." Saraydan kırk deve gelince Emir Sultan, develerle Nilüfer Çayının kenarına gitti. Develeri getirenlere; "Heybeleri bu kumlarla doldurun, sizler de istediğiniz kadar alın. Aldığınız altın olsun." buyurdu. Kimisi şüphe ederek bir şey almadı. Kimisi de heybeleri ve keselerini doldurdular. Kırk deveden meydana gelen kervan saraya girince,

Emir Sultan;

"Boşaltın, istediğiniz altın olsun." dedi. Heybeler boşaltılınca, hepsi altın çıktı.

Emir Sultan ile Hunda Fâtıma Sultan'ın evlenmelerine karar verilince, Fâtıma Sultan, kendi el işlemesi gömlek ve çamaşırları Harem ağası ile Emir Sultan'a gönderdi. Emir Sultan, bohça geldiği zaman bir odada mangal yakmış, talebeleri ile sohbet etmekte idi.

Harem Ağası "Valide Sultan'dan." diyerek, bohçayı Emir Sultan'a verdi.  Emir Sultan, bohçayı açıp içinden bir mendil aldı. mendilin içine birkaç köz parçası koyup, mendili kapadı, Harem Ağası'na; "Valide Sultan'a selâm söyleyiniz. Kabul etmelerini arz ederim." dedi. Harem Ağası, hediyeyi Valide Sultan'a teslim etti,mendilin içinden elmas parçaları çıkmıştı. Nikâh haberi Edirne'ye ulaşınca, Yıldırım Bayezid, Süleyman Paşayı, Emir Sultan'ın ve Hunda Hatun'un başlarını getirmesi için Bursa'ya gönderdi. Süleyman Paşa Bursa'ya gelince, Valide Sultandan onları istedi. Valide Sultan vermeyince, kırk asker, Valide Sultan'ın sarayına saldırdıysada Emir sultanın kerametiyle başarılı olamadılar.

PAHİŞAHA MEKTUP YAZDI

Padişahın, Emir Sultan'ın ve kızı Hunda Sultan'ın öldürülmesi için Bursa'ya asker gönderdiğini duyan Molla Fenari, Yıldırım Bayezit şu mektubu yazdı: Sultanımızdan bir ricamız vardır. Dün öldürülmesini emrettiğiniz Emir Sultan, Resul-i Ekrem'in neslinden hürmete değer bir insandır. Bu zât gibi temiz kalpli, Peygamber neslinden bir kişi, zamanımıza kadar Anadolu'ya ayak basmamıştır. Buna benzer aslı temiz bir kimseyi elleri hediyeler dolu davetçiler göndererek Buhara'dan Anadolu'ya getirmeye çalışsaydınız, sizin için ebedî bir şeref olurdu. Böyle yapmadığınız hâlde, manevi irade üzerine yurdumuza gelen bu zât dolayısıyla Peygamber efendimize yakınlık kazandığınız takdirde, dünya ve ahiret saadetiniz artacaktır.

Şunu da bildireyim ki, bu damadınız, Peygamber Efendimizin; "Ümmetimin âlimleri, İsrailoğlularının peygamberleri gibidir." buyurduğu kimselerdendir. Eğer bir daha onun başını kestirmek için asker gönderirseniz, bütün yurdumuzun felâketi olacağından şüphemiz yoktur. Son ferman sultanımızındır."

KELLESİNİ İSTEMİŞTİ

Aradan günler geçtikten sonra Bursa'ya dönen Osmanlı ordusunu ve sultanı karşılayanlar arasında Emir Sultan da vardı. Yıldırım Bayezid, onu görünce hemen tanıdı. Kellesini istediği bu genç harp meydanında kolunun yarasını iyi eden ve Niğbolu'da ordusuna kale kapısını açan gençten başkası değildi. Kaynak: Padişah kellesini istediği Emir Sultan'ı karşısında görünce ağlayarak boynuna sarıldı.

EMİR SULTAN TÜRBESİ

Emir Sultan Külliyesi içindeki türbede Emir Sultan'a ait sandukanın yanında oğlu Emir Ali ve eşi Hundi Hatun'un kabirleri bulunuyor. Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin çıkardığı Manevi Değerler Gezi Rehberi'nde yer alan bilgilere göre külliye ve türbe hakkında şunlara rastlamak mümkün: Külliye içerisinde; cami, türbe, dergâh, hamam ve çeşitli dönemlerde yaptırılan özgün çeşmeler yer almaktadır. Ancak dergâh yakın dönemde yıkılmıştır.

Yıldırım Beyazid'in kızı, Emir Sultan'ın eşi, Hundi Fatma Hatun tarafından Emir Sultan adına 15. yüzyılda yaptırılmıştır. Türbenin üzeri kubbe ile örtülmüştür. Çeşitli onarımlar sonucu özgün yapını yitiren türbe, 1868 yılında Sultan Abdülaziz tarafından onarımatabi tutulmuştur.

Kitapta, Emir Sultan için de şu bilgiler dikkat çekiyor:Asıl adı Seyyid Şemseddin Muhammed b.Ali el-Hüseyin el Buhari'dir.1368 yılında Buhara'da doğmuş, 1429 yılında Bursa'da vefat etmiştir. Babası devrinin tanınmış mutasavvıflarından halk arasında 'Emir Külal' olarak tanınan Seyyid Ali Efendi'dir. Emir Buhari döneminin Bursalı bilgin ve ulemaları, başta Molla Fenari olmak üzere; Somoncu Baba, Hacı Bayram Veli gibi önemli şahsiyetlerin sohbetlerinde bulunarak istişareler yapmış, daha önce Seyyid Şemseddin olarak anılmaktayken henüz 22 yaşındayken halk arasında Emir Sultan olarak anılmaya başlanmıştır. 

İlk yerleştiği yerden bugünkü caminin karşısına yerleşerek hizmetlerine burada devam etmiştir. Sosyal hayat ve ahlak üzerine yaptığı sohbetlerle halkı bu tür bozulmalardan uzak durdurmaya gayret etmiştir. Devişleri, sufileri ve bilginleri Bursa'ya davet ederek adeta bir sosyal dayanışma ve buluşma gerçekleştirmiştir. Her yıl düzenlenerek bir gelenek haline getirilen etkinlikler, ölümünden sonra da devam ettirilmiştir. Evliya Çelebi de bu bayramdan övgüyle söz etmiştir. Kaynak: Padişah kellesini istediği Emir Sultan'ı karşısında görünce ağlayarak boynuna sarıldı

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.