Hava Durumu

Hayata dair bir çeşitleme: Eski Bursa'da Kandiller çocuklarındı...

Yazının Giriş Tarihi: 11.03.2021 06:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.03.2021 06:00

Dün Miraç Kandili'ydi. Gelenektir ya, eskiden hiç olmazsa büyüklerimizin kandillerini telefonla bire bir konuşarak kutlardık. Artık kandil kutlamaları da dijitalleşti... Kimisi iki satırdan, kimisi ise internetteki hazır imaj görselleri gönderiyor. Üstelik de tek tek isme hitaben değil topluca bir tıkla! Yani neredeyse sıfıra yakın zahmetle! Yüz yüze ziyaretlerden konuşmaya, oradan da bir "tık"a giden bir süreç...

Eski Bursa'nın geçmiş kandilleri tam bir çocuk şenliği gibi geçerdi.

O günün kandil olacağını büyüklerimizden bir gün önce öğrenirdik. Kandil günleri annelerimiz lokma döker, yeni kızarmış lokmaları tepsilere koyar, tepsileri elimize tutuşturur komşulara yollardı bizi... Ben Kirişçi Kızı Çıkmazı'nda doğdum büyüdüm. Küçücük aralıkta en az 15 çocuk vardı. Kandili sevinçle, heyecanla, mutlulukla karşılardık. Okul saatlerinin dışında özellikle de akşama doğru toplaşır, aralık başına ip gererdik.

Mahallede pek çok sokak vardı ama her çocuk kendi sokağındaki grupla birlikte ipini gerer, başkasının sokağına gitmezdi. Bu kural yazılı değildi, kimse de dikte etmemişti, öylesine kendiliğinden ortaya çıkan görünmez bir sınırdı. Farkında bile değildik ama başka sokakların çocuklarına gösterdiğimiz bir saygıydı aslında.  

O yıllarda çok araç da yoktu zaten. Genelde yayalar geçerdi. Büyükler bize dilenci muamelesi yapmazlardı. 5, 10, 25 kuruş, ceplerinde bozuk para olarak ne varsa verirlerdi. Paralar tek kişide toplanırdı.

Yaşça büyük olanlar Kayhan Çarşısı'ndaki Yusuf Bakkal'a gider mum alırdı. Küçüklerin çarşıya gitmesi büyüklerce yasaktı. Aralık başındaki terzi Saim'e anne ve babalar tam yetki vermişlerdi. 4, 5 ya da 6 yaşındaki miniklerin aralık başından çıktığını görünce elinde koca bir sopayla kovalardı. Vurduğunu hiç hatırlamıyorum ama gür bir sesi vardı, ödümüz patlardı.

Mumlar alındıktan sonra kalan para herkese eşit biçimde bölünürdü. Mevsim yaz ise dondurma alırdık; hava soğuksa da leblebi tozu, çerez filan... İyi para toplamışsak şimdinin kazı kazanına benzer bir şey vardı ondan alırdık. Adını unuttum; numaraların üstünün barakla kapatıldığı bir kutu vardı. Kazırdık, altından çoğunlukla gofret, balon gibi bir şeyler çıkardı. Diğer çocuklara oynatır para kazanırdık. Genelde kardeşimin tercihiydi. Ben çizgi kitap alırdım.

(Aslında evdekiler yasaklardı çizgi romanları. Yine de gizilce alır okurduk; özellikle Pazar günleri Okçular Çarşısı'nda yayma kitapçılarda (kitaplar yerlerdeki naylonların üstüne serili olurdu) ucuz olurdu, oradan alırdık. Pekos Bill, Teksas, Tommiks ile başlamıştık. Sonrasında Zagor, Kaptan Swing, Mandrake, Tina gibileri de eklenmişti. Büyüklerin çizgi romanları yasaklamasının bir nedeni de okuma alışkanlığının önüne geçeceği, dersleri çalışmamızı engelleyeceği idi. Muhtemelen öğretmenlerimiz uyarmıştı. Oysa benim gibi pek çok kişinin okuma alışkanlığının temellerinin atıldığı mecraydı.)

Bunlar kandilin biz çocuklara getirisiydi aslında. Her çocuk elindeki üç beş kuruşu neyi seviyorsa, oraya harcardı, onları mutlu eden de buydu aslında.

O yıllarda sokaklar çocukların oyun parkıydı, Ama kurallar da vardı; akşam hava karardıktan sonra, evin babaları geldikten sonra sokağa çıkılmazdı. Kandiller hariç! Kandil gecelerinde akşam yemeği yendikten sonra tüm çocuklar soluğu sokakta alırlardı. Anne ve babalar izin verirdi. Zira kendi çocukluklarında da öyleydi. Kandil özgürlük demekti.

Akşamüzeri alınan mumlar yakılır, sonra birer birer kapılar çalınmaya başlardı; çocuk korosunun "Ya mum, ya para, hiç olmazsa kırk para" tekerlemesi eşliğinde... Büyükler hazırladıkları bozuk paraları, şekerleri verirlerdi. Hiçbir kapıdan geri çevrilmezdik.
Tüm komşular gezildikten sonra toplanan paralar itinayla birkaç kez sayılır ve yaş farkı olmaksızın katılan her çocuğa eşit şekilde bölünür ve dağıtılırdı. Kayhan Çarşısı kapandığı için paraları harcayacak yer olmazdı! Ertesi gün harcamak üzere bozuk paraları ceplerimize doldurur ya da eve bırakır, yeniden sokağa fırlardık.
Elimizde kalan mumları Güreşçioğlu Garajı ile Kirişçi Kızı Cami Evi'nin bitiştiği taş duvardaki oyuklara yapıştırır, yakar ve Kirişçi Kızı'nın ruhuna dua okurduk. Duvar oyukları mumlarla aydınlanırdı.

Ardından da saklambaç, istop, kovalamaca, sek sek, beş taş gibi çocuk oyunlarını oynardık. Gecenin 12'sine kadar sokaklar bizimdi. Büyükler de evlerde bir araya gelir, kandil nedeniyle okunan mevlitleri dinlerler; sonrasında mevsim uygunsa kilim ve şiltelerini alır onlar da sokağa çıkarlardı. Çaylar içilirken muhabbet edilirdi.

Şimdinin dijital kandil kutlamaları ise çocukları teğet bile geçmiyor! Artık çocuklaşan içeriği yok! Sadece anılarda yaşıyor!..

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.