Hava Durumu

Hayata dair bir çeşitleme: KUTLAMAYIN!

Yazının Giriş Tarihi: 09.03.2019 06:02
Yazının Güncellenme Tarihi: 09.03.2019 06:02

8 Mart! Aslı Dünya Emekçi Kadınlar, astarı ise Dünya Kadınlar Günü... 8 Mart 1857 tarihinde ABD'de New York'ta tekstil işçisi kadınlar, 16 saatlik ağır çalışma koşullarına ve düşük ücretlere itiraz ederek bir tekstil fabrikasında greve çıktılar. Polisin müdahalesi sonucu fabrikada kilitli olan kadın işçilerden 129'u yanarak öldü... Bu durum on binlerce kadının sokağa çıkarak protesto etmesine neden oldu.

Genel geçer tarihçe bu. Fabrika yangınının 1911 25 Mart'ında gerçekleştiği ve nisan ayında da 80 bin kişinin katıldığı bir yürüyüş yapıldığına yönelik iddialar da var.

 Ancak... Clara Zetkin'in 1910 yılında 8 Mart'ın Dünya Emekçi Kadınlar Günü önerisini getirmesi ve ilk kez 19 Mart 1911'de Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliğinin yapılması; yangının 1911'de çıktığı önermesini geçersiz kılıyor...

Ardından çeşitli ülkelerde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü anmaları başladı... Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'nda bazı ülkelerde yasaklandı... 1960'lı yıllardan sonra ABD'de de kutlanmaya başladı...
Birleşmiş Milletler 16 Aralık 1977'de 8 Mart'ı Dünya Kadınlar Günü olarak kabul etti...

Türkiye'de ilk kez 1921'de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü anma toplantısı yapıldı...  1975 yıllarından itibaren başlayan 8 Mart Dünya Emekçi Kadın anmaları, Birleşmiş Milletler'in kararı nedeniyle 1977'den itibaren ülkeyi yönetenlerce kısmen de olsa kabul gördü.

Ancak Türkiye'deki tüm hak ve özgürlükleri rafa kaldıran 12 Eylül faşizminin kılıcı 8 Mart'ı da kesti. 1984 yılına dek kutlamalar yasaklandı... 8 Mart'ta "Emekçi Kadınlar" diyenleri anında içeri tıktılar...

Yasaklı dönemde araştırmacılar üretken oldu, arşivlere girdiler ve Osmanlıda hiç kimsenin haberdar olmadığı kadın hareketini, kadınların çıkarttığı gazete ve dergileri, hak mücadelelerini arşivlerin tozlu raflarından gün yüzüne çıkardılar.

OSMANLI ARŞİVLERİNE GİRDİLER

Osmanlıda Tanzimat'la birlikte kız okulları açılmıştı. 1868'de Terakki gazetesinde başlayan "kadınların geri bıraktırıldığı"na dair makaleyle başladığını, kadınların çıkardığı gazetelerde çok eşliliğin tartışıldığını öğrendik. Fatma Aliye Hanımları, başkanlığını Ulviye Mevlan Hanım'ın yaptığı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti, İstanbul'da 1913 yılında kurulan ve kadın haklarını savunan ilk dernek olduğunu ve Kadınlar Dünyası dergisini çıkardıklarını da! Kadın Dünyası, 1. Dünya Savaşı'nda yaralılara bakacak doktor kalmayınca, kadınları cephede askerlere bakmaya çağırıyor... 5 Kasım 1919'da, kadınlar Sivas'ta, Anadolu Kadınları Müdaafa-i Vatan Cemiyeti'ni kuruyor ve çeşitli Anadolu illerinde şube açarak Milli Mücadele'yi örgütlü bir şekilde destekliyor.

Yani, 1984 sonrasında araştırmacı kadınlar, kadın tarihinin perdesini araladılar; cisimsizlik ismileşti. Kazanımların gökten zembil ile inmediğini, bir mücadele tarihinin varlığını öğrenmiş olduk. 

BURSA'DA KADIN TARİHİ

Yine 1984'ten sonra siyasi hayatın sivilleşmesine paralel olarak hak odaklı kadın derneklerinin kurulmaya başladığını görüyoruz. Akademisyenler makalelerini, kitaplarını yayınlamaya başladılar. Duygu Asena 'Kadının Adı Yok" adlı kitabı 1986 yılında yayımladı...

 Üniversiteler 'Kadın Merkezleri' kurdu. Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) bu sürece en geç katılanlar arasında yer aldı. BUÜ Kadın Çalışmaları ve Araştırmaları Merkezi  (UKAM) kuruldu kurulmasına da kurucu başkanı Prof. Dr. Serpil Aytaç bıraktıktan sonra varlığını hisseden ya da işiten yok! Oysa bu kadar sorunlu alana akademinin bilgiyle destek vermesi çok önemlidir.

Bursa'da tarihçi yazar Raif Kaplanoğlu'nun yazılarından Osmanlının son döneminde ilk grevin dokumacı kadınlar tarafından yapıldığını biliyoruz, yine geçmişteki önemli kadınları kimi zaman makalelerine konu etti. Ama ne yazık ki Bursa'da arşivlere girip şehirde yaşayan kadınların tarihini kadın bakış açısıyla ele alacak bir kadın araştırmacı çıkmadı. BUÜ UKAM hiç olmazsa bunu yapabilseydi, alkışlardık.

CUMHURİYET'İN KAZANIMLARI

Biz Bursa kadınları şehrin tarihindeki yerini bilmiyoruz. Zaten kadınlar sayıma tabi değildi. Cumhuriyet'in ilanından sonra 1927 yılında yapılan ilk nüfus sayımına kadınlar da dâhil edildi...

O tarihte Türkiye'de erkek nüfusun önemli kısmı savaşta kaybedilmişti. Kadınlar tarlaları sürüyor, ticaret yapıyor, fabrikalarda çalışıyordu. Genç Cumhuriyet, kadın erkek ayrımı yapmadan herkesi insandan saydı.

Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğindeki Genç Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı sırasında meydanlarda, mitinglerde, cephede düşmanla çatışan; cephe gerisinde kağnılarla mermi taşıyan; tarımı ayakta tutan, çorap ören, silah fabrikalarında çalışan Türk kadınına Medeni Yasa, Seçme Seçilme Hakkı, Eğitim fırsatı gibi pek çok hakkı teslim etti.

O günden bugüne yol aldık mı? Elbette... Bugün gelinen noktaya baktığınızda binde 2 olan kadın okuryazarlığı şimdilerde yüzde 96 civarında...(Maalesef Türkiye'de üniversite mezunu kadınların yüzde 21,3'ü isteyerek ya da istemeyerek herhangi bir işte çalışmıyor. Bu oran AB'de ortalama yüzde 5,1...)

6284 SAYILI YASA ÖNEMLİ

1990'lı yıllardan sonra hak temelli kadın dernekleri kurulmaya başlandı. 2000'li yıllarda ivme kazandı. Fatma Şahin'in Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olduğu dönemde ilgili sivil toplum kuruluşlarının da görüşleri alınarak 6284 sayılı "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Engellenmesi" yasası 2012 yılında çıktı...

Son elli yılın en önemli yasasıydı. Ne yazık ki kadınların öldürülmesini önleyemedi.

Dün 8 Mart'tı. Artık şehrin dört bir yanında 8 Mart etkinlikleri yapılıyor. Genel bir kabul söz konusu... Panel, seminer, sergi, yürüyüş, konser, yemek hatta göbek atmalı kutlamalar bile var... Cep telefonundan, sosyal medyadan kutlama mesajları yağıyor...

HÂLÂ 'KADINLAR ÖLMESİN' DİYORUZ

Ama ne yazık ki kutlanacak bir şey yok! 8 Mart'ın çıkış noktası yanarak ölen 129 işçi kadındı... Bugün biz de öldürülen kadınları konuşuyoruz ve "Kadın cinayetleri durdurulsun" diyoruz...

 Biz hâlâ 2018 yılında eşi, sevgilisi, aile yakınları, eski eşi ya da hiç tanımadığı biri tarafından öldürülen 477 kadını konuşuyoruz... Yaralananları, bedeni ya da ruhu sakatlananları, tecavüzleri, kravat, takım elbise indirimlerini, cezasızlığı konuşuyoruz.  

Oysa 40 yıl önce "Her iş yerinde kreş; eşit işe eşit ücret, yaşamın her alanında fırsat eşitliği" talepleri vardı kadınların. Şimdi kadınların, çocukların canının, ırzının derdine düştük. Aklımıza bile gelmiyor bunları yazmak.

Yani 8 Mart'ın çıkış noktasından uzakta değiliz. Şu anda çok daha farklı talepleri gündeme getiriyor olmamız gerekirdi...

8 Mart'lar bir farkındalık günüdür... Anma Günü'dür... Kadın cinayetlerinin tamamen durdurulması mümkün değil elbette. Dünyanın her yerinde yaşanıyor.

 Temennim kadın cinayetlerinin azaldığı, suçluların cezasını çektiği; kadının insanda eşitlendiği, dolayısıyla da kutlama yapacağımız 8 Mart'ları görebilmektir.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.