Hava Durumu

OLİMPİK HAREKETİN BABASI: SELİM SIRRI TARCAN (Bölüm 2)

Yazının Giriş Tarihi: 21.09.2020 06:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 21.09.2020 06:00

Selim Sırrı Bey, Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti'ni kurduktan sonra Ataşe olarak gittiği İsveç'te önemli bir yer edindi. İsveç ile Türkiye arasında jimnastiğin köprüsü görevini üstlendi.

Bütün bu işlerle uğraşırken bir yandan askerlik, bir yandan yazarlık, bir yandan öğretmenlik görevlerini de yürütmeye çalışan Selim Sırrı Bey spora vakit ayırmayı ihmal etmiyordu. Son eserlerinden olan "Ömrümün Kitabı"nda yaşamındaki kavşak noktalarından biri olan İsveç'e gidişi ile ilgili konuyu şöyle özetlemektedir:

"1909 Mayıs ayı içinde eve gelen bir inzibat, beni Harbiye Nazırı İzzet Paşa'nın görmek istediğini söyledi. Huzura gittiğimde Paşa bana, 'Oğlum, Meşrutiyet'in ilanında sen memlekete büyük hizmet ettin, yalnız siyasetle askerlik bağdaşamaz, bir müddet için gözlerden uzak olmanın senin için daha iyi olacağını düşünüyorum, seni Ğaris Sefareti askeri Ataşeliği'ne göndermek istiyorum.'

Ben hemen cevap verdim, 'Paşam beni ülke dışına çıkarmak istiyorsanız Paris'e değil İsveç'e gönderiniz, ben orada beden terbiyesinde ihtisas yapmak ve beden terbiyesi yüksek mektebinde tahsil görmek istiyorum.'

Paşa 'Hay hay İsveç'e gidiniz, ben işlemlerinizi halledeceğim' dedi.

Paşanın elini öptüm. Bir hafta sonra da Marsilya yoluyla Paris'e oradan da 28 Mayıs 1909'da Berlin'e geçip Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin (C.I.O ) toplantısına, üzerimdeki kolağası üniforması ile tek subay olarak katıldım."

Selim Sırrı Bey özellikle İsveç'i istemişti çünkü o sıralar İsveç'te estetik ağırlıklı aletsiz jimnastik ve ünü dünyaya yayılmakta olan 'ling jimnastiği' diye bir spor olayı başlamıştı. Per Henrik Ling, kendi eseri olan bu jimnastiği genç kuşaklara tanıtıp yaymak için 1825 yılında 'İsveç Jimnastik Enstitüsü'nü kurmuştu. Selim Sırrı Bey Berlin'deki toplantıdan sonra 1 Haziran 1909'da Stokholm'e geçti ve İsveç Jimnastik Enstitüsü'ne girdi. 18 ay boyunca ling jimnastiğini inceledi. On sekiz ayın sonunda İsveç'ten yepyeni bir beden eğitimi anlayışı ve dağarcığında bir yığın İsveç halk türküsü notası ile 1910 ilkbaharında yurda döndü.

Kafasında bu yeni jimnastiği askeri okullara sokmak, yeni sağlık bilgilerini Türk sporcusuna aktarmak vardı. Ancak ne var ki askeri okullarda beden eğitimi öğretmenliği isteği kesinlikle reddedildi. Hâlâ kendisine 'tehlikeli adam' gözüyle bakılması onu çok üzdü ve 16 yıldan beri hizmet ettiği ordudan 13 Haziran 1910'da istifa etti.

İttihat ve Terakki iktidarında kendisini seven Maarif Nazırı (Milli Eğitim Bakanı) Emrullah Efendi, Selim Sırrı Bey'i İstanbul vilayeti Terbiye-i Bedeniyye Müfettişliği'ne getirdi. Selim Sırrı Bey ek görev olarak da İstanbul Muallim Mekteb-i alisi (bugünkü adıyla Yüksek Öğretmen Okulu) beden eğitimi öğretmenliğini de yüklendi.

Selim Bey bu görevlerine 27 Temmuz 1910'da resmen ve fiilen başladı. Kız okullarına beden eğitimi dersleri koyması günün mutaassıp anlayışına ters düşse de Muallim Mektebi'nde bir kurs açıldı ve 100 kadın öğretmen ders görmeye başladı.

"DAĞ BAŞINI DUMAN ALMIŞ" marşının bilinmeyen hikâyesi

Selim Sırrı Bey'in İsveç'ten getirdiği halk türküleri arasında oduncuların türküsü olan "Tre tralland Jamtör (Tralla la diyen üç kız)" da bulunuyordu. Felix Korbig'in bestesi olan bu şarkıyı Selim Sırrı Bey musiki bilgisi sayesinde bir marş haline getirmiş ve Erkek Öğretmen Okulu'ndaki edebiyat öğretmeni arkadaşı Ali Ulvi (Elöve) Bey'den bu marşa bir güfte yazmasını rica etmişti. 1916 yılında Türkiye 1. Dünya Savaşı'nın içinde idi. İki yıldır Türk askeri çeşitli cephelerde dövüşüyordu. Ancak savaş yavaş yavaş aleyhimize dönmeye başlamış, milleti bir karamsar hava sarmaya başlamıştı.

Erkek Öğretmen Okulu'nda Ali Ulvi Bey, bir kareli defterden kopardığı kâğıdın üzerine mavi mürekkepli kalemle, arkadaşı Selim Sırrı Bey'in isteği üzerine 4-4 veya 8 heceden oluşan bir şiir kaleme almaya başladı. Marşın nakarat mısraları ise 5-5 yani 10 hece olacaktı. Ali Ulvi Bey bu şiiri gençliğe umut verecek mısralarla donatmayı uygun buldu. Bu şiirin üzerinde bir gün çalıştı ve ertesi gün 11,5X20 cm büyüklüğünde kareli kâğıda yazdığı şiirini Selim Sırrı Bey'e verdi.

Dağ başını duman almış,

Gümüş dere durmaz akar,

Gün ufuktan şimdi doğar,

Yürüyelim arkadaşlar,

Sesimizi yer, gök, su dinlesin

Sert adımlarla her yer inlesin,

Bu gök, deniz nerede var,

Nerede bu dağlar, taşlar,

Bu ağaçlar, güzel kuşlar,

Yürüyelim arkadaşlar,

Sesimizi yer, gök, su dinlesin,

Sert adımlarla her yer inlesin.

Her geceyi güneş boğar,

Ülkemizin günü doğar;

Yol uzun da olsa ne var,

Yürüyelim arkadaşlar.

Sesimizi yer, gök, su dinlesin;

Sert adımlarla her yer inlesin.

Bu marşın bu anlamlı son kıtası nedense unutulmuş ve marşın dışında kalmıştır. Ali Ulvi Bey'in bu kıtaları ile Türk gençliğine mâl olacak bir marş ortaya çıktı. Bu marş, Milli Mücadele'nin ateşini yakmak için ayak bastığı Samsun'dan Anadolu içlerine doğru giden Atatürk'ün de dilinden düşmedi. Bununla ilgili bilgileri Prof. Dr. Afet İnan, "Atatürk'ü Anarken" adlı kitabında şu cümlelerle dile getiriyor, "1936 yılındayız. Yaz aylarında Atatürk İstanbul'dadır. Boğazlara ait muahede Montrö'de imzalanmıştır. O yol İstanbul'da Balkan milletlerinin iştiraki ile bir festival Beylerbeyi Sarayı'nda düzenlenmişti. Atatürk, grupların milli kıyafetleri eşliğindeki danslarını büyük bir zevkle izledi. Türkiye'nin birçok bölgesinden gruplar içinde en çok Karadeniz oyunlarını beğenerek seyrederken 19 Mayıs'ta Samsun'a çıkışını hatırladı ki "Dağ Başını Duman Almış" marşını Samsun'dan Ankara'ya kadar olan yolculuklarında nasıl söylediklerini orada bulunanlarla paylaştı.

"Anadolu'nun dağ başlarını, tekerleklerini çuvallarla doldurduğumuz kırık, dökük otomobillerle aşarken bu marşı söylemeyi adet haline getirmiştim" dedi.

Bu marşın Atatürk'le olan ilgisi bu festivalden sonra hızla yayıldı. 1938 yılının Gençlik ve Spor Bayramı gösterilerinde, Ankara 19 Mayıs Stadı'nda yapılan kutlama programına resmen alındı. İstanbul Erkek Öğretmen Okulu'nun çatısı altında doğan bu marş okul dışında ilk kez 12 Mayıs 1916 günü Selim Sırrı Bey tarafından Kadıköy'deki Union Club (bu gün Fenerbahçe Stadı'nın bulunduğu yer) sahasında düzenlenen ilk "İdman Bayramı"nda Öğretmen Okulu öğrencileri tarafından söylendi. Marş 1938 yılından beri "gençlik marşı" olarak anılmakta ve 19 Mayıs'ı simgeleyen bir özellik olarak güncelliğini muhafaza etmektedir. Ulusal bayram ve genel tatiller hakkında 2329 sayılı Kanun'a ek olarak çıkarılan 20 Mayıs 1938 tarih ve 3466 sayılı Kanun'la "19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı" adıyla milli günlerimiz arasına katılmıştır.

/////

1. Dünya Savaşı nedeniyle 1916 Olimpiyat Oyunları yapılamadı. Savaş 1918'de sona erdiğinde Uluslararası Olimpiyat Komitesi 1. Dünya Savaşı'na neden olan ülkeleri cezalandırdı. Bu ülkeler arasında Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan'ın yanı sıra Osmanlı Devleti de bulunuyordu. Uluslararası Olimpiyat Komitesi (CIO) Türkiye delegesi Selim Sırrı Bey, 30 Temmuz 1921 günü yayınlanan "Spor Âlemi" dergisinde (sayı:10/34) olayı şöyle değerlendiriyordu:

"13 seneyi geçkin bir zaman diliminde üyesi bulunduğum Beynelmilel Olimpiyat Cemiyeti (CIO) Dünya Savaşı senelerinin siyasi düşünce ve görüşleri çerçevesinde bizle birlikte 4 ülkeyi teşkilat haricinde bıraktı. 1. Dünya Savaşı süresince reisimiz Baron Pierre de Coubertin ile haberleşmemi kesmedim. Kendisi Lozan'da ikamet ediyordu. Lozan'a arada bir kart atıyor ve cevap alıyordum."

1921'de Lozan'da toplanan Beynelmilel Olimpiyat Kongresi'nde konuların görüşme oturumlarına Türkiye, Macaristan ve Bulgaristan delegeleri Selim Sırrı Bey, Jul Murzsa ve D. Stanciov dâhil edildi. Başkan Baron Pierre de Coubertin bizlerin samimiyetinden uzun uzun bahsettikten sonra sulhun henüz imzalanmamış olmasına rağmen beynelmilel spor ailesine Türklerin alınmasında ısrar etti. Bir hayli münakaşadan sonra çoğunluk ülke oyuyla tekrar cemiyete kabul edildik.

Bu karar Baron Pierre de Coubertin tarafından 20 Haziran 1921 günü Lozan'dan Selim Sırrı Bey'e yazılan şu mektupla müjdelendi, "Aziz meslektaşım, Beynelmilel Olimpiyat Komitesi son toplantısında meclisimiz sizin yeniden Türkiye murahhası olarak ahz-ı mevki etmenize (yer almanıza) karar verdi, bu kararı size tebliğ için beni memur etti. Ahval sizi bir müddet bizden ayırdı. Halbuki hepimiz sizin şahsınıza karşı pek dostane bir hatıra beslemekte berdevamdık. Hissiyatı hürmetkaremin kabulünü rica ederim efendim. Beynelmilel Olimpiyat Komitesi Başkanı Baron Pierre de Coubertin."

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti, Türkiye Milli Olimpiyat Cemiyeti adı altında ilk kez 1924 yılında Paris'te yapılan Olimpiyat Oyunları'na çağrıldı. Selim Sırrı Bey'in (Soyadı kanunuyla Tarcan soyadını aldı) en büyük düşlerinden biri de Türk kız öğrencilerinin beden eğitimi için bayan beden eğitimi öğretmenlerinin yetiştirilmesi idi.

Baron Pierre de Coubertin'in mektubu üzerine hemen çalışmalara başlayan Tarcan, 25 Haziran 1922'de "Milli Olimpiyat Cemiyeti yerine kaim Cihan Müsabakaları'na Hazırlama Cemiyeti" adıyla yeni bir cemiyetin oluşmasını sağladı. Bu cemiyette kurul şu kişilerden oluştu:

Fahri Başkan: Şehzade Abdürrahim Efendi.

Hami Başkan: Şehzade Ömer Faruk Efendi (1920-23 yılları arası Fenerbahçe Kulübü Başkanı)

Kurucular: Hasip Bayındırlıoğlu (Ziraat Genel Müdürü) Selim Sırrı Tarcan (Milli Eğitim Müfettişi ve IOC Türkiye temsilcisi)

Başkan: Hasip Bayındırlıoğlu.

Başkanvekilleri: Pertev Paşa(Askeri Okullar müfettişi) Ali Kemal Paşa (Jandarma Genel Komutanı)

Muhasebeci: İhsan Abidin Bey.

Veznedar: Kaymakam Yrb. Ahmet Refik Bey.

Üyeler: Celal Bey (Şehremini eski Belediye Başkanı), Doktor Servet Kamil Bey.

31 Temmuz 1922'de İstanbul'da Ali Sami Yen başkanlığında Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı (TİCİ) kuruldu. TİCİ'de Burhan Felek 2. başkan, Selim Sırrı Tarcan ise başdanışman olarak görev aldılar. Bu gelişmelerden sonra Selim Sırrı Tarcan, kurulalı ancak 2 ay olan "Milli Olimpiyat Cemiyeti yerine kaim Cihan Müsabakaları'na Hazırlama Cemiyeti"ni feshetti.

28 Ağustos 1922'de geçici olarak oluşturulan "III. Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti"nde başkanlığı yine Hasip Bayındırlıoğlu üstlenirken Selim Sırrı Tarcan genel sekreter olarak görev aldı ve IOC tüzüğüne uygun olarak cemiyet tüzüğünün hazırlanması çalışmaları başladı.

1923 yılı başında Paris 1924 Olimpiyat Oyunları Komitesi'nden Türk sporcularını Olimpiyat'a davet eden resmi bir yazı geldi.

"Paris 20 Şubat 1923, Uluslararası Olimpiyat Komitesi temsilcisi Selim Sırrı Bey'e, Uluslararası Olimpiyat Komitesi, 8. Olimpiyatın Paris'te yapılmasını kararlaştırmış olduğundan, 1924 Oyunlarının Organizasyon Kurulu oyunlar ve şenliklere sizleri de davet etmekten onur duyar. 3 Mayıs'tan 27 Temmuz'a kadar sürecek Olimpiyat programının içinde karşılaşmalar yapılacaktır. Sevgilerimin kabulünü rica ederim efendim. Organizasyon Komitesi Başkanı Kont J. Clary."

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.