Hava Durumu

Vatan aşkı...

Rıza Tevfik Kalyoncu, gazetemize özel yazdığı Ramazan yazılarında bugün Mahmut komutanla Akif'in hikayesini anlattı.

Haber Giriş Tarihi: 30.05.2017 10:18
Haber Güncellenme Tarihi: 30.05.2017 10:18
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenidonem.com.tr/
Vatan aşkı...

Mahmut komutanın kederli ve hazin yüz ifadesinin gözlerine sirayet ettiğinin bilincinde olan Akif, sıkıntı ve sorunlardan bahsetmeyi doğru bulmadı. Mahmut komutan, arkasını dönmüş gitmek üzereyken Akif'in gözü bir anda komutanının kamuflajına ilişti. Komutanın botunun üstündeki kumaş sanki onun halet-i ruhiyesini anlatır vaziyette parça parça olmuştu. Akif, bir iç geçirdi. İmkansızlıklar, hasretler, korkular, acımasızlıklar... Hepsi savaşın kardeşi gibiydiler. Kazananı değil daha az kaybedeni olan bir olaydı savaş. Tıpkı Mahmut komutanın kamuflajının kumaşı gibi insan ruhunu dağıtıyor belli bir zaman sonra çoraklaştırıyordu.

Komutan uzun boyunun doğal bir neticesi olan hafif kamburluğu daha da artmış bir vaziyette, yorgun bir şekilde Akif'ten uzaklaşıyordu. O uzaklaşırken Akif kendi iç dünyasına dönüyordu. Hayatlar, karşısında duranı yansıtan bir ayna gibidir. Akif'in hayatı ile Mahmut komutanın hayatı arasındaki fark biraz buna benziyordu. Aynı ülkenin farklı yerlerinden gelen farklı yaşam maceralarının cisimleşmesiydi her iki asker. Mahmut, şehirli, eğitimli ama düşünceli iken Akif, kırdan gelmiş belki düzenli bir eğitim almamıştı. Fakat hayat ona birçok şeyi kitaplardan çok daha iyi belletmişti.

Akif, sıbyan mektebinde okuma yazmayı öğrenmişti. Sıralarda oturmaktan, yazı yazmaktan hiç hoşlanmayan bir yapısı vardı çocukken ama cepheye gelince yazı yazmayı öğrenmiş olmasının ne kadar büyük bir nimet olduğunu fark etmişti. Komutanı kendisinden uzaklaşınca, ruhunda onun hissettiği acıların bir yansımasını hissetmişti. Süslü cümleler kuramasa da kendini anlatacak kadar, köyünde yöresinde edindiği kelimeleri bu ceng meydanın büyük zorluklarla muhafaza ettiği yırtık sayfalarla dolu deftere geçirebilecek kadar yazabiliyordu. Ruhu, Mahmut komutanın ruhuyla hasbihal etmişti. Şimdi bu hasbihali kendi diliyle yazıya dökmek arzusunu yüreğinde hissetmişti.

Ah canım komutan, nedir yüreğindeki dert? Ne olmaya ki. Bu harp meydanın yanlızlık vurmuş yüzüne. Kalbin bu ağır yükün altında ezilir. Anlarım. Lakin dillendiremem. Ben de senin vaziyetinden halliceyim. Ama kime ne der, kime ne şikayet edebilirim? Anamın, yarımın hasreti yüreğime işlemiş. Ne gelir elden. Bu harp onların sevdasına, vatanın aşkına. Köyümün havası yerini baruta, toza toprağa bırakmış. Varsın olsun, herşeyimizdir vatan. Köyümüzdür. Evimizdir. Yüreğimizdir. Bu harpte kederlenmek bize düşmez. Düşman biz üzüldükçe sevinir. Analar biz üzüldükçe üzülür. Yarın bu harp meydanı hüzünle kararır. Töremiz nedir bizim? Ceng meydanı düğün yeri, şehitlik en kutlu münteha. Diril ve doğrul canım komutan...

Bu satırları yazarken adeta Mahmut komutanla konuşur gibiydi. Aslında konuştuğu kendisiydi. İçini yazıya bile dökerken haya eden bir yürek, anasından, yarinden ayrı kalışını hasretini bütün açıklığıyla anlatamamıştı. Mahmut komutan onun için bir komutandan öte, candan bağlandığı bir dost gibiydi. Uzun süre bir arada yaşayan ve birçok zorlukları atlatan insanların hissettiği o koparılmaz bağ Akif ve Mahmut komutan arasında artık kurulmuştu.

Defterini büyük bir huşuyla çantasına yerleştirirken güneşin yavaş yavaş değil, baş döndürücü bir hızla battığını fark etti. Muharebenin en zorlu zaman dilimi başlamıştı. Gece...

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.