Hava Durumu

Gemisini koronada bile yürüten kaptan: Cargill!..

Yazının Giriş Tarihi: 25.04.2020 06:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 25.04.2020 06:00

Korona karantina günlerinde oturduğumuz yerde bol bol okuyoruz, ne bulursak! Hasan Ali Yücel klasikler dizisini yeniden okuyorum; internetteki neredeyse tüm gazeteleri de...  (Neredeyse; çünkü eskiden sahiden de hepsini okurdum ama korona günlerinde akıl sağlığını korumak adına bağzılarını (!) okuyamıyorum.)

Yeniçağ gazetesinin sitesindeki; "Şeker pancarı satılmıştı, şeker pancarına kota getirilmişti; ABD'li şirkete büyük torpil" manşetli haberi görür görmez, tıklayıp içeriğini görmeden tahmin ettim. Cargill'den başkası olamazdı! 

Hani gemisini yürüten kaptandır, diye bir atasözü var ya; tam da onun gibi; Cargill, her koşulda, her iktidar döneminde; 1997 yılından beri Türkiye'de "mısır nişastası/nişasta bazlı şeker/mısır şurubu/fruktoz" (hepsi de aynı yola çıkıyor) gemisini yürüten kaptandır.

Üstelik gemisini yüzdürdüğü sularda mıntıka temizliği yaptırmayı da başarmıştır; pancar ekiminin kısıtlanması, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi gibi!..

1997'li yıllar Türkiye'nin IMF kapısını çaldığı yıllardı. IMF'nin en önemli işlevi ise; çeşitli ekonomik operasyonlarla batırılan ülkelerde Dünya Ticaret Örgütü'nü oluşturan GATES anlaşmasını dayatmaktı...
1980'li yıllarda krize giren finans kapital/emperyalizm çıkışı, yüzlerce trilyonluk kamusal hizmetlerin piyasalaşmasında bulmuştu.

Kapitalizmin anavatanı olan ülkeler gönüllü; gelişmekte olan ülkeler ise IMF dayatmalarıyla hayata geçirmeye başlamışlardı.

Eğitimden telekomünikasyona, yollardan limanlara, devletin üstlendiği aklınıza gelebilecek her şeyin özelleştirilmesi öngörülüyordu.

Yunanistan GATES anlaşmasının yüzde 27'sini imzalarken, dönemin Başbakanı Tansu Çiller devletin yürüttüğü kamusal hizmetlerin yüzde 46'sını özelleştireceğini taahhüt ederek imzalamıştı...

CARGİLL'DEN KORONAYA KÜRESEL (!) BAKIŞ

Haa... Sağlık da vardı; özelleşecek, piyasalaşacak kamusal hizmetler arasında. Avrupa ülkelerinin ve ABD'nin koronavirüs salgınında bu kadar çuvallamasının en büyük nedenlerinden biri de budur.

ABD'de zaten kamu sağlığı diye bir şey yoktu. AB ülkeleri ise Almanya hariç pek çoğu sağlık politikalarını liberalize ettiler. Sonuç ortada; özel şirketler kârlı alan neyse oraya yatırım yaptı. Hastalar sadece müşteriydi!

Koca koca ülkeler, koronavirüs karşısında kâğıttan kaplana döndüler... Zira kamusal sağlık hizmetlerini tamamen piyasalaştırmışlardı.

Bizde ise sağlık hizmetlerinin piyasalaşması kısmi olarak gerçekleşti. Kamuda kalan kısım, Türkiye'yi koronavirüs salgınında büyük bir felaket yaşamaktan kurtardı. Bu yüzden Aile Hekimleri Merkezi aracılığıyla filyasyon (şüpheli ve karantinadaki ya da evdeki hasta takibi) yapılabildi.

IMF DAYATMASI; ŞEKER PANCARI EKME, FABRİKALARI ÖZELLEŞTİR!

Cargill'den çıktık; koronaya kadar gittik. Küresellik böyle bir şey işte. Bütüne bakmayı gerektiriyor. Aslında küreselleşme diye ikna edici sözcükle dayatılan şey neoliberalizm, emperyalizmin ta kendisinden başka bir şey değildir!..

IMF ve Cargill diyorduk. Türkiye 1950'li yıllardan itibaren IMF kapısını çalıyordu... Emperyalizmin taktiği buydu. Gelişmekte olan, hele de kafasını kaldırmakta olan ülkeleri IMF yoluyla sanayi devrimini tamamlayamaz, montaj sanayisinde konaklar halde bıraktırmak... Gelişmekte olan ülkeler IMF yoluyla geliştirilmiyordu. Kurucusunun "Tam bağımsızlık karakterimdir" dediği ülke; IMF kapılarında ekonomik bağımsızlığını yitiriyordu!..

Uluslararası tekel şirket Cargill de IMF korumasından payına düşeni bol kepçeyle alıyordu... 1997'den sonra IMF ile yapılan görüşmelerde sonucu verilen niyet mektuplarında pancar ekim alanlarının sınırlandırılıp kotaya bağlanması, şeker fabrikalarının da Özelleştirme İdaresi'ne devredilip özelleştirilmesi, bazılarının da kapatılması taahhüdü yer alıyordu.

İktidarlar değişti, ama süreç değişmedi... Pancar ekim alanları dağıtıldı, en son 2018 yılında şeker pancarı fabrikaları hiç anlaşılmayan bir şekilde özelleştiriliverdi!..

KÜRESEL SAĞLIK ŞİRKETLERİ DEVREYE GİRDİ

Fruktoz pancar şekerinden ucuzdu; meyve suyundan reçele, baklavadan pastaya, çocukların en sevdikleri çikolata, bisküvi, dondurma gibi pek çok atıştırmalıklara giriyordu. Dünyada früktozun; obezite, kanser, diyabet ile ilişkisi tartışılmaya çoktan başlamıştı.

Ama fruktoz üreten tekeller direniyordu. Üniversiteleri fruktozun zararlarını gölgeleyen araştırmalar için fonluyorlardı!

Türkiye'de de halkla ilişkilerde üniversite ders kitaplarına giren Cargill, reklam verdiği gazeteler aracılığıyla fruktozun ne kadar cici, güzel, zararsız, hatta ekonomiye çok faydalı olduğuna dair haberler yaptırıyordu!..

Pek çok Batılı devlet kamu sağlık hizmetlerinden çekilmiş, yerini özel hastanelere ve sağlık sigorta şirketlerine bırakmıştı. Sağlık sigortası şirketleri de neoliberal sistemin bir parçasıydı.

Küresel dev sağlık sigorta şirketleri; artan kronik hastalıklar ve süreklilik gerektiren sağlık harcamaları nedeniyle fruktozun sağlığa zararlarına yönelik araştırmaları desteklemeye, lobi yapmaya başladı. Zira ucu fena halde onlara dokunuyordu!

Ve başta AB ülkeleri olmak üzere fruktozun çocuk ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle kullanımının kısıtlanma süreci uygulamaya girdi.

Bizde de Sağlık Bakanlığı fruktozun zararlarına yönelik bir açıklama yaptı ve gıda maddelerinde fruktoz kullanımı kısıtlandı.

Şimdi yazının en başına dönersek... Söz konusu haberin içeriğine gelince; ANKA kaynaklı haberde, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın 1-29 tarihleri arasında düzenlenen yatırım teşvik belgeleri 22 Nisan tarihli Resmi Gazete'de yer alıyor. Bu 671 şirket arasında Cargill de var...

Habere göre; Cargill'e vergi indiriminin yanı sıra KDV ve gümrük vergisi istisnası da sağlanacak. Haberde şöyle bir ifade de yer alıyor:

"Devlet tarafından kurumlar vergisi indirimi de uygulanarak şirketin 44 milyon 659 bin 79 liralık yatırımına katkı sunulacak."

Bu yatırım da muhtemelen Bursa Barosu tarafından yargıya taşınan ek üretim tesisleridir.

Öte yandan Cargill'de, Anayasal haklar kullanılarak Tek Gıda-İş sendikasına üye olan işçiler işten çıkartıldı. İşçiler, sendikalı oldukları için işten çıkarıldıklarını iddia ediyor ve hâlâ direnişteler. İşe iade davaları açtılar.

20 küsur yıldır Bursa Barosu başta olmak üzere pek çok kuruluşun açtığı onlarca davaya, hukuk mücadelesine, yargı kararlarına rağmen Cargill gemisini hep yürüttü!

Cargill haberlerini yapan genç muhabirlerin kimisinin saçı ağardı, kimisinin de döküldü...  Başta da dediğim gibi Cargill, Türkiye'de korona günlerinde bile gemisini yürüten kaptan olmayı sürdürüyor!

Öte yandan ramazan ayınız mübarek olsun. Ramazan ayı sıradan bir belli saatlerde aç kalma ibadeti değildir! Nefsin terbiyesidir!.. Kötü söze de oruçtur! Ama en önemlisi tokun açın halinden anlamasıdır!..

Çok sayıda insanın evine ekmek götüremediği günlerde yaşıyoruz. Olanın olanla değil olmayanla paylaşma günüdür! Ramazanınız hayırlı olsun ve hayırla geçsin...


 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.