Hava Durumu

MARSİFED Başkanı Kaya: Bu bir vatan borcu

Bursa'da sivil toplumculukta öne çıkan isimler arasında yer alan ve bugünlerde MARSİFED Başkanlığı görevini üstlenen Ramazan Kaya, "Sivil toplum kuruluşlarında görev almayı, bir vatan borcu gibi düşünmek gerekiyor" dedi.

Haber Giriş Tarihi: 26.12.2018 08:42
Haber Güncellenme Tarihi: 26.12.2018 08:42
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenidonem.com.tr/
MARSİFED  Başkanı Kaya: Bu bir vatan borcu

-N. Nuri Yavuz-

Türkiye, sivilleşmenin gerilediği siyasileşmenin tırmandığı bir süreçten geçiyor. Alttan yukarıya ve çoğu zaman da yukarıdan aşağıya politize olmuş yapıların fasit dairedeki kapışmasıyla meşgul oluyor. Bu meşguliyet, gözle görünür düzeydeki sorunların realize ve rasyonalize edilmesini güçleştiriyor. Bunun için toplumumuzun sivil birlikteliği içselleştirmesi ve sivil güce, nitelikli eylemsellik kazandırması zaruridir. Bu bağlamda kentimizde iş dünyasının sivil örgütlenmelerinde başarılı çalışmalara imza atan Ramazan Kaya ile sivil toplumculuğu konuştuk.

Kişisel sivil toplumculuk serüveninizden bahseder misiniz?

Sivil toplumculuğa girişim, BİMED (Bursa Uludağ Üniversitesi İ.İ.B.F.Mezunlar Derneği)ile oldu. İlk defa orada 2004 yılından itibaren 4 yıl başkan yardımcısı olarak görev aldım. 2008 yılından 2012 yılına kadar da BİMED başkanlığı yaptım. 2009 yılında GESİAD'a (Bursa Genç Sanayici İş İnsanları Ve Yöneticileri Derneği) üye oldum. GESİAD'da 2012 yılında yönetim kurulunda yer aldım, 2014'te başkan yardımcısı oldum ve 2016 yılında da başkanlık görevini devraldım. 2 yıllık güzel bir çalışma döneminin ardından Şubat 2018'de de görevi arkadaşlarıma devrettim. GESİAD'daki yaş sınırından dolayı fahri üyeliğe geçiş yaptım. Ardından GESİAD ile birlikte toplam 11 derneğin üye olduğu Marmara ve İç Anadolu Sanayici ve İş Adamları Dernekleri Federasyonu'nun (MARSİFED) başkanlığı teklif edildi. Ben de bu görevi onurla kabul ettim. Ve Mart 2018'den bu yana BUSİAD delegesi olarak MARSİFED başkanlığı yapıyorum. Mayıs 2018'den beri 29 federasyonun üye olduğu Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu'nda (TÜRKONFED) yönetim kurulu üyeliği ile federasyonumuzu temsil ediyorum. Öte yandan Mart 2018'e kadar geçen 5 yıllık süreçte de Bursa Ticaret ve Sanayi Odası'nda (BTSO) komite başkanlığı görevinde bulundum.

MARSİFED üyesi dernekler hangileridir?

BİSİAD (Bilişim Sektörü İş Adamları ve Profesyonelleri Derneği), BUİKAD (Bursa İş Kadınları ve Yöneticileri Derneği), BUMİAD (Bursa Mühendis ve Mimar İş Adamları Derneği), BUSİAD (Bursa Sanayicileri ve İş Adamları Derneği), ESİAD (Eskişehir Sanayici ve İşadamları Derneği), GESİAD (Bursa Genç Sanayici İş İnsanları ve Yöneticileri Derneği) HOSABSİAD (Hasanağa Organize Sanayi Bölgesi Sanayici ve İşadamları Derneği), İGİAD (İnegöl Genç İşadamları Derneği), NİLSİAD (Nilüfer Sanayici ve İş Adamları Derneği), ORSİAD (Orhangazi Sanayicileri ve İşadamları Derneği), TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği)...

TÜSİAD'ın üye olması da etki alanınızı güçlendiriyor olsa gerek...

Bize ayrı bir güç veriyor. TÜSİAD'ın da birçok etkinliğine katılmaya özen gösteriyoruz.

Röportaj bağlamına gelecek olursak, sivil örgütlenmeler içinde önemli görevler üstlenmiş biri olarak bu sivil alana bakışınız nedir?

Sivil toplum kuruluşlarında görev almayı, bir vatan borcu gibi düşünmek gerekiyor. Bu tabii ki herkesin yapabileceği bir iş değil. İş adamları olarak kendi işimizi belirli bir aşamaya getirme mücadelesi veriyoruz. Çalışanlarımıza, tedarikçilerimize, müşterilerimize, bankalara yani paydaşlarımıza karşı sorumluluklarımız var. Ancak hayat sadece kendi işimizden ve para kazanmaktan ibaret değil. Bir noktadan sonra paranın elastikiyeti kayboluyor. Bizler, çevremize, ülkemize, milletimize faydalı olmalıyız. Dolayısıyla bizler topluma karşı sorumluluklarımızı da yerine getirmeliyiz. Bunun yolu da sivil toplum kuruluşlarında (STK) görev almaktan geçiyor. STK'lara girmenin yanında orada üst düzey temsile gelmek de ayrı bir özen gerektiriyor. STK'larda zaman, emek ve paranızı ortaya koymak zorundasınız. Bunlardan birini eksik yaptığınızda başarılı olamazsınız.

Bir de Bursa'da çokça ifade edilen STK enflasyonu durumu var ki ben bunun tam tersini düşünüyorum. Bu noktada siz neler söylersiniz? Geniş kitlenin sivil toplumculuğa bakışı sizce nasıl?

Rakamlarla yanıltmak istemem ama Türkiye'de kişi başına düşen STK sayısı ile Avrupa'daki arasında uçurum var. Bizde aslında STK sayısı çokmuş gibi görünüyor ama Avrupa'nın çok gerisindeyiz. Bunun nedeni tarihsel süreçte darbelerin de etkisiyle STK'lara insanların soğuk bakmasıdır. En son örneğini 15 Temmuz darbe girişimi sonrası süreçte gördük. Hiçbir suçu olmasa da birçok insan STK üyesi olmaktan afişe edildi. Tarafsız olan birçok dernek de bu süreçte zorlandı. O dönem de biz GESİAD'da uzun süredir yapıla gelen sinerji toplantılarına konuşmacı konuk çağırmak ve bulmakta zorlandık. Bugün o günün olağanüstü şartları aşıldı ama yine de insanlar STK'lara temkinli yaklaşıyorlar.

İş adamları dernekleri için bir tartışmalı başlık da siyasi tarafsızlık. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bizden örnek verirsek, MARSİFED olarak biz tarafsız olmaya çalışıyoruz ve bütün siyasi partilere eşit mesafede bulunuyoruz. Ama burada ince bir çizgi var ki onu ayırt etmek gerekiyor. İş adamları dernekleri, siyasi parti değildir. Dolayısıyla yanlışları ifade ederken bir siyasi partinin temsilcisi gibi hareket etmemesi gerekir. Bizdeki amaç üzüm yemek, bağcıyı dövmek değildir. Bizler yanlışı ya da bir sorunu ifade ederken çözüm önerilerini de sunmalıyız.

Kendi adıma politik angajmanla iş dünyasında genel bir ezberin hâkim olduğunu ve gerçekleri ifade etmede pek de özgür olduklarını düşünmüyorum. Bu konuda ne dersiniz?

Bu konuda ben kötümser değilim. Belki basın karşısında STK'lar fikir beyanında açık olmayabilir ama hükümetle istişarelerde gayet ciddi ve üst düzey görüşmeler gerçekleştiriliyor. Ve bu noktada iş dünyasının talep ve tekliflerinin dikkate alındığını da görüyoruz.

Kamuoyuna açık ifadenin sakıncası nedir?

Kamuya açık ortamda bazı şeyleri direkt dile getirdiğinizde yanlış anlaşılmalar olabiliyor. Bu noktada Mustafa Kemal Atatürk'ün 'her fabrika bir kaledir' sözüne atfen bizler bu kalelerin komutanları olarak moralimizi yüksek tutmamız gerekiyor. Felaket tellallığı yapamayacağımız gibi Pollyannacılık da oynayamayız. Bu noktada bizi üzen hedeflerimizi tutturamamaktır. Önümüzde bir 2023 hedefi vardı ama şu anda bu hedefler saptı.

İş dünyası için bir de etik başlığı var ki bu daha çok içinde bulunduğumuz ekonomik darboğaz süreçlerinde görünür hale geliyor. Geçen günlerde Rekabet Kurulu Başkanı Ömer Torlak, "KOBİ'lerde rekabet adına iş ahlâkına aykırı bazı hususları meşrulaştırma çabasından söz edebiliriz. Maalesef KOBİ'lerimizde ahlâki problemlerle karşılaşma sıklığı büyük ölçekli işletmelere göre daha fazla" dedi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bunu küçük-büyük diye ayırmak haksızlık olur. Türkiye'nin yüzde 98'inin KOBİ olduğunu düşünmek gerekir. Bizler, STK'lar ve temsilcileri olarak iş dünyasına itibar kazandırmaya, etik değerleri aşılamaya çalışıyoruz. Ama aslında bu tür dönemlerde büyük ölçekli firmalara daha çok iş düşüyor. Büyük ölçekli işletmelerin, küçük ölçekli işletmeleri ödemeleriyle desteklemesi gerekiyor. Bırakın ödemelerini erken yapmasını, zamanında ödesin yeter. Ama öyle olmuyor. Tam tersi bir durum var. Kural koyucu kendileri olduğu için büyükler, küçüklerin ödemelerini öteliyorlar. KOBİ'leri koruyan bir yapı olmadığı için büyükler kendi lehine bir karar alabiliyor. Büyük ölçekli firmaların ödemeler konusunda sorumlulukla hareket etmesi gerekiyor.

İş dünyası için bu dönemde bir de konkordato gerçeği var. Sizin bu konudaki değerlendirmeniz nedir?

Süreç tamamen duyumdan ibaret ilerliyor. Şirketler, gerçekten ihtiyacı olduğu için mi yoksa fayda sağlamak için mi konkordato ilan ediyor, finansal yapıları bilinmediği için yorum yapamıyorsunuz. Ama son dönemde dövizin düşmesine bağlı olarak daha önce konkordato talebinde bulunan firmaların bu talebinden vazgeçtiğini duyuyoruz.

Konkordato ile ilgili bir diğer sorun da şirketler arası rekabette malzeme olarak kullanılması ve söylentilerle piyasanın speküle edilmesidir. Bu konuya nasıl yaklaşıyorsunuz?

Duyumlar üzerinden güvensiz bir ortam oluşuyor piyasada. Bu da aslında bir etik sorun ve hiç doğru değil. Öte yandan konkordatonun karşılığı bir bakıma iflas erteleme oluyor. Kimse kendine bu yakıştırmayı yapmak istemez diye düşünüyorum. Çünkü o imaj kaybından sonra yeniden iş yapmak daha zor. Ayrıca bunun suistimal edilmemesi de önemlidir. Bu olay ne kadar çabuk gündemden düşerse ülke için o kadar iyi çünkü bunu aşıp bir beyaz sayfayla yolumuza devam etmemiz lazım. Gördüğüm kadarıyla da o olumsuz hava biraz dağılmaya başladı.

Son olarak iş dünyamızın, işinden kazandığını üretime yatırmak yerine kişisel konfor alanına harcama alışkanlığını nasıl yorumladığınızı merak ediyorum?

Türkiye'deki işletmelerin ortalama ömrü yaklaşık 12 yıl kadar. İşte işletmelerimizin ömrünün kısa olmasının sebeplerinden biri de budur. Üretime yatırması gereken parayı çok başka yerlere harcıyor. Bu özellikle küçük işletmelerde görünüyor. Ki bunu yapanların birçoğu da kredi kullanıyor. Ya da kazandığı parayla borcunu ödemek yerine konforuna harcıyor. Ve en ufak bir kriz döneminde de patır patır dökülüyorlar. İş dünyasının kaynaklarını tasarruflu kullanması gerekiyor. İlla da para harcanacaksa üretime yönelik teknolojiye, dijitalleşmeye yatırım yapmak lazım. KOBİ düzeyindeki firmalarda finansal/okuryazarlık konusunda ciddi bir sıkıntı var. Parayı nasıl yöneteceğini bilmiyor.

---

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.