Hava Durumu

Yine 'kravat, takım elbise' indirimi!

Yazının Giriş Tarihi: 30.03.2019 06:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 30.03.2019 06:00

Görükle'de 2017 yılında bir kadın cinayeti işlenmişti... Tahsin Taner Açıkgöz, 2017 yılında kendisinden ayrılmak isteyen eşi Fatma Açıkgöz'ü sokak ortasında öldürdü... Bıçakladı dense de doğradı... 35 yaşındaki Fatma'nın bedeninde 15 bıçak yarası vardı...

Kadın ayrı eve taşınmıştı... Ayrılacaklardı. Adam tehdit ettiği, şiddet uyguladığı için uzaklaştırma verilmişti; yine de kadının adresini öğrenmiş, oğluna casusluk yaptırarak eşinin evine dinleme cihazı yerleştirmişti.

Ve iki yıl önce bir gün evinin önünde pusu kurdu! Park halindeki araçların arkasına saklandı. Kadın ekmek parasının peşindeydi, çalıştığı markete gidiyordu. Takip edildiğini anladığında kaçtı, ama kurtulamadı.

Ecel onu 200 metre sonra yakaladı. Katili olay sonrası bıçağı çöp kutusuna attı ve taksi ile kaçmaya çalıştı. Fatma Açıkgöz Tıp Fakültesi kaldırıldı, yaşama tutunamadı...

Ölüler kendini savunamıyor ne yazık ki bu ülkede!.. Hele kadın cinayetlerinde, öldürülen kadının ardından aklınıza gelen her türlü iddiayı ardından saydırıp duruyorlar!..

ŞULE ÇET DAVASI

Şule Çet davasında gördük... Bakire olmadığı, erkek arkadaşları olduğu, bira içtiği, üniversite öğrencisi olduğu gibi akla zarar; kendinden menkul bir bilirkişi raporu bile hazırlanmıştı... Yani Şule Çet  "bakire Baaayan" değilmiş, "Kadınmış!" Bu yüzden de tecavüzü ya da bilmem kaçıncı kattan atılmayı hak ediyormuş!

Allah sizi bildiği gibi yapsın!..

(Kadınlar dünyaya bayan olarak gelir! Baya, baydıra büyür... En sonunda evlilik ya da evlik dışı, rıza ya da rıza dışı bir cinsel ilişki yaşar; bayanlıktan kadınlığa terfi eder.

Kadın olmak o yüzden kötü bir şeydir! 55 yaşındaki bir kadının mesleki olarak kendini tanımlarken 'bayan .....' deyip durmasına itiraz edince, "Ben hiç evlenmedim, şimdi kendime kadın mı diyeceğim' diye bana hörlemişti!

  Kadınlar hep bayan kalsa; insanlık nasıl üreyecekti? Neyse erkek egemen üst akıl buna da çözüm bulmuş! Evlenip çocuk sahibi olan bayanları (!) düşük rütbe olan kadınla değil annelikle tanımlıyorlar!..

Erkeklerde 'bay' sadece hitaptır; babalıkları onları tanımlayan, her daim vurgulanan bir şey değildir. Adam olarak tarif edilirler. Hatta bayanlara (!) bile 'Erkek gibi kadın, adam gibi kadın' denerek erkekler üzerinden toplumsal terfi verilir.)

 Özetle birilerine göre Şule Çet bayan değil kadındı; başına gelenlere de müstahak!..

Avukat Hülya Gülbahar, geçen gün Mor Salkım Derneği'nin düzenlediği 'Yasalar Var' başlıklı söyleşide Şule Çet davasında kadın kuruluşlarının müdahalesi, tepkisi olmasa, olayın intihar olarak üstünün örtüleceğini söylemişti!..

CEZALANDIRILAN KİM?

Ne yazık ki günümüzde kadın hak mücadelesi, kadının yaşam hakkının savunulması noktasına geriledi.
Görükle'de Fatma Açıkgöz'ü doğrayan Tahsin Taner Açıkgöz mahkemede aldatıldığını iddia etti. Yani, "namus meselesi" dedi.

Yine ne yazık ki mahkeme, ömür boyu hapis cezasını suçun tahrik altında işlendiği gerekçesiyle 24 yıla indirdi.

Ve çok ama çok yazık ki haksız tahrikin üstüne bir de iyi hal indirimi uygulayıp 20 yıl hapis cezası verdi.

Öldürülen kadın, yani mağdur, namusu üzerinden cezalandırıldı; haksız tahrik indirimiyle yargı nezdinde namussuzluğu (!) tescillenmiş oldu.

Şimdi sıradan yurdum insanı sanıyor ki katil 20 yıl cezaevinde kalacak ya da müebbet hapis aldığında ömrü cezaevinde geçecek.
Öyle değil işte... Müebbet alsaydı bile hapiste iyi halliyse yatarı 23 yıldır...

20 yılı siz düşünün. İnfazı var, hapisteki iyi halden denetimli serbestliği var, 2 yıl tutukluğu da düşün; geriye ne kalıyor?

Üst mahkeme 20 yılı onadığında yatacağı ceza son derece az!

Sonra "Bu kadın cinayetleri neden arttı, bu kadın katilleri nereden cesaret alıyor" diye saçımızı başımızı yoluyoruz. Yasalarımız var... Sorun yasaların uygulanmasında... Sorun cezasızlıkta!

                                                                                                                                                                      

OYUMU KİME VERECEĞİMİ AÇIKLIYORUM!            

31 Mart Pazar günü sandık başına gideceğiz ve şehrimizi, ilçemizi, mahallemizi kimin yöneteceğine karar vereceğiz.

Bakmayın siz, seçim sathı mailinin genel seçim atmosferine, siyasetin sertleşen diline... Yerel yöneticilerimizi seçeceğiz...

 Kime oy verirsek verelim, hangi görüşten olursak olalım, yine aynı şehirde, aynı ülkede hatta aynı ilçede ve mahallede yaşamayı sürdüreceğiz. Komşularımızla, iş arkadaşlarımızla, dostlarımızla, akrabalarımızla yine yüz yüze bakacağız... Yine birbirimizin derdi ile dertleneceğiz... Hayatın akışı içinde bir arada yaşayacağız, ayrışmayacağız, bölünmeyeceğiz...

Haa... Kime oy vereceğime gelince...

Hacı Seyfettin Mahallesi'nin muhtarı Mehmet Yıldız'dı... Mehmet Amca deriz kendisine... Yıllardır mahallenin muhtarıdır. Ne zaman işimiz düşse hep yardımcı olmuştur. Bu yıl aday değil. Kendisine mahalleye verdiği emek ve hizmetlerinden dolayı teşekkür ederiz.  

Mehmet Yıldız'ın yerine 20 yıldır birlikte çalıştıkları, muhtar yardımcılığı ve aza görevlerinde bulunan Neşe Gülyurt aday oldu. Üniversite mezunu olan Neşe Gülyurt, muhtarlık hizmetlerini, mahalleliyi tanıyan birikimli biri...

Elbette kadın adaydan yana pozitif ayrımcılık yapıyorum. Zira muhtarlarda kadın oranı bindelik dilimlerde. Ve o az sayıdaki kadın muhtarların pek çoğunu tanıyorum, muhtarlık görevlerini başarıyla yürütüyorlar.

 "Mahallemizin sakini değil sahibi olalım" diyerek yola çıkan Neşe Gülyurt hem bir kadın muhtar adayı, hem de muhtarlıkta deneyimli bir isim... Bu yüzden oyum onadır...

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.