Hava Durumu

8 Mart'ta yine kadınlar can derdinde!

Yazının Giriş Tarihi: 08.03.2021 06:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.03.2021 06:00

8 Mart'ın kadınlara dair bir gün olmasının çıkış noktası 1850'li yıllarda 16 saat yerine 10 saat çalışmak isteyen tekstil işçisi 129 kadının bir fabrikada yakılarak öldürülmesidir. (Bazı kaynaklarda böyle bir olayın olmadığı da yazıyor.) 1975 yılından bu yana da BM tarafından 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilan edildi.

Dünyanın pek çok ülkesinde ise bir farkındalık günü olarak kabul ediliyor...

Hoş, son yıllarda 8 Mart'ı, 14 Şubat Sevgililer Günü'ne yani bir tüketim aracına çevirme yönünde epeyce gayret var! Buna izin vermemek lazım!..

Yıllardır tartışılıp durur; 8 Mart'ın Emekçi Kadınlar Günü mü, yoksa Dünya Kadınlar Günü mü olduğu... Dürüst olayım, uzunca bir süre Emekçi Kadınlar Günü demeyi yeğledim... Şimdi ise Kadınlar Günü demeyi tercih ediyorum. Zira kadınların kadın olmaktan dolayı yaşadıkları sorunlar dünyanın neresinde olursa olsun, fazla ya da eksik benzeşiyor. Hangi sosyal kesime mensup ya da hangi yaşta olurlarsa olunsun, kadına yönelik şiddet az ya da çok ama hep var...
Toplumsal cinsiyet ayrımcılığında bizden çok daha berbat ülkeler de var; önemli ölçüde aşmış ülkeler de! Ama hiçbirinde de kadına şiddet sıfırlanmış değil.
Ne yazık ki bugün Türkiye'de kadınlar, 8 Mart'ın 180 yıl önceki çıkış noktasında olduğu gibi can derdine düşmüş durumda!

Can derdi o kadar baskın ki, kadına yönelik diğer meseleleri tartışamıyoruz bile!..

KADINA ŞİDDET ESKİDEN DE VARDI

Dijital çağdayız. Herkesin elinde video kaydı yapan, fotoğraf çeken cep telefonları var.

 20 yıl önce mesleki nedenlerle edinenlerin haricinde çok az insanda fotoğraf makinesi vardı. Pozitif ya da negatif filmlerin yıkanıp basılması bile zaman alırdı. Sosyal ya da asayiş olayları ise çoğunlukla gazetelerin muhabirleri tarafından takip edilir ve fotoğraflanırdı. Onlar da polis telsizini izler, vaka yerine intikal ederlerdi.

Polise yansımayan olaylar gazetelerde yer almazdı. Zaten kadına yönelik şiddet diye bir algı da yoktu. Gazeteler her türlü kadın cinayetini, tecavüzü, üçüncü sayfa haberi olarak, hele de maktul güzel bir kadınsa, günlerce köpürte köpürte verirdi! Tecavüze pornografik ögeler yüklemek haberin okutulması için adettendi. Zaten gazete okurlarının büyük çoğunluğu da erkekti.

Yani... Kadına şiddet bundan 20 yıl önce görünür değildi. Yaşayanların bildiği bir şeydi.  40, 50 yıl öncesinde ise kadına, çocuğa taciz yok hükmündeydi.

Sokaklarda en iğrenç sözcüklerle 'laf atılır'; sarkıntılık yapılırdı. Belediye otobüslerinde, dolmuşlarda kadınlar, kız çocukları ezile büzüle oturmaktan helak olurdu. Kız liselerinin önü it kopuk doluydu.

Öğretmenler kimi zaman ellerinde sopalarda kızları rahatsız edenleri kovalarlardı. O yıllarda kız çocukları tacizleri ailelerine bile söyleyemezlerdi. Zaten "Aman böyle şeyler erkeklere söylenmez, kan çıkar" nasihatleriyle büyütülmüşlerdi.

Yaşadıkları her türlü tacizi, pedofilleri babalarına, erkek kardeşlerine söyleyemezlerdi bile! Haa bir de "Kuyruk salladın" suçlaması vardı. Kız çocukları, kadınlar sokakta gülemez, sağa sola bakamazdı!

Hep eskiden şöyleydi, böyleydi diyerek eskiye öykünüyoruz ya! Beynimiz bize oyun oynuyor! Zira sevdiğimiz büyüklerin çoğunun hayatta olduğu, küçük şeylerden mutlu olduğumuz günleri özlüyoruz, kötülükleri siliyoruz; iyi anılarla dolduruyoruz zihnimizi...

Kadınlar namus, töre gibi nedenlerle o tarihlerde de öldürülüyorlardı. Çocuk yaşta evlilikler çok yaygındı. Ancak kadınların istihdama katılımı düşük olduğundan çocuklarıyla ortada kalacaklarından korktuklarından dayak yiye yiye, itile kakıla katlanıyorlardı!

KADIN CİNAYETLERİ SIFIRLANMASA DA AZALTILABİLİR
Zaman değişti... Başta da dediğim gibi dijital devrimin tam da ortasındayız. İnternet, sosyal medya var. Artık olan biten her şey anında milyonlarca kişiye ulaşıyor... Uygulamada çok yetersiz kalınsa da yasalar var. 6284 sayılı Yasa ve İstanbul Sözleşmesi var. İstanbul Sözleşmesi'nin imzalandığı 2011 yılında kadına şiddet ve kadın cinayetlerinde epeyce azalma yaşanmıştı. Ancak sonraki yıllarda sözleşmenin adı bile anılmadı ve kadın cinayetlerinde hızlıca artış yaşandı.

Her birimizin doğuştan edindiği bir cinsiyet var. Kadınız ya da erkeğiz. Erkeklerin büyük çoğunluğu fiziksel olarak kadınlardan güçlü. Bu doğuştan gelen biyolojik bir şey. Sonradan edinilen ise toplumsal cinsiyet bakış açısıdır. Fiziki güç erkek egemen bakış açısıyla pekişince süregelen bir kadına şiddet ortaya çıkıyor. Kapitalist toplumda değişim değeri olan şeye mal denir.

Ne yazık ki günümüzde değişim değeri olan yani hâlâ alınıp satılan kadın mal olarak görülüyor!

Kadını malı olarak gören erkek de o malın hayatına dair kararları kendisinin almasına tahammül edemiyor. Dövüyor, yaralıyor, öldürüyor... Son yıllarda kadın cinayetlerindeki artışın bir nedeni de kadınların hayatları üzerinde karar almaya başlamalarıdır.

Önlenebilir mi? Tamamen sıfırlanmasa da azaltılabilir.

Günümüzde kadına şiddetin, kadın cinayetlerinin önlenmesindeki en büyük engel, erkek egemen sistemin hemcinslerine hak verişinin yansıması olan cezasızlıktır!.. 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.