Hava Durumu

"Problem çözümdür; yeter ki iste!"

Uludağ'da kurduğu Belentepe Permakültür Uygulama ve Doğal Yaşam Çiftliği ile doğal ve sürdürülebilir yaşamın mümkün olabileceğini tüm dünyaya gösteren Taner Aksel, "Bir şeyler yapmak lazım, yoksa problemler büyümeye devam edecek" dedi.

Haber Giriş Tarihi: 18.12.2017 09:09
Haber Güncellenme Tarihi: 18.12.2017 09:09
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenidonem.com.tr/
"Problem çözümdür; yeter ki iste!"

-Ensar Tekin-

Uludağ'da kurduğu Belentepe Permakültür Uygulama ve Doğal Yaşam Çiftliği ile doğal ve sürdürülebilir yaşamın mümkün olabileceğini tüm dünyaya gösteren Taner Aksel, "Bir şeyler yapmak lazım, yoksa problemler büyümeye devam edecek" dedi.

Dünya, insanoğlunun ulaştığı yüksek teknoloji bilgisi sayesinde küçülürken aslında sorunlar da hızla büyümeye devam ediyor. Küresel iklim krizi, savaşlar, göçler, hızlı kentleşme vb. sorunlar yaşadığımız yer küreye onarılamaz zararlar verdiğini ortaya koyuyor. Peki kendi yarattığımız bu problemlerin hiç mi çözümü yok? Elbette var. Kendi ihtiyaçlarını karşılayan çevresini kirletmeyen uzun vadede sürdürülebilir sistemler yaratmaya çalışan özel bir insanla sizleri tanıştırmak istiyorum. Farkında olabilmek için hepimizin ona kulak vermeye ihtiyacı var.

Merhaba Taner Bey, aslında cevabını en çok merak ettiğim soruyla başlamak istiyorum. Herkesin çok iyi bir işe sahip olmak istediği bir dünyada siz, iyi bir işiniz varken neden işinizi bıraktınız? Karar verirken zorlandınız mı yoksa çok mu zenginsiniz?

Aslında bir yanlış anlaşılmayı düzelterek başlamak istiyorum. İşimi bırakmadım. Çiftliği tasarlarken bana finansal kaynağı sağlayan işim oldu ve bu işimi devam ettiriyorum. İnşaat mühendisiyim. Yapı tasarımı alanında çözümler sunan bir firmanın temsilcisiyim. Sürdürülebilir ekolojik yaşam alanları yaratabilmek için bir finans kaynağına ihtiyacınız var. Çünkü parasız hiç bir şey olmuyor.

İnternet sayfanızda kendinizden bahsederken 'Bilmeye başladım' sözünü kullanıyorsunuz. Ne demek istiyorsunuz? Oscar Wilde'a bir gönderme mi var burada? Ne de olsa Oscar Wilde kurduğu kısa ve anlamlı cümlelerle tanınıyor.

Bu soruya o kadar uzun cevap verilebilir ki; Türk insanın karakterinden kaynaklanıyor. Türk insanı çok şeyi biliyor, çok şeyi bildiğini düşünüyor. Biz millet olarak kahvehanelerde, sohbetlerde oturup, hem memleketi hem de dünyayı kurtarmayı çok seviyoruz... Ben iyi bir eğitim aldım, iyi bir iş sahibi oldum. Sürdürülebilir yaşam biçimine adım atmadan önce çok şey bildiğimi düşünen birisiydim fakat dünyanın, doğanın işleyişiyle ilgili çok da bir şey bilmediğimi fark ettim. Farkındalığım oluşmaya başladıktan sonra doğanın içinde yaşamaya karar verdim. Doğayla birlikte çalışmaya başladığımda işte o zaman bilmeye başladım. Çünkü doğayla ister istemez bir etkileşim içerisine giriyorsunuz. En basitinden toprağa bir tohum atıyorsun ve o tohumu attıktan sonra tohumun çıkışını gözlemlemeye başlıyorsun. Tohum büyürken, tohumun atıldığı yer yanlış ise belki de bereketli büyümeyecek ya da doğruysa tohum daha iyi büyüyecek. Doğanın içinde yaptıklarınla birlikte o sana bir cevap veriyor o cevabı görmeye başlayınca bilmeye başlıyorsun.

Milyarlarca insanın barındığı bir yer kürede, bir yanda gıda, gastronomi ve zevk arasında ilişki; diğer tarafta ise üstüne kafa yorulmayan tarım, kültür ve emek. Siz zor olanı yani kafa yormayı tercih edenlerdensiniz galiba?

Bize zor görünüyor olsa da, aslında modern sistemin içerisinde çabalayan insanların veya arkadaşlarımın sürekli hayal kırıklığına, hüsrana uğradığını görünce, ben kolayı seçtiğimi düşünüyorum. Ben de sistem içerisinde çabalarken çok hayal kırıklıkları yaşadım. İnsanlardan çok büyük kazıklar yedim ama doğanın içerisinde çalışmaya başladığım zaman doğanın denge-döngülerini ve dilini fark ettim. Onunla birlikte çalışınca bereket gelmeye başladı çünkü doğa asla nankörlük yapmıyor. Kolay olanı asıl ben yapıyorum.

İnsanlar ötekilerle! (sizin gibi düşünmeyenleri kastediyorum) temas kurarak dengeyi bulup yaratıcı potansiyelini özgürleştirmelidir. Çok doğru ama nasıl olacak bu iş?

Dönüşüm, bir anda gerçekleşebilecek bir iş değil. Adım adım olacak her şey ve ilk başlangıçta niyetine girmek gerekiyor. Mesela; çiftliğe gelen insanların bu çiftliğe gelme sebebi var: Burada bir örnek var ve bu örneği görmek istiyorlar. Su tutmayı görüyorlar, canlanmış toprağı görüyorlar, temiz enerjiyle elektrik ürettiğimizi görüyorlar, geri dönüşümü görüyorlar, doğal yapıları görüyorlar. Bunun aslında çok para gerektirmediğini; eğer sebat edersen, çok çalışırsan dönüşümün gerçekleşebileceğini fark ediyorlar. Bu esnada atılacak adımlardan da bahsediyoruz ve o adımlardan bir tanesi de; şehir hayatından kurtulup kırsala dönmek zorunda değilsin; balkonda neler yapılabileceğini de gösteriyorum.

Dönüşüm için ilk adımlardan bir tanesi, bir saksı içerisinde kendi yeşilliklerimizi yetiştirmek. O esnada birkaç şey bir arada olabilir; mutfak atıklarını dönüştürebilirsin, mutfak atıklarından kendi kompost gübreni elde edebilirsin bu sayede daha sonra atacağın adımların hayalini kurmaya başlarsın. Bu bir başlangıç, eğer niyetine girdiysen üstüne ekleyebileceğin çok şey var.

Yönetmen ve belgesel yapımcısı Manuel Carvalho'nun 'Bay Bene İtalya'da' adlı bir filmini izlemiştim. Filmde bir çiftçinin kendisiyle birlikte etrafındakilerin de hayatını sonsuza kadar değiştirmesi anlatılıyordu. Ben sizi o çiftçiye benzetiyorum. Bize çiftliğinizde neler yapılıyor anlatır mısınız?

Çiftliğin ve benim ana meşgalemiz toprağımızı canlandırmak, çünkü ancak canlı, dirençli topraktan bereket alınır. Mümkün olabildiğince kendi doğal gıdamızı üretmeye çabalıyoruz. Kimyasal gübre, ilaç, zehirler kullanmıyoruz. Doğada ekosistemin işleyişini gözlemleyerek biz de ekosistem mantığını kullanarak gıda üretmeye, bolluk elde etmeye çalışıyoruz.

Çiftliğin yakınlarında bir çok köy var.  Köylülerle diyaloğunuz nasıl? Kurmaya çalıştığınız yaşam biçimine bakışları nelerdir?

Bizim bu çalışmalarımız komşu köylülerimize başlangıçta ters geliyordu ancak bu çorak arazinin bereketini onlar da gördükçe merak edip sorgulamaya başladılar. Çiftlikte bana sorulan sorulardan bir tanesi de 'Kendini başarılı hissediyor musun? Ben ancak köylü dostlarımın dönüşümünü sağlayabilirsem kendimi başarılı sayabilirim. Gerçek başarı hikayesi orada. Çünkü kırsal hayatta inanılmaz bir geçim sıkıntısı var ve bu geçim sıkıntısının ana kaynağı köylünün yetiştirdiği ürünlerin yeteri kadar değer oluşturamamasıdır.

Köylü, hayvan gübresi kullanıyor ama hayvan gübresinden daha bereketli kompost gübre ve solucan gübresi yapmalarını öğretiyorum. Meyveliklerinin aralarını çapalıyorlar çünkü ayrık otları, yaban otları çıkıyor. Çapalama sırasında toprağın dengesi döngüsü bozuluyor ve ciddi bir enerji harcanıyor. Oysa bizim doğanın işleyişiyle birlikte çalışmalarımızı yaptığımızda çapalamaktan kurtuluyorsunuz. Öyle de böyle de ot çıkacak, ama toprağın bereketini koruyan arttıran otların çıkmasını teşvik edersen sorun çözüme dönüşür. Mesela bir defa çapalama yaptıktan hemen sonra biz toprağa yonca türü baklagil ot tohumları atarız. Bu bitkiler toprağa azot salar ve doğal olarak gübreler. Mayıs ortasında otlar diz boyuna gelince biçeriz ve olduğu yere yatırırız. Toprağın üzeri battaniye gibi kaplanır - yabani otların çıkması önlenir, sıcaklarda toprağın nemi korunur ve yeni toprak oluşmaya başlar. Çapalama yok, suni gübreleme yok, kimyasal ilaçlama yok, daha az enerjiyle bereket ve doğal üretim. Eğer bunları yerelde diğer insanlarla birlikte yapmaya başlarsak ve birbirimize destek olursak işte o zaman başarılı olacağız.

Sert bir rasyonelliğin hüküm sürdüğü, bireyselliğin hakimiyetinde bir dünyadan söz ediyoruz.Tüketim toplumunun kurallarından kaçmak mümkün müdür?

20 km mesafede bir kent var ve benim çocukluğumda nüfusu milyon bile değildi şuanda 2 milyonun üzerinde. Şehir gittikçe büyümeye devam ediyor.Tüketim toplumunun o devasa çarklarını görüyorsun ve o kadar büyük bir mekanizma işliyor ki nasıl olacak diye soruyorsun.Gerek şehirde gerek kırsalda dönüşüme adım adım varabiliriz. En azından varabilmek için çaba gösteririz.İnsanlara erişerek, insanlara yaptıklarımızın önemini anlatarak gerek kırsalda gerekse kentte örnekler oluşturarak tüketim toplumunun kurallarını değiştirebiliriz.Yoksa çok zor bir mesele. Kentlerde yapabileceğimiz daha bir çok şey var.

Dünya küçülürken sorunlar da büyüyor. Kendimize ait kabiliyetlerimizi başka amaçlar için yok etmiyor muyuz? Örnek vermek gerekirse afrikanın yerli kabilesi artık sahip olduğu özelliklerini gösteriye dönüştürerek daha çok kazanıyor.

En önemli meselelerden bir tanesi, atalarımızdan gelen bilgi ve becerilerimizi kaybediyor olmamız. Düşün ki o yerel halk geçinebilmek için bunu gösteriye dönüştürmüş ama orada çok derin öğretiler var, onlar kayboluyor. Sürdürülebilir yaşam biçiminin özünde doğayla birlikte uzun yıllar boyunca barışık yaşamış toplumların bilgi ve becerileri var. Bizim en önemli vazifelerimiz, bunları korumaya çalışmak, aynen ata tohumlarını korumaya çalışmak gibi. Biz o sorumluluğu üzerimizde hissediyoruz.

Biz yemek yediğimizi düşünüyoruz fakat aslında insanlar yiyecekler tarafından yeniyor küresel gıda sistemi tarafından dayatılan bu paradoksu nasıl değerlendirirsiniz?

Temiz toprak, temiz su, temiz hava eşittir temiz gıda. Temel insan hakları olmalı ama hepsinde büyük sorunlar var.

Şu anda endüstriyel seralarda topraksız tarım var resmen sıvı içerisinde belli birkaç minerali vererek gıda üretiyoruz. Bugün pazardan aldığınız domatesi koklayın bakalım gerçek domates kokusunu alabiliyor musunuz, lezzet, besin değeri var mı?

Bilim insanların açıkladığı rakamlara göre endüstriyel tarımla üretilen gıdanın besin değeri yüzde 70'i yok olmuş durumda.Bu bir felaket.... Canlı toprağın kendi döngüsü içerisinde bizlere sunduğu muhteşem zengin minerallerle dolu gıdaları üretmek zorundayız.O zaman gıda bizi yemek zorunda kalmayacaktır.

Gıdanın değeri fiyat ile yer değiştirdi. Bence yemek için değil satmak için gıda üretiliyor. Siz bu durumu nasıl açıklarsınız?

Gıdaya şifa olarak değil de para kaynağı olarak bakınca ortayan çıkan sonuç kaçınılmazdır.Geçen bir haber okudum inanamadım. Maydanoz ve dere otunda bile çeşitli kimyasal kalıntılar bulunmuş. Herhangi bir gıdayı yüzlerce dönüm üzerinde ekip ürün almak istersen o yüzlerce dönümdeki maliyeti çıkarabilmek için her tür kimyasalı kullanmak zorunda kalıyorsun. Zor kısım bu...

İnsanlarda farkındalık oluşması için neler yapılmalı?

Adım adım gitmeliyiz. Birincisi öğrenmemiz, fark etmemiz gerekiyor. Herkes kabul eder ki; kentlerde doğal gıdaya ulaşmak artık oldukça zor. Marketlerden satın aldığımız gıdaların ne şekilde nerede üretildiği konusunda bilgi sahibi olmamız zorlaşıyor. Doğal, sağlıklı gıdaya erişim yolları arayabiliriz, kentte bile kendi doğal gıdamızın bir kısmını balkonda, terasta, toprağa erişebildiğimiz her yerde üretebiliriz. Problemin parçası olmak yerine çözüm olmaya odaklandığımızda yapabileceğimiz çok şeyler olduğunu da göreceğiz. Problemin insandan kaynaklandığının farkına var ve çaba göster...

Bursa verimli ovalarıyla bilinirken bugün yaşadığınız kenti nasıl buluyorsunuz?

Çiftlikten çıkıp kente geldiğimde çocukluğumun geçtiği bağ ve bahçelerin beton yığınına dönüştüğünü görmem beni çok hüzünlendiriyor.Bir şeyler yapmak lazım, daha çok insanın bir şeyler yapması lazım; aksi takdirde problem büyümeye devam edecek.

Bursa'nın en temel üç problemini saymanızı istesem nasıl sıralama yaparsınız?

Çarpık kentleşme ve kentin düzgün yönetilememesi, kirlilik. Uludağ'ın kar sularından beslenen tertemiz Nilüfer deresi kentin içinden geçtikten sonra simsiyah akıyor. Endüstri dallarının atıklarının bu nehir aracılığıyla Marmara denizine taşınması daha ne diyebilirim ki; İnsana bakınca sorunun kaynağını bulacaksın.

Son olarak insanlar size nasıl ulaşmalı neden ulaşmalı?

Yaşayan bir örnek. Temiz enerjisini, kendi gıdasını üreten bu somut örneği yerinde görmek,öğrenmek ve farkındalık oluşturmak istiyorsanız mutlaka gelmelisiniz. Bize www.belentepe.org internet adresinden ulaşabilirsiniz.

 

TANER AKSEL KİMDİR?

1968 doğumlu. Istanbul Robert Kolej 1987 mezunu. 1991'de İ.T.Ü. inşaat mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra 1991-1993 yılları arasında ABD'de Ohio eyaleti Cincinnati Üniversitesi'nde 'İnşaat Yapılarının Deprem Davranışının Tespiti' üzerine yüksek lisans yaptı. 1994'te Türkiye'ye döndü ve kendi firmasını kurarak inşaat mühendisliği alanında yazılım geliştirme, eğitim, danışmanık hizmetleri verdi. 2008'deki küresel ekonomik krize yol açan insan davranışı ile yapıların deprem davranışı arasında benzerlikler bulunca iki yıl süren bir araştırma sonucunda, özellikle iklim değişikliğine dikkat çekmek üzere 'Kritik Eşik' kitabını yazdı.

2010'da Bill Mollison'dan permakültür eğitimi alarak 'Permakültür Tasarım Sertifikası' sahibi oldu. Permakültür prensiplerini uygulayarak önce İstanbul Beykoz'daki evinin bahçesini doğal yöntemlerle kendi gıdasını üreten ve daha verimli bir şekle dönüştürdü. Ardından Bursa Uludağ'daki 14 dönümlük arazisinin permakültür tasarımını gerçekleştirdi ve Belentepe Permakültür Uygulama ve Doğal Yaşam Çiftliği'ni kurdu. Belentepe Çiftliği bir laboratuvar ve örnek uygulama alanı oldu. Her yıl yüzlerce ziyaretçiyi ağırlamaktadır. Kurs-atölye, kamplarla sürdürülebilir yaşam anlatılmaktadır. Bu çalışmalar medyanın da ilgisini çekmiş, belgesel, dergi, radyo konuları olmaya devam etmektedir.

Güneş ve rüzgardan elektrik üretimi, ısı pompaları ile toprağın ısısını kullanarak binaların ısıtılması/soğutulması, atık sıvı yağların araçlarda yakıt olarak kullanılması, depreme dayanıklı yapıların tasarımı - özellikle jeodezik kubbe yapılar, doğal yapı malzemeleri, pasif solar yapı tasarımı v.b. de uzmanlık alanları içindedir.

 

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.