Hava Durumu

'Türk Dünyası'nın Evliya Çelebisi' Alyılmaz'dan dikkat çeken açıklamalar: 'Türk kimdir?'

Türk dünyasıyla ilgili sayısız çalışmalara imza atan, yeryüzünün farklı coğrafyalarında Türk medeniyetinin izlerini süren ve kendisini tanıyanların ifadesiyle Türk Dünyası'nın Evliya Çelebi'si Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz'a 'Türk kimdir?' diye sorduk: "Türk bilgedir, "Türk alptır", "Türk düzdür."

Haber Giriş Tarihi: 27.08.2018 06:21
Haber Güncellenme Tarihi: 27.08.2018 06:21
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenidonem.com.tr/
'Türk Dünyası'nın Evliya Çelebisi' Alyılmaz'dan dikkat çeken açıklamalar: 'Türk kimdir?'

Hazırlayanlar: Yunus KAYABAŞ - İsmail ARSLAN

Türkler, Orta Asya, Kafkasya, Orta Doğu ve Avrupa'nın tarihini, kısaca insanlık tarihini her açıdan şekillendiren en önemli faktör...

5 bin yıllık tarihi boyunca, Mete, Attila, Bumın Kağan, İstemi Kağan, Kutluk İlteriş Kağan, Kapgan Kağan, Bilge Kağan, Alparslan, Kılıçarslan, Ertuğrul Gazi, Osman Gazi, Orhan Gazi, Emir Timür, Fatih Sultan Mehmet Han, Mustafa Kemal Atatürk gibi büyük devlet adamlarını yetiştiren bir medeniyet...

Dünyada ilk kez tek Tanrı'ya inanan, tarihte birçok ilke imza atan ve yeryüzündeki bütün insanlığın sorumluluğunu sırtlanan bir kavim...

'Türk kimdir?' sorusuna cevap bulmak için Türk dünyasıyla ilgili sayısız çalışmalara imza atan, Türklerle ilgili bilinen yanlışları belgeleriyle doğrulayan, kendisini işine, bilim dünyasına, Türk'ün coğrafyasına, Türk'ün tarihine, diline ve kültürüne adayan...

Kendisini tanıyanların ifadesiyle "Türk Dünyası'nın Evliya Çelebisi"...

Gidilmedik yerlere giden, girilmedik kovuk, tırmanmadık dağ ve kaya, uğranmadık mağara bırakmayan, yapılamayanları yapan 'saklı hazine' Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz'la, YeniDönem gazetesi olarak 3 bölüm hâlinde sizlere aktaracağımız, ilginizi de çekeceğine inandığımız bir medeniyet yolculuğuna çıktık...

Sayın Alyılmaz, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Türkiye'de saklı bir hazinesiniz.  Bu yolculuğa nasıl başladınız, özgeçmişinizden bahseder misiniz?

-Öncelikle YeniDönem gazetesinin yaptığı bu faaliyeti için yetkililerine ve çalışanlarına teşekkür ederim.  Son derece anlamlı, son derece güzel ve geleceğe yönelik bir çabanın ürünü olarak gördüğüm faaliyetinizden dolayı şahsınızı ve gazetenizi kutluyorum. Ben Cengiz Alyılmaz, Kars doğumluyum. Ortaokulu, liseyi Aydın'da ve Kars'ta tamamladım. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne 1982 yılında girdim. 1982-1986 yılları arasında çok önemli bilim adamlarından dersler aldım. Yüksek lisansımı, doktoramı Atatürk Üniversitesi'nde tamamladım.

Hocalarımız Türkiye'nin en seçkin ve en saygın bilim adamlarıydı. Benim doktora Hocam Prof. Dr. Efrasiyap Gemalmaz, Eski Türkçenin Sözlüğü'nü yani Köktürkçe, Uygurca ve Karahanlıca'nın Sözlüğü'nü bana tez olarak verdi. Tezimi o kadar iyi yazmıştım ki ben öğrenciyken kitap olarak basıldı ve kaynak olarak kullanıldı. Mezun olunca hocalarım beni asistan olmaya ikna etti ve ben de sınavlara girip başarılı olunca asistan oldum. Benim asistan olmamda Hocam Efrasiyap Gemalmaz'ın ve onun Hocası René Gıraud'nun rolü büyüktür. Hocam Efrasiyap Gemalmaz, Fransa'da görev yaparken hocası René Gıraud, "Efrasiyap, Türkiye'ye döndüğünde bir asistan al ve ona Orhun Yazıtları'nın söz dizimini tez olarak yaptır." der. Bunun üzerine Hocam Efrasiyap Gemalmaz beni asistan olarak aldı. Bana: "Moğolistan'a gideceksin, Orhun Yazıtları'nın söz dizimini çalışacaksın" dedi. Ben de işe böyle başladım.

Bizim yaptığımız iş akademik camiada değer görünce bizimle çalışmak isteyenler oldu. 1997 yılında TİKA'nın faaliyetleri başladı. TİKA, Moğolistan'daki Orhun Yazıtları'nı kurtarmak için bir proje başlattı, ben de Epigrafi (yazıt bilimi) Başkanı olarak katıldım. Moğolistan'daki çalışmalarım sırasında meslektaşım Prof. Dr. Tsendiyn Battulga ile birlikte girişimlerde bulunup Türkoloji bölümünün açılmasına da vesile oldum. Türkoloji bölümü devletimizin / TİKA'nın destekleriyle ve devletimizin kontrolünde bugün de eğitim öğretim faaliyetlerini sürdürmektedir.

Ben TİKA bünyesinde sürdürülen çalışmalardan 2001 yılında ayrıldım. Kendi ekiplerimi kurup çalışmalarımı görev yapmış olduğum üniversite bünyesinde sürdürdüm. Bu süreçte Türk uygarlığına yönelik araştırmalar, incelemeler yaptım. "Türk kimdir?" sorusunun cevabını bulmak / belgelemek istedim, somut bir şey ortaya koymak istedim. Türklerin göçebe değil, barbar değil, şehir medeniyetine sahip bir millet olduğunu ve bugün dünyaya zulmedenlerin adı sanı yokken Türklerin şehir medeniyetine sahip olduklarını; dünyayı şekillendirdiklerini ve insanlık tarihine çok şey kattıklarını göstermek, belgelemek istedim. Bunda da büyük ölçüde başarılı olduğumu düşünüyorum. Çünkü yapmış olduğum çalışmalar yurt içinde, yurt dışında büyük yankı uyandırdı ve meslektaşlarımın takdirini kazandı; birçok ödüle de layık görüldüm. Türk Dil Kurumunda Yazıt Bilimi (Epigrafi) Kolu'nun ve Türkçenin Eğitimi Öğretimi Kolu'nun kurulmasına vesile oldum. Yazıt Bilimi (Epigrafi) Kolu'nun yıllarca başkanlığını yaptım.

Atatürk Üniversitesi'nde 32 yıl aralıksız olarak devam eden Türklük bilgisi ve Türk dünyası ile ilgili akademik çalışmalarımı 2018 yılının Şubat ayından bu yana Bursa Uludağ Üniversitesinde sürdürmekteyim.

(Cengiz Alyılmaz Ahlat mezar taşlarının birinin önünde...)

Sayın Hocam yıllarca cevap bulmaya çalıştığınız 'Türk Kimdir?' sorusunu siz nasıl yanıtlarsınız, günümüz insanı ve çocuklarımız, gençlerimiz için Türk'ü tarif eder misiniz?

-Efendim bu sorunuzun cevabı Eski Türk Yazıtları'nda var. Yazıtlarda geçen ifadelerden hareketle "Türk kimdir?" sorusuna özetle şöyle cevap vermek mümkündür:

Bilge kağan ermiş alp kağan ermiş buyrukıyime bilge ermiş erinç alp ermiş erinç begleri yime bodunı yime tüz ermiş erinç anı üçün ilig anca tutmış erinç ilig tutup törüg itmiş erinç: (Türk kağanları) bilge / akıllı kağanlar imiş; yiğit kağanlar imiş. (Onların) kumandanları da bilge kumandanlar imiş; yiğit kumandanlar imiş.  (Onların) beyleri de halkı da dosdoğru imişler. Böyle oldukları için devleti (mükemmel bir şekilde) yönetmişler ve yasaları düzenlemişlerdir.

Yani:

1.) 'Türk Bilgedir' (Türk "kut" sahibidir. Akıllıdır; zekidir. Atalarını, dedelerini, değerlerini, dilini, dinini, tarihini bilen; soran, sorgulayan, yazan, araştıran, üreten, bilime, çevreye, insana saygı duyandır).

2.) Türk Alp'tır (Cesurdur, yüreklidir. At binen, kılıç kuşanan, ülkeler fetheden, savaşçıdır. Kendisine saldırılmadığı sürece kimseye saldırmayan ama vatanı, milleti, devleti ve kutsalları söz konusu olduğunda cesarette ve cezalandırmada sınır tanımayandır).

3.) 'Türk Düzdür'("Tengri"yi, "Tengri buyruğu"nu, "kut"u, "kutsal"ı, "töre"yi bilen ve ona uygun hareket edendir. Yani Türk, doğrudur, dürüsttür, yalan söylemeyen ve entrika bilmeyendir, vefalıdır, sözünde durandır, ahlâklıdır, emanete sahip çıkandır).

Türkü tanımladığınızda 'Türk Bilgedir' diyorsunuz, 'Alptır' diyorsunuz, 'Türk barışseverdir' diyorsunuz. Orhun kitabelerinde Türk'ün düz ve dürüst olduğunu söyleyen kelimeler de var. Karakteristik olarak Türk hakikaten böyle midir?

- Evet, elbette böyledir. Türk aldatmaz, kandırmaz, kardeşi kardeşe düşürmez. Sahtekâr, riyakâr, hilekâr değildir. Dürüsttür. Ne yapacaksa açık açık yapar; ne söyleyecekse de açık açık söyler. Kendine güvenir. Özgürlüğü ve bağımsızlığı karakteri olarak görür. Gücünün kaynağı olarak da Tanrı'yı gösterir. Tanrı lütfettiği için bütün bunları gerçekleştirdiğini ve kıyamet kopuncaya kadar da kimsenin kendisini yok edemeyeceğini bilir:

Tengriyarlıkaduk üçün men kazgantuk üçün türük bodun ... kazganmış erinç men iniligü bunça başlayu kazganmasar türük bodun ölteçi erti yok boltaçı erti türük begler bodun ança sakınıng ança biling: Tanrı lütfettiği için (ve ben de) kazandığım için Türk milleti böylece kazanmış oldu. Ben kardeşimle birlikte bu kadar önderlik edip kazanmasaydık Türk milleti ölecekti, yok olacaktı. (Ey) Türk beyleri (ve) milleti, bunu böyle kavrayın ve böyle bilin!

Türük oguz begleri bodun eşiding üze tengri basmasar asra yir telinmeser türük bodun ilingin törüngin kim artatı udaçı erti türk bodun ertin ökün: Türk Oğuz beyleri milleti işitin: Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, ey Türk milleti, senin ilini töreni (devletini düzenini) kim bozabilecekti? Türk milleti aklını başına topla, aslına dön!

Peki, Sayın Alyılmaz, her zaman gündemde olan bir soru var. Türkler Anadolu'ya neden geldi?

Bilge Kağan şöyle diyor; "Türk bodun Ötüken yışta olursar, arkış tirkiş ısak, neng bung yok. (Türk milleti Ötüken'de oturur ve buradan kervanlar sevk ederlerse (ticaret ile uğraşırlarsa) bu milletin hiçbir sıkıntısı olmayacaktır.)"   İşte bu sorunun cevabı bu cümlenin içinde, "Kervanlar sevk etmek." Yani, adı bir zamanlar Baharat Yolu olan bir zamanlar da adı İpek Yolu olan bu yola hâkim olan dünyaya hâkim oluyordu. Türkler bu yolun hem ortaklarıydı, hem de koruyucularıydı. Çin'de Xi'an'da başlayan İpek Yolu bütün Asya'yı dolaşarak İstanbul'a ulaşıyor; buradan da Afrika kıtasına kadar gidiyordu. Kazancın toplanıp getirildiği merkezî yer İstanbul'du.

Ve İstanbul'a hâkim olmak Avrupa'ya hâkim olmaktı. Türkler buraya hâkim olmak istiyorlardı, Avarlar zamanında iki kez kuşatmışlardı. Ama alamamışlardı, o yüzden İstanbul Türkler için bir Kızıl Elma'ydı. Bu Kızıl Elma arzusu 29 Mayıs 1453 Salı sabahına kadar da devam etti. Türkler'in İstanbul'u fethetmek istemelerinin sebebi elbette çoktu. Ancak o zamanın enerji kaynağı olarak kabul edilen her şey İpek Yolu'ndan akıyordu. İpek Yolu'na hâkim olan sermayeye, enerjiye yani güce hâkim oluyordu.

Söylenenlerin aksine bazı Türk boy ve toplulukları ciddi anlamda ticaretle de uğraşıyorlardı. Ve ticaret yapanlar ne yapacaklardı, yerleşim yerleri şehirler kuracaklardı. Türklerin şehir medeniyeti vardı, şehirleri vardı. Moğolistan'a gittiğinizde Türk yurtlarına gittiğinizde Türklerin pek çok büyük şehir kurduğunu görüyorsunuz.

Bir de Şamanizm konusu. Yüzyıllar boyunca Türklerin tarihsel dininin Şamanizm olduğunu iddia edenler var. Siz bu konuda neler söyleyeceksiniz?

- Şimdi 'Şaman' kelimesi biz Türklerde yoktur. Biz Türkler 'Kam' deriz, Şaman kelimesi Doğubilimcilerin ve Batılılar'ın Kam kelimesine karşılık olarak kullandıkları bir terimdir. Bu dinin mensupları dinlerine Şamanizm, Kamizm de demezler. Kendi dinlerine "Tengricilik" derler. Türklerin tek tanrı inancı vardır, yazıtlarda da bunu yazmışlardır.  Köl Tigin savaş meydanında ölünce ağabeyi Bilge Kağan, onunla ilgili şu cümleleri söyler:

İnim köl tigin kergek boltı özüm sakıntım körür közüm körmez teg bilir biligim bilmez teg boltı özüm sakıntım öd tengri yasar kişi oglı koop ölgeli törimiş ança sakıntım közde yaş kesler tıda köngülte sıgıt kesler yanturu sakıntım katıgdı sakıntım: Kardeşim KölTigin öldü. Kendim çok üzüldüm. (her şeyi) gören gözlerim görmez (oldu), (her şeyi) bilen aklım bilmez oldu. Kendim çok üzüldüm. (Ancak iyi biliyordum ki) zamanı Tanrı tayin eder; insanoğlu (ise) hep ölmek için yaratılmış. Böyle  düşündü(ğü)m (için) göz(lerim)den yaş geldiğinde engel olarak, gönl(üm)den feryat / isyan geldiğinde geri çevirerek / bastırarak çok üzüldüm.

Bu cümleler İslam inancıyla paralellik gösterir: 'Her nefis ölümü tadacaktır.' Ahirete iman, kader inancı, tek tanrı inancı, bunların tamamını, gökyüzünün ve yeryüzünün yaratılışı, insanın yaratılışı, insanın misyonu hepsi yazıtlarda geçiyor. Türklerin İslamiyet'i kabul etmelerinde eski dinlerinin de rolü büyüktür.

Eski Türk yazıtlarında gelecek nesillere yönelik ne gibi öğütler bulunuyor?

Eski Türk Yazıtları'nda millî anlamda gelecek nesillere muhteşem öğütler verilir. Öncelikle birlik bütünlük içinde olmaları, birbirleriyle iyi geçinmeleri istenir. Ebedî devlet kurmanın ancak ve ancak birlik ve bütünlük içinde olmaktan geçtiği söylenir:

Türük begler bodun bunı eşiding türük bodun tirip il tutsıkıngın bunta urtum yangılıp ölsikingin yime bunta urtum: Türk beyleri ve milleti bunu işitin: Türk milletinin derlenip toparlandığında (birlik olduğunda) (güçlü) devlet olacağını buraya kazıdım; yanıldığında (birlik beraberlik içinde olmadığında) öleceğini de yine buraya kazıdım.

Türk kağanları tarafından yazıtlarda halkın kendilerini yönetenlere itaat etmeleri; dillerini ve kültürlerini terk etmemeleri; aksi durumda bey olacak erkeklerinin köle; hanım olacak kızlarının ise cariye olacağı söylenir.

BİLGE KAĞAN ORHUN YAZITLARI'NA, ATATÜRK NUTUK'A...

Diyorlar ki "Türkler tarih yapıyorlar ama yazmıyorlar." Hayır efendim, bütün Türkler yazmıştır. Bilge Kağan taşa Orhun Yazıtları'nı, Atatürk ise kâğıda / kitaba Nutuk'u yazmıştır. Bütün Türkler ilk olarak okumaya Orhun Yazıtları ile başlamalı, Mustafa Kemal Atatürk'ün Nutuk adlı ölümsüz eserini de okuyup aralarında bağ kurmalı.

Sayın Alyılmaz, Türklerin göçebe bir millet olduğu yönünde bir algı var. Ancak tarih kaynaklarında şehirler kurduğu da görülüyor. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

Türklerin doğuda ve batıda yoğun olarak yaşadıkları, uğruna savaş verdikleri, tarihî kaynaklarda da adları geçen (Moğol istilasına kadar da birçoğu devrinin en işlek merkezlerinden olan) pek çok şehri vardır. Bu şehirlerin bazıları şunlardır: Beş Balık, Togu Balık, Bavıl Balık, Bay Balık, Ordu Balık (Kaşgar, Kaş Balık, Ka-Şa, Sulek / Sule), Kuz Balık (Gu Balık, Kuz Ordu, Kuz Uluş, Ordu Kent, Balagasun), Can Balık, Çakuk Balık, Yengi Balık, Barçınlıg Kent, Man Kent, Öz Kent (Öz Çent, Fergana), Taş Kent (Çaç, Şaş, Terken), Tün Kent, Semiz Kent (Semerkant), Süt Kent, Yar Kent, Yegen Kent, TemirKapıg (Temir Kapı, Demirkapı), Turfan, Bukarak (Buhara), Suğnak (Sıgnak), Karnak, Barçuk, Karaçuk, Kazvin, Kinküt, Koçungar Başı (Koçgar Başı, Koç Başı), Kuça, Argu (Argu), Aşnas, Sayram (İsbicab), Savran, Talas (Taraz, Kumi Talas, Ulug Talas), Sûyâb, Cend, Yafınç, Yafgu, Almalıg, Altun Kır, Altındağ, Altun Tepe, Çuy Tepe, Turtkul Tepe, Çardarı, Bayırkum, Balu, Barsgan, Barhan, İşkan, KençekSengir, Yesî, Ribâtât vd.

Bu şehirlerin bu şehir medeniyetinin sahiplerine sizce "göçebe"demek mantıklı bir iş midir?

Hayır Kardeşim, hayır... Türkler göçebe değil, yerleşik; barbar değil medenî bir millettir. Ancak pek çok millet gibi tarihin erken dönemlerinde Türkler de konargöçer bir hayat da yaşamışlardır. Bugün de şehirlerde oturup yaylalara çıkan insanlarımızın sayıları az değildir. Bu onların göçebe oldukları anlamına gelmez. Üstelik eski Türk boy ve topluluklarının yazlık ve kışlık şehirleri ayrı ayrıydı.

OTURMAYAN İNSAN YAZI YAZABİLİR Mİ?

Asya coğrafyasının farklı bölgelerinde altı yüz tane (Kök)Türk harfli yazıtımız var... Kağıtlara yazılan  kitaplarımız / eserlerimiz var. Oturmayan bir insan yazı yazabilir mi? Yazamaz, ayrıca bizim muhteşem bir cam medeniyetimiz var. Cam, bildiğiniz cam. Ve bronz medeniyetimiz var, altın medeniyetimiz var. Demir medeniyetimiz var. Bakın, dünyada hangi madenin, maddenin sahibi olursanız olun, demiriniz yoksa hiçbir şey yapamazsınız.

Türklerin tarihî meslekleri vardır. O tarihî mesleklerden bir tanesi demirciliktir. Maden işlemeciliğidir. Bir tanesi ahşap, bir tanesi ise taş işlemeciliğidir. Türkler yaşadıkları yerin hem sahipleri, hem de ustaları olmuşlardır. Taşı, mermeri gergef gibi işlemiş onlara yazılar yazmışlardır. Bunlara bengü taş demişlerdir, bengü ölümsüzlük demektir. Sözlerini, mesajlarını ölümsüz kılmak için granite işlemişler, dünyanın en sert taşına. Altay Dağları dünyadaki en yoğun demir yataklarına sahip bölgedir. Ergenekon Destanı'nda bu yüzden 'dağları eritmek' terimi geçer.

(Cengiz Alyılmaz'ın odasından bir köşe)

Cengiz Hocam, yaklaşık otuz tane kitabınız var. Bilim dünyasına katkıda bulunmuş kıymetli kitaplarınızdan bahseder misiniz? Bu eserlere yönelik gösterilen duyarlılıkla ilgili görüşleriniz nedir?

Benim tek ve arkadaşlarımla birlikte hazırlamış olduğum kitaplarımın bir kısmı şunlar:

Eski Türkçenin Lügati (Erzurum, 1985, 1988); Orhun Yazıtlarının Söz Dizimi (Erzurum, 1994); Uygur Ata Sözü ve Deyimlerinden Seçmeler (Erzurum, 1995); (E. CUMAKADIROV ile), Türkiye Türkçesi - Kırgız Türkçesi Askerî Terminoloji Anahtar Kitabı (İstanbul, 1995); (A. HESENOV ve A. MUSTAFAZADE ile), Türkiye Türkçesi - Azerbaycan Türkçesi Askerî Terminoloji Anahtar Kitabı (İstanbul, 1995); Azerbaycan Türkçesi - Türkiye Türkçesi Askerî Terminoloji Sözlüğü (İstanbul, 1997); (İ. CİHANGİR, A. HESENOV vd. ile), Türkiye Türkçesi - Azerbaycan Türkçesi Askerî Terminoloji Sözlüğü (İstanbul, 1997); (R. CANIM vd. ile), İlk Okuma - Yazma ve Türkçe Öğretimi (Erzurum, 1999); (O. F. SERTKAYA ve Ts. BATTULGA ile), Moğolistan'daki Türk Anıtları Projesi Albümü (Ankara, 2001); Eski Türkçenin Söz Varlığının Düz ve Ters Dizimi (Ankara, 2004); Orhun Yazıtlarının Bugünkü Durumu (Ankara, 2005); (Kök)türk Harfli Yazıtların İzinde (Ankara, 2007); (Semra ALYILMAZ ile), Ord. Prof. Dr. ValehHACILAR'ın Ardından (Ankara, 2012); İpek Yolu Kavşağının Ölümsüzlük Eserleri (Ankara, 2015); "Gobu"stan'ın Gizemi("Kıpçaklar"a Giden Yol) (Ankara, 2016)]

Biz bilim adamları kitaplar yazıyoruz ama ne yazık ki akademinin raflarında kalıyor. Popüler kitaplar çok çabuk alıcı buluyor. Biz genelde masabaşı iş yapan bilim adamları değiliz. Biz mayıs ayında çıkar ekim ayında geri döneriz. Dağ, taş, dere, tepe, ülke ülke gezer dolaşırız ve Türk dünyasının maddi ve manevi değerlerini araştırıp kitaplar haline getiririz. Bunları yaparken de ortaya belgeler koyarız. Beyaz piramitler var mıdır? Türklerle ilgisi nedir? Biz bunları bulduk, araştırdık, 'İpek Yolu Kavşağının Ölümsüzlük Eserleri' adıyla kitaplaştırdık. Ama kitaba olan ilgi yok denilecek kadar az.

DERS KİTAPLARINA GİRMESİ LAZIM

Bizim yaptığımız araştırmaların mutlaka ders kitaplarına girmesi lazım. Türk medeniyetine ait olan her şey, süs ve kullanım eşyaları, şehir medeniyeti, mimarlık eserleri, evleri, köprüleri, sulama kanalları... Mesela; Altay dağlarından, kar sularını yerin altına indiriyorlar. Binlerce kilometre ilerletiyorlar. Turfan'a getiriyorlar ve orada dünyanın en harika üzümlerini yetiştiriyorlar. Çin'de bulunan bu sulama kanalları / Karız Sulama kanalları dünyanın en harika yedi eserinden biri olarak kabul edilir. Bunlar Türklerin en büyük buluşu olarak kabul edilir ve hâlâ kullanılır. Biz bunları yazdık, ama bunlar ders kitaplarına giremezse bir şey ifade etmez. Bizim bunları liselerin, ortaokulların kitaplarına ve kütüphanelerine sokmamız gerekir.

EN BÜYÜK ESERİM 'ULUSLARARASI TEKE DERGİSİ '

Bunlar mutlaka belgeseller ve kitaplar halinde olmalı. Türk medeniyetlerini eserlerinin anlatan belgeseller hem özel, hem de devlet kanallarında yer sahibi olmalıdır. Benim eserim arkadaşlarımla birlikte yayımladığım Uluslararası TEKE (Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim) dergisidir. Bana 'En Büyük Eseriniz nedir?' diye sorulsa hiç tereddüt etmeden Uluslararası TEKE Dergisi derim. TEKE dergisi (www.tekedergisi.com) bugün gelinen noktada Sosyal Bilimler alanında dünyanın en marka dergilerinden biri olmuştur.

Artık birbirinin acısını duymayan Türklerin beraberliği için çözüm önerisi

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.