Hava Durumu

Emine Bulut'un ardından...

Yazının Giriş Tarihi: 28.08.2019 06:04
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.08.2019 06:04

Emine Bulut'un acımasızca katledişi hepimizin yüreklerini yaktı... Görüntüleri buzlama olmadan sosyal medyada izledim...
Bildiğim tüm küfür ve beddualar kifayetsiz kaldı... 

Aynı anda haber sitelerinde tecavüze direnirken vahşice öldürülen ve cesedi yakılan üniversiteli Özgecan'ın kuzeninin eski kocası tarafından öldürülüp kıyma yapıldığını okuyunca hepten koptum gittim... 

Emine Bulut cinayetine gelince... Tüm toplumun yüreğini kanattı. Toplumun farklı kesimleri ortak tepki verdi.

Bazı vicdansızlar ve potansiyel kadın katilleri, kadın düşmanları hariç... Sosyal medyada Emine Bulut'u öldüren katile hak veren kendi eşinin de sonunun böyle olacağını yazan iblisler çıktı.  

Her fırsatta 6284 sayılı yasa ile İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılmasını talep eden tescilli sabıkalı kadın düşmanları ise muhtemelen toplumun her kesimine yayılan tepkiden tırsarak şimdilik kaydıyla sustular...

Bir süre sonra yine çatal dillerinden zehir kusmaya başlarlar...

BIÇAKLI SALDIRGANA MÜDAHALE EDİLEBİLİR MİYDİ?

Öte yandan... Emine Bulut cinayetinde en çok tartışılan konulardan biri müdahalenin olmadığı... Görüntülere defalarca baktım, kadın ayakta ve "Ölmek istemiyorum" derken, birkaç kişi de adamı yakalamış dışarı çıkartıyordu. Bu tür olaylar saniyeler içinde gerçekleşir. Birileri adama müdahale etmiş bu belli. Ama art arda bıçaklanmasını önleyememiş...

Eli bıçaklı bir katile müdahale için güçlü kuvvetli olmak da yeterli gelmez.  Hayatın gerçeği sinema filmlerinde ya da dizilerdeki gibi değil.  Yakın dövüşü bilmeniz, savunma sporuna aşina olmanız, polis ya da komando eğitiminde verilen bıçaklı, silahlı saldırıya karşı koyma eğitimine de sahip olmanız gerekir. Kimi zaman bu da yetmiyor.

2003 yılında SAT Komandosu Yüzbaşı Zeki Şen'den 3 madde bağımlısı çocuk para istemiş ve 16 yaşındaki Emrah E. tarafından kalbinden bıçaklanarak öldürülmüştü.

Yine de keşke birileri bir şeyler yapabilseydi ve Emine Bulut'un hayatını kurtarabilseydi.

GÖRÜNTÜLER 4 GÜN SONRA YAYINLANDI

Kadının görüntüsünü çekene gelince...  Ne diyeceğimi sahiden de bilemedim. Cinayet, görüntüler sosyal medyaya, dolayısıyla basına yansımadan dört gün önce işlenmişti... Ve bazı gazetelerde küçük bir haber olarak yer almıştı.

Şu da bir gerçek... O görüntüler olmasa, her gün işlenen ve ne yazık ki giderek sıradanlaşan kadın cinayetlerinden biri olarak görülecekti toplum nezdinde...

Vicdanları bu kadar kanatıp toplumun her kesiminde tepki artı farkındalık oluşmayacaktı. Hani denir ya, göz görmeyince gönül katlanıyor diye... Öyle bir şey işte... 

Oysa onlarca kadın çocuklarının gözü önünde doğrandı ya da kurşunlanmıştı... Bir kadın öldürülürken duyarsızca görüntü alındı ve o görüntülerle yürek yakan bu çok acı olay kamuoyuna taşınmış oldu...

HANGİNİZİN İLKYARDIM BİLGİSİ VAR?

Bu olayda en çok tartışılan konulardan biri de kadına ilkyardım yapılmadığı yönündeydi... İlk yardımı kim yapacak? Toplumda ilkyardım eğitimi alanların oranı kaç?

İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası bazı işyerlerinde belli sayıda kişinin 16 saatlik ilkyardım eğitimi almasını öngörüyor. Ticarileşen bu eğitimler ne kadar yeterli? Hangimizin ilkyardım eğitimi var?

Danıştığım uzmanlar yaralanmanın derecesine göre, hemen doğru ilkyardım ve tampon uygulaması yapılıp üç beş dakika içerisinde, acil serviste müdahaleye hazır ekibin beklediği tam teşekküllü hastaneye götürüldüğü takdirde az da olsa kurtarılma ihtimalinin olduğu söylüyor.

KADIN CİNAYETLERİNİ TETİKLEYEN HABERLER

Son günlerde basında toplumsal cinsiyet ayrımcılığına karşı çıkan, kadına ve çocuğa şiddeti kınayan haberlerin kadın cinayetlerini tetiklediği gibi bir abuk tartışma var.  Tam tersine en büyük sorun medyanın kadın cinayetlerindeki cinsiyetçi dilidir...

Misal üç gün önce Gaziantep'te henüz yeni doğum yapan kadının hastanede kocası tarafından bıçaklanması olayı haber ajansları tarafından  "Hastanede cinnet, doğum yapan karısını 7 yerinden bıçakladı" diye servis edildi. Ve pek çok yazılı, görsel ve dijital medyada bu başlıkla haberleştirildi...   

Cinnet bir delilik halidir ve şiddeti uygulayana masumiyet yükler ve uzmanların karar vereceği bir sağlık sorunudur.  Haberde olayın cinnet olarak tanımlanması, erkek egemen bakışın kadına şiddet uygulayan adama mazeret üretmesinden başka bir şey değildir...

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için 6284 Sayılı Yasa  ve İstanbul Sözleşmesi hükümlerinin hayata geçmesi gerekiyor. 2011'de İstanbul'da imzaya açılan ve   2014'te yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi, yasa hükmünde. Kadına yönelik şiddeti önlemeye, korumaya, koruyamadığına etkin kovuşturma ve adalet sağlamaya ve kadını güçlendirmeye yönelik hükümler içeriyor...

Kadın kuruluş temsilcileri yargının 6284 sayılı yasanın yanı sıra İstanbul Sözleşmesi hükümlerine göre de hareket etmesi için ciddi bir mücadele içerisinde... 

Birileri de İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasanın kaldırılması için mücadele ediyor...

Kapitalist toplumda mal değişim değeri olan, alınıp satılan şeye denir.  Kadının da bu erkek egemen cinsiyetçi sistemde değişim değeri vardır ve mal olarak görülmektedir. Dünyanın her yerindeki kadına şiddetin ortak noktası budur. 

Ülkemizde Ortadoğu oryantalizmiyle daha da azgınlaşan bu eril bakışa göre, kadın erkeğin malıdır, hatta her türlü işkenceyi yapabileceği kölesidir. Her koşulda itaat etmeli ve kendisine dayatılan hayatı hiç itiraz etmeden yaşamalıdır. İşte kadına şiddeti doğuran, uygulayan bu eril bakış açısıdır.

YÖRÜK VE TÜRKMEN KÜLTÜRÜNDE KADIN
 

Oysa Türk geleneğinde kadın Han'dır. Toplumda söz sahibidir, önemli bir yere sahiptir, saygı görür. Tarihimiz ana hatunlarla, kadın hanlarla doludur. Dede Korkut masallarında sürülen kadın izi ve sözü, sonraki sürecin erkek tarih yazıcılarında yok hükmüne düşmüştür.

Yıllar önce Uludağ Üniversitesi öncülüğünde dağ yöresine bilimsel gezi düzenlenmiti. Ben de ekipteydim. Keles, Harmancık, Büyükorhan, Orhaneli  ilçe merkez  ve köylerine gitmiştik. Konu olarak boşanma, çok eşlilik ve kadına şiddeti sorgulamıştım. Hangi ilçede kiminle konuşsam iki eşli olarak aynı kişiyi anlatmışlardı. Boşanma çok azdı. Kadın cinayetini duyan yoktu. Birkaç cinsel saldırı olayı anlatılıyordu geçmişten. Bazı yerlerde  kadınlar 'Bir adam karısını döverse, adı çıkar, ayıplanır,  onun oğluna, soyuna  kimse kız vermez" demişti.  

Bazı köylerde ise inançları gereği kadınlar şiddeti Dede'ye şikâyet ediyor ve şiddet uygulayanlara ise düşkünlük (diğer köylülerin konuşmama) cezası uygulanıyordu. 15 yıl önceki Yörük ve Türkmen kültüründe kadın ahvali buydu. Şu anda da çok değiştiğini düşünmüyorum.
 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.