Hava Durumu

Nerde o eski bayramlar derken!

Yazının Giriş Tarihi: 25.05.2020 14:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 25.05.2020 14:05

Yıllardır dini ve milli bayramları yazarken, bizim kuşak hep "Nerede o eski bayramlar" diye yazdık durduk...

Bu yıl dünyamız Koronavirüs ile karardı. Sonuncusu bir asır önce yaşanan küresel salgının yaşayan tanıkları olduk. Koronavirüs salgını hayatımızı kararttı, adeta ablukaya aldı.
Hastalıktan korunmak adına sevdiklerimizden ayrı düşmekle kalmadık; gündelik yaşam biçimimizi alışkanlıklarımızı da değiştirdik.

Koronavirüs salgını resmi ve dini bayramlarımızı kutlama şeklimizi de değiştirdi. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı da Koronavirüs yasaklarına denk geldi.

Ancak yıllardır okullarda ve az sayıda protokol mensubunun, siyasilerin katılımıyla gerçekleşen her iki bayram da bu yıl Koronavirüs yasakları yüzünden evlerde, ama geçmişe göre çok daha geniş kitleler tarafından coşkuyla kutlandı.

Evler, apartmanlar bayraklarla donatıldı. İnsanlar belirlenen saatlerde balkonlarına çıktılar ve hep birlikte İstiklal Marşı'nı okudular. Marşlar söylediler. Yani kitlesel bir kutlama gerçekleşti.

SANALDA BAYRAMLAŞTIK

Ramazan Bayramı ise biraz daha mahzun kaldı. Her zamanki gibi arife günü tüm camı çerçeveyi sildim, perdeleri yıkadım. Ortalığı pırıl pırıl yaptım. Tatlı ve böreği de yaptım. (Eskiye göre daha az miktarda! Zira benden başka yiyecek kimse olmayacaktı. ) Telefonda görüştüğüm bütün arkadaşlarım da aynı şeyleri yaptıklarını söyledi. Onlar da evlerini temizlemiş, bayram yemekleri yapmışlardı. Alışkanlık işte... Neyse, komşum Çiğdem'e ikram edebildim.

İnsanlar torunlarıyla, evlatlarıyla, aile büyükleriyle, yakınlarıyla, dostlarıyla, sevdikleriyle telefon üzerinden sesli ya da görüntülü bayramlaştılar. Torunlar dede ve ninelerinin hayali ellerini öpüp alınlarına götürdü. Çocuklar da hayali harçlıklarını ve hayali şekerlerini aldılar sanalda... Çocukça uzaktan 'Bayramlaşmacılık' oyunu oynadık.
Haa... Deprem felaketinde kilitlenen cep telefonları, bu defa da bayramlaşma görüşme yoğunluğu nedeniyle motor kaynattı..

GSM operatörlerinin her biri gün içerisinde yaptıkları açıklamalarda iletişimdeki aksaklığın kendilerinden kaynaklanmadığını belirttiler! Kabahati gelin etmişler, alan çıkmamış, ortada kalmış, misali sorumluluğu hiçbir GSM operatörü almadı.

Demek ki 100 binlerce insan yanlış tuşlara basıp telefonlarının ayarını bozmuş ya da suya filan düşürmüş, bir şekilde telefonlarını bozmuş! Sonra bir sihirli değnek değmiş, kendiliğinden hepsi düzelmiş! Yersen!

Velhasıl, bayramın ilk gününe pek çoğunuz gibi iletişim kesintileriyle başlayanlardanım. Neyse ki günün ilerleyen saatlerinde herkesle görüşebildim...

GEÇEN SENEKİ BAYRAM BİLE NE KADAR GÜZELMİŞ!

Her dini bayramı eski bayramları özleyerek geçirirdim.

Dün kendi kendime dedim ki; "Eski bayramları özlediğim geçen seneki bayram da ne kadar güzelmiş!" dedim...
Bir şeyi yitirmeden kıymetini anlayamıyoruz...
Çocukluk yıllarımızdaki bayramlarımızı özlememizin bir nedeni de; yaşamımızın öznesi olan insanların artık hayatta olmayışları...

Annem, babam, teyzem, mahalledeki komşu hanım teyzelerin, bey amcaların hepsi bu dünyadan göçtü gitti. Allah rahmet eylesin.

Onlar güzel anılarımızdı, geçmişimizdi.

Elbette çağ değişiyor, insanların algıları değişiyor. Gelenekler, kültürler değişiyor, kimi zaman da yozlaşıyor...

Ama bizler çocukluğumuzun güzel anılarını, o anıları var eden, o kültürü bize taşıyan insanları özlemekten alıkoyamıyoruz kendimizi...

Bayram öncesi evler tepeden tırnağa temizlenir, annelerimiz börekleri, baklavaları yapardı. Bayramlıkları giyip tüm komşuları dolaşıp ellerinden öperdik. Kumaş mendiller verirlerdi, arasına da para koyarlardı. Şekerlerimizi ceplerimize doldururduk. Hep beraber aile büyüklerini ziyaret ederdik. Bayram coşkuydu, kavuşmaydı, buluşmaydı, güzelliklerle doluydu.

Son yıllarda büyükşehirlerde tatil olarak algılanmaya, bayramlarda insanlar tatil programı yapmaya başladı. Eli öpülecek yaşta olanlar belli yaşın üstündekiler, kentin, evlerin bekçiliğini yaparken, yalnızlaştılar, ıssızlaştılar bayramlarda.

'IBAN NUMARAMI GÖNDERİYORUM!'

Ben tam bunları yazarken gazetemiz Genel Müdürü İbrahim Öge aradı... "IBAN numaramı gönderiyorum" dedi...

Bu Korona günlerinde fazla evde kalmaktan oluşan bir nevi jeton düşmeme hali nedeniyle anlamadım; "Ne oldu? Hayrola" dedim, biraz da panikle! Zira İbrahim Öge, IBAN'ını gönderiyorum, diyorsa, bir sorun vardı...

Gülmeye başlayınca dank etti; "Bayram harçlığı" latifesi ediyordu. Bayramlarda büyüklerin harçlık vermesi adettendir ya! Yunus Emreli olana atıfta bulundu bir de...

Güldürdü beni. Çok yaşasın. Zira Bayramı evde tek başına geçirmenin hüznü insanın içine fena halde çöküyor. Sokaklar ıssız; Kapı zilleri çalınmıyor... Eskiden bayram sabahının erken saatlerinde çocuklarla başlardı kapı zilleri çalmaya. Gün boyunca da ziyaretçilerimiz gelirdi.
 

POLİS ARACINDAN KAÇAN ÇOCUKLAR

Aaa... Durun zilim çalındı... Malum, bizim mahallenin çocukları genelde 80 metrekarelik evlerin içine sıkışmış halde yaşıyorlar. Nilüfer'dekiler anne ya da babalarıyla site bahçelerine iniyor. Biraz da olsa havalanıyorlar.

Buralarda dar sokaklara sıkışmış apartmanlarda yaşayan çocukların öyle bir imkanları yok. Küçücük dairelerde, birbirlerine beş, altı metre mesafedeki apartmanlarda yaşayan çocuklar çok bunalınca, anne ve babalarını da bunaltıyorlar ve kapının önüne çıkmalarına izin veriliyor...

İncirli Caddesi'nde sık sık ekip arabaları dolaşıyor, devriye atıyor. "Evde kalın" diye anons yapılıyor.
Bizim mahallenin çocukları da sokakta polis arabası görünce çil yavrusu gibi dağılıyorlar. Polis arabasının sireninin duyulmasıyla kapı zilinin çalması bir oldu.

Yüksek girişte oturuyorum. Daire kapısını açıp baktım, dört çocuk, apartmanın kapısını açtım. Nefes nefese, patır patır içeri girdiler. Yaşları 8 ile 10 arasında değişiyordu.

Bayram geleneğidir ya, az da olsa misafir şekeri almıştım! Alırken de kendi kendime söylenmiştim; "Kim gelecek de kime vereceksin ki" diye.

Nasibi varmış; çocuklar susamıştı, su verdim, şeker ikram ettim. Bayram harçlığı da verdim. Evde önceki bayramlardan kalmış sakız ve balonlar vardı. Onları da verdim. Balonları şişirdiler. İple bağladık. Karşılıklı birbirimizi mutlu ettik. Polis arabası gitti, çocuklar da...

'HATIR SORANLARIN ÇOK OLSUN'

Büyüklerimizin söylediği bazı sözlerin anlamını yıllar sonra daha bir anlar olduk. Mesela; annem her gün beni işe uğurlarken "Allah kötülerle karşılaştırmasın" kızım derdi. Ne kadar önemli bir duaymış. Şimdi ben kendi evlatlarıma, sevdiklerime aynı duayı ediyorum.

Ziyaretçilerimize denen "Ayağına sağlık" sözünün kıymetini ayağını kırınca anladım. "Eline sağlık" da öyle. El sağlam olmazsa o yemeği ya da o işi yapabilmek mümkün mü? Ne güzel sözlerimiz var bizim, eskilerden gelen ve unutturmamamız gereken...

Onlardan biri de şuydu:

Annem kendisini arayıp soranlara ziyaret edenlere "Hatır soranların çok olsun" derdi. Ne kadar güzel güzel bir temenni... Koronavirüs'ün bizi evde bıraktığı bu bayramda başta gençler olmak üzere telefonla arayan herkese "Hatır soranınız çok olsun" dedim...

Böyle işte... Bir Bayramı böyle hüzünle, sevdiklerimizden uzakta, dokunamadan, sarılamadan geçiriyoruz... Allah bir daha böylesini yaşatmasın.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.