Hava Durumu

Bir Çanakkale kahramanı: Bursalı İsmail Çavuş

Biz Çanakkale Savaşı'nda can veren, gazi olan binlerce Bursa evladının hatırasını Yenişehirli Müstecip Onbaşı ile özetliyorduk. Ama bu kahramanlık destanına Bursa adına damga vuran nice isimsiz yiğitler gibi bir başka yürekli askerimiz daha varmış: İsmail Çavuş

Haber Giriş Tarihi: 31.05.2017 17:15
Haber Güncellenme Tarihi: 31.05.2017 17:15
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenidonem.com.tr/
Bir Çanakkale kahramanı: Bursalı İsmail Çavuş

-İbrahim ÖGE-

Çanakkale Savaşı'nın 17. yıldönümünde kendi adıyla yayınladığı Atsız Mecmuanın 1932'de çıkan 17'inci sayısında şu cümlelerle kaleme alıyor düşüncelerini Yazar-Şair-Düşünür ve Öğretmen Hüseyin Nihal Atsız:

"Her yıl olduğu gibi bu yıl da bir heyet, Gülcemal vapuru ile Çanakkale'ye gitti. Sahillerden bakarak güya şehitleri ziyaret etti. Hatta bu yıl, garip bir tesadüfle İngiliz donanmasına mensup askerler de karaya çıkarak kendi mezarlarını ve abidelerini ziyaret ederken bizimkiler yalnız denizden, o kahramanlık meydanına bakarak hasretli ahlar çekmekle iktifa ettiler(yetindiler). Edebiyat Fakültesi tarih zümresi talebesinden bir hanım, Çanakkale ziyaretinin gemi ile değil, İstanbul'dan yaya olarak yapılmasını ve bizzat harp sahasının ve şehitliklerin gezilmesini teklif ederek ortaya yepyeni bir düşünce attı. Biz yapmak istediğimiz halde bu yıl, birçok engeller dolayısıyla, bu işi yapamadık..."

HEY ONBEŞLİ AĞITI

Çanakkale Deniz Savaşı'nın 102. yıldönümünde yani bugün; Atsız'ın ısrarla vurgu yaptığı kutlama şekli ve hassasiyeti ne kadar değişti, bunu hep birlikte görüyoruz. Okullardaki basit törenler, okunan şiirler, askerin yemek mönüsü, resim sergileri, tiyatral gösteriler ve Çanakkale'deki klasik kutlamaların ötesinde "oradaki ruhu" gelecek nesillere aktarma konusunda ne yazık ki hala başarılı olamadık. Kaldı ki "çalışıp, üretmezsek, aklı ve bilimi esas almazsak, yani bilim denen nimetten faydalanmazsak, yetmezmiş gibi bir de olan biteni uçmayla kaçmayla izah etmeye kalkarsak, başımıza Çanakkale gibi daha nice büyük felaketler gelir gerçeğini" ne bizler ne de çocuklarımız hala idrak edebilmiş değil. Aksine düşünenlere II. Dünya Savaşı'ndan sonra Japonya ve Almanya'yı düşünmelerini ve bu iki ülkenin bugün geldikleri noktayı gözlerine önüne getirmelerini öneririm. Yine ikna olmuyorsanız o zaman sizden şu soruya cevap beklerim:

"Çanakkale'de Nisan 1915'de başlayan kara savaşları nedeniyle takviye asker ihtiyacı gündeme gelince Sultan V. Mehmed Reşad'ın yayınladığı fermanla yaşları 15-19 arasındaki lise talebeleri de cepheye çağrıldığında Tokat yöresinden yükselen "Hey Onbeşli" ağıtını, bugün oyun havasına çevirip,  düğünlerde göbek atılıyor olmasını nasıl değerlendirmek gerekiyor?"

Halimizin kısa özetini yaptıktan sonra şüphesiz; Çanakkale Savaşları sadece Türkler açısından değil, Balkanlardan Kafkaslara, Anadolu'dan Ortadoğu'ya, Mısır'dan Hindistan'a geniş bir coğrafyada yaşayan milyonlarca insanın kaderini etkileyen ve belki de yeryüzünde yaşanan en acı muharebelerden biri...

JANDARMA TABURU

Ama konu Çanakkale olunca, bu kutsal toprakların Bursa tarihi açısından ayrı bir önemi var elbette. Çünkü bazı kaynaklara 3 bin 737, bazı kayıtlara göre de 3 bin 274 evladını Çanakkale'den ebediyete uğurlayan Bursa, "en çok şehit veren iller sıralamasının" tepesindeki şehir konumunda... "Nefer şehit, ordu gazi olacak" diyen yiğitlerin arasında yer alan binlerce Bursa evladının, Çanakkale'de yazdığı destanın belki en iyi özeti, Bursa Seyyar Jandarma Taburu'nun büyük kahramanlığıyla anlatılabilir. Gazi Mustafa Kemal'in emrinde 9 Ağustos 1915 gecesi Kireçtepe-İsmailoğlu Tepesi ve Karakol Dağı bölgesinde yaşamlarını hiçe sayan, ağır kayıplar vermelerine karşın, düşman saldırılarını kıran Bursa Seyyar Jandarma Taburu'nun yazdığı destan gibi, bu büyük ordunun neferi olup da Çanakkale toprağında daha nice kefensiz yatanların hikayelerini hep nesilden nesile mutlaka anlatacağız.

Evet Çanakkale ve Bursa... Truva Savaşı'nda bile kader birliği yapmış iki şehirden Bursa'nın bugün yukarda söylediğim gibi hikayeleri anlatılan yiğitlerin biri Müstecip Onbaşı'dır. Yenişehir'in Orhaniye Köyü nüfusuna kayıtlı Müstecip Onbaşı, malum Çanakkale Savaşı'nda deniz topçu eri olarak görev yaptı. Her Çanakkale anmasında adı mutlaka zikredilen Müstecip Onbaşı, Kilitbahir'de nöbet tuttuğu sırada boğazı geçmekte olan Fransız denizaltısı Turquoise'ı fark edince, hemen topunu ateşlemişti. Üçüncü atışta periskopundan vurduğu denizaltı, bir müddet sonra karaya oturunca, Müstecip Onbaşı "Turquoise"ın 28 mürettebatını silah ve teçhizatıyla birlikte teslim almıştı.

SEDDÜLBAHİR CEPHESİ

Yine Bursa Seyyar Jandarma Tabur Komutanı Yüzbaşı Hasan Tahsin, Kitre Koyu önlerinde düşmana cepheyi dar eden Çelimsiz Mehmed, Bursalı Edhem, Kirmastili Yusuf, Nuri Oğlu Hüseyin ve Üsteğmen Ali Rıza gibi daha nice yiğitleri var Bursa'nın... Ama biri var ki adı bugüne kadar pek bilinmeyen, ancak vatan için mücadele azminin ne demek olduğunu bize en iyi anlatacak yürekli bir kişilik. Kimden mi bahsediyoruz? İsmail Çavuş'tan... Seddülbahir'deki topçu bataryasında nice yiğitler gibi destan yazan gazi ordumuzun bir neferinden... Onun hikayesini anlatmadan önce ilk saldırıya 1915 şubatında geçen düşmanın, nihayetinde 18 Mart 1915'te denizden kat'i saldırıya geçtiğinde, İngiliz ve Fransızların asıl hedefi olan Seddülbahir'deki durumu aktarmak gerekli. Bakın bu cephedeki durumu Nihal Atsız nasıl anlatıyor:

"Burası da ayrı bir erlik meydanı olmuştu. İhracın ilk gününde karaya çıkan bir Fransız ve iki İngiliz fırkası yani 40 bin kişi karşısında bizim yalnız 26'ncı alayımızın iki taburuyla bir istihkâm bölüğümüz, bir jandarma taburumuz ve 24 topumuz vardı (yani en çok 3 bin kişi). Burada makineli tüfeğimiz hiç yoktu. 25 Nisan sabahı düşmanın 6 zırhlı, 4 kravezör ve birçok muhriplerden mürekkep donanmasının kuvvetli ateşi altında düşman beş noktadan (Zığındere, Tekeburnu, Tekekoyu, Ertuğrulkoyu, Murtu limanı) karaya çıkmağa başladı. Bu zayıf sahil kuvvetimiz düşmanın insan yüklü birkaç şalopesini batırdıktan ve Ertuğrulkoyu'na yapılan ilk ihracı reddettikten sonra, düşman nihayet karaya çıkabildi ve birinci hattaki bölüğümüz ilk ihraç kademesindeki en az 8-10 taburla saatlerce taarruz, mukabil taarruzlarla boğuştuktan sonra geriye çekildi. Eğer burada 26'ncı alayın kumandanı merhum Kaymakam Kadri Beyle bir avuç askerinin her türlü hesap ve ihtimalinin haricindeki harikulâde kahramanlıkla dolu dayanışı olmasaydı, ihtimal ki düşman o günden hâkim bir tepeyi tutar ve bizim için elîm bir vaziyet meydana gelebilirdi. 26 Nisan'da düşmanın buradaki kuvveti en yüksek derecesine varmıştı. 26 Nisan'da düşmanın taarruz eden 35-40 taburuna karşı bizim yalnız 9 taburumuz vardı. 27-28 Nisan günleri düşman taarruzuna devam etti; biraz ilerledi. Düşmanın bugün vardığı hat, son hattır. Bundan sonra düşman Çanakkale'den kaçıncaya kadar hiç ilerleyememiştir. 1 Mayıs'ta buradaki kuvvetimiz en çok 13 bin 19 tabura varmıştı. Bu kuvvetle en aşağı üç misli üstün düşmana taarruz yapıldı. Maddî bir netice alamadık. Fakat zatî teşebbüsü düşmandan aldık. 2/3 Mayıs'ta 23 tabura çıkan, fakat verdiğimiz zayiat dolayısıyla sayısı 10 bine düşen kuvvetimizle yeni bir gece taarruzu daha yaptık. Fransızların kısmında bazı yerlerde denize kadar gittik. Düşman bu harpte müthiş zayiata uğradı. Bu taarruz sayesinde Seddülbahir cihetinde tehlike durduruldu ve vaziyet tespit edildi...(Atsız Mecmua yıl 1932 Sayı 17)"

SAHRA TOPÇUSU

İşte Bursalı İsmail Çavuş da Seddülbahir Cephesi'nde düşmana aman vermeyen 15. Sahra Topçu Alayı'nın Birinci Bataryası'nda görevliydi. Üstelik bu kahramanla ilgili anlatılanlar rivayet de değil. İsmail Çavuş'un kahramanlığı Osmanlı Harbiye Nezareti yani Savunma Bakanlığı tarafından yayınlanan Harp Mecmuası'nın 1915 yılı 4. Sayısının 54. Sayfasında anlatılıyor.  Derginin İsmail Çavuş'u anlattığı sayısının kapağında ise Mustafa Kemal'in Bursa Seyyar Jandarma Taburu'nun şehitleri anısına boş top mermisi kovanlarından Kireçtepe'ye dikilen anıtın önünde çekilen fotoğrafı yer alıyor.

Üniformasıyla çekilmiş ve altına "Bir kahraman asker: İsmail Çavuş" notu düşülen fotoğrafla yayınlanan yazıda ise İsmail Çavuş hakkında şu bilgiler aktarılıyor:

"Resmini derc ettiğimiz (aldığımız) İsmail Çavuş, Bursa'nın Hoca Hasan Mahallesi'nden ve Ruscuklu Hasanoğullarından olup, On Beşinci Sahra Topçu Alayı'nın Birinci Bataryası'ndandır. Bu kahraman çavuş Balkan seferinin son Çatalca Muharebesi'nde şarapnel misketiyle yaralanarak, şarapnel parçası akciğerine mülâsık (yapışık) bir mahalde kaldığından el-yevm (bugün hala) yadigâr-ı harb (savaş hatırası olarak) bu misketi ciğerlerinde hâmil olduğu (taşıdığı) halde bu def'a Seddülbahir mıntıkasında bataryasının başında son derece şecâ'at (Allah'a güvenerek) ve cesaretle harb ederek düşmanın takviye kıta'âtını (birliklerini) yandan ateş altına almış ve takviye kuvvetini berbâd, perişan etmişdir. Bu sırada yine yaralanarak topundan ayrıldıktan sonra bir buçuk ay zarfında tedavisini müte'akib yine güle güle bataryasına kavuşmuşdur."

DÜŞMANI BİÇTİ

Osmanlı Harp Mecmuası'ndaki bu resmi anlatımın yanı sıra Bursalı İsmail Çavuş'un kahramanlığı Çanakkale'ya dair anlatılan ve hatta birçok internet sitesinden de aktarılan şekliyle ise şöyle:

"Çok kanlı geçen 3. Kirte savaşına, Seddülbahir'de 15. Tümen de katılmıştı. Tümen topçusunun 1. bataryasında bir topa, Bursa'nın Hocahasan Mahallesinden Hasanoğullarından Rusçuklu İsmail Çavuş komuta ederdi. Çok yiğit bir çavuştu. Daha iki yıl önce Balkan Harbinde, Çatalca'da bir şarapnel misketinin ciğerine saplanmasıyla yaralanmıştı. İsmail de onu orasında taşır, işiyle gücüyle uğraşırdı. Çanakkale'ye koştuğu zaman eski yaraları aklına bile gelmemişti. 3. Kitre Savaşında aldığı komuta göre topuna ateş ettirip duruyordu. Topunu çok severdi. O gün daha da çok sevdi. Çünkü o da savaşın şiddetini anlamış bütün gün tık demeden çalışıp durmuştu. İkindi olmuştu. Durmadan gürlüyor, o da onu gürletiyordu. Bir ara, bir içgüdüyle başını sola çevirdi. O tarafa bakmasıyla, beynine kan çıkması bir oldu. Düşman hücum kolları tümenin sol kanadına sarkıyordu. Bataryasının bu yöne ateş edebilecek 3 topundan biri kendi topuydu. Emir beklemeden atıldı. Topun kuyruğundan yakaladı. Kendisi topu o tarafa düşmanın cephemizin içinden ilerlediği yöne çevirdi. Nişancı yerine oturdu ve ateşe başladı. Hiç durmayacakmış gibi yürümekte olan düşman kolları durakladı. Batarya komutanı da öteki iki topu tehlike yönüne çevirtti. Yanından yapılan bu ateş düşmanı biçti. Yerinde mıhladı. Tümenin hazırladığı karşı taarruzun yapılmasını sağladı.

İsmail Çavuş bu savaşta yaralanmıştı.

Onu bir Kızılay Hastanesine gönderdiler. Bakımı 45 gün sürdü. Taburcu edildiği zaman hava değişimi raporunu katladı, cebine koydu. Evinin değil, tekrar kıtasının yolunu tuttu. Topuna ve erlerine yeniden kavuşmuştu."

ÇATALCA SAVAŞI

Bu arada, konu Çatalca Savaşı'ndan da açıldığı için bu başlığa da kısaca değinmekte yarar var. Tarihi kaynaklar kasım 1912'de yaşanan Çatalca Savaşı için genel olarak şu yorumu yapıyorlar:

Osmanlı'nın Bulgarlara karşı zaferiyle sonuçlanan Birinci Balkan Savaşı'nın en büyük muharebelerinden biri...

Tarihçiler bu savaşta özellikle topçu birliklerinin başarısının altını çiziyorlar ve genel olarak şu değerlendirmeyi yapıyorlar:

"Cepheye 3 kolordu şeklinde yayılan ve her kolorduyu sabit ve seyyar olmak üzere bir topçu birliğinin desteğiyle yayılan Osmanlı askerleri, bu savaş hareketiyle Bulgar birliklerine ağır kayıplar verdirdi. Topçu atışları Bulgar birliklerinin ilerleyişini durdurdu."

Anlaşılan o ki İsmail Çavuş Çatalca'da da görev yaptığı topçu birliğinde savaşın gidişatını değiştiren yiğitler arasına ismini yazdırmayı başarmış.

Ne diyelim:

Selam olsun bu vatan uğruna gözlerini bile kırpmadan can veren yiğitlere...

Selam olsun güle güle birliklerine dönen gazilerimize...

Selam olsun Irak'ta, Suriye'de vatan topraklarının her karışında devlet için millet için, bayrak için mücadele yürütün kahramanlara...

Ve biz bu yazıya madem Hüseyin Nihal Atsız ile başladık, yine O'nun "Bütün Türk Gençliğine" isimli şiiriyle bitirelim:

BÜTÜN TÜRK GENÇLİĞİNE

Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne haset.

Sen bütün varlığınla yurdumuzun malısın.

Sen bir insan değilsin; ne kemiksin ne de et;

Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın.

 

Istırap çek inleme... Ses çıkarmadan aşın.

Bir damlacık aksa da bir acizdir gözyaşın;

Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın,

Tek başına dileğe doğru at salmalısın.

 

Ezilmekten çekinme... Gerilemekten sakın!

İradenle olmalı bütün uzaklar yakın,

Doludizgin yaparken ülküne doğru akın,

Ateşe atılmalı, denize dalmalısın.

 

Ölümlerden sakınma, meyus olmaktan utan!

Bir kere düşün nedir seni dünyada tutan?

Mefkuresinden başka her varlığı unutan,

Kahramanlar gibi sen ebedi kalmalısın...

 

Sen ne elde ve dilde gezen billur bir sağrak,

Ne de sıska bir göğse takılan bir çiçeksin;

Senin de bu dünyada nasibin var savaşmak!...

Kayalarla güreşip dağlarda öleceksin.

 

Yoldaşlık ederekten gökte güneşle, ayla,

Aşarsın tepe, ırmak; yürürsün ova, yayla...

Hayata ne biçimde geldinse bir borayla

Daha sert bir kasırga içinde biteceksin.

 

Kızıl Elma uğruna kılıç çekince kından,

Bahtiyarlık denen şey artık geçmez yakından.

Mesut olup gülmeyi sök, çıkar hatırından.

Belki öldükten sonra bir parça güleceksin.

 

Yüz paralık kurşunla gider "Hayat" dediğin;

"Tanrı yolu" uzaktır; erken kalk sıkı giyin.

Yazık, bütün ömrünce o kadar özlediğin

Güzel Kızıl Elma'na varmadan öleceksin.

 

Belki bir gün çöllerde kaybedersin eşini,

Belki bir gün ağlarsın kaçtı diye karına.

Işıksız kulübende boranın esişini

Dinleyerek çıkarsın bir ümitsiz yarına.

 

Gün olur ki mertliğin uğrar kahpe bir hınca;

Namert bir el arkandan seni vurur kadınca;

Bir gün sabrın tükenir... Silahını kapınca

Haykırarak çıkarsın yurdunun dağlarına...

 

Hayatın kamçısıyla sızar derinden kanlar,

Senin büyük derdinden başkaları ne anlar?

Vicdanını "Paris"e, "Moskova"ya satanlar,

Küfür diye bakarlar senin dualarına.

 

Hey arkadaş!.. Bu yolda ben de coşkun bir selim,

Beraberiz seninle, işte elinde elim.

Seninle bu hayatın gel beraber gülelim,

Ölümüne, gamına, tipisine, karına...

 

Atandan kalmış olan kılıcı iyi bile,

Onu bütün gücünle vuracaksın çağında.

Savaş... Bunu tadını ey Türk sen bulamazsın,

Ne sevgili yanında, ne baba ocağında...

 

Savaşmaktan kaçınır, kim varsa alnı kara,

Kan dökmeyi bilenler hükmeder topraklara...

Kazanmanın sırrını bilmiyorsan git, ara

"Çanakkale" ufkunda, "Sakarya" toprağında.

 

Siyasette muhabbet... Hepsi yalan, palavra...

Doğru sözü "Kül Tegin" kitabesinde ara...

Lenin'den bahsederse karşında bir maskara,

Bir tebessüm belirsin sadece dudağında.

 

Yatağında ölmeyi hatırından sök, çıkar!

Döşeğin kara toprak, yorganındır belki kar...

Sen gurbette kalırsan, ben ölürsem ne çıkar?

Ruhlarımız buluşur elbet "Tanrıdağı"nda...

 

Mukadderat isterse seni yoldan çevirsin,

Sen hele bu yollarda yıpranarak aşın da,

Varsın bütün ömrünce bir an nasip olmasın,

Yorgunluğu gidermek serin bir subaşında.

 

Bir gülüşten ne çıkar, ne çıkar ağlamaktan?

Kullar kancıklık eder, bela bulursun Hak'tan.

Gün olur ki bir yudum su ararsın bataktan,

Gün olur ki bir tutam tuz bulunmaz aşında.

 

Bir çığ gibi yürürsün bir lahza durmaksızın,

Bir ilahi kaynaktan geliyor çünkü hızın.

Duyguların ölmüştür... Tapınılan bir kızın,

Bir füsun bulamazsın gözlerinde, kaşında.

 

Iztırabı kanına kat da göz kırpmadan iç!

Varsın gülsün ardından, ne çıkar, bir iki piç...

Bu varlık dünyasında yalnız senin hiç mi hiç,

Bir şeyin olmayacak hatta mezar taşında....

 

 

 

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.