Hava Durumu

Bursa'da görevli profesörden virüsün bitişiyle ilgili dikkat çeken sözler! Tarih verdi...

Tüm dünyayı kasıp kavuran koronavirüsle ilgili ülkemizdeki mevcut durum ve normalleşme sürecine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Sedat Demir, "Haziran ayından itibaren biraz daha kısıtlı olarak sosyalleşmeye başlasak bile eylül, ekim aylarında yeniden el sıkışabileceğiz, kucaklaşabileceğiz diye umuyorum" dedi.

Haber Giriş Tarihi: 09.05.2020 13:50
Haber Güncellenme Tarihi: 09.05.2020 13:50
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenidonem.com.tr/
Bursa'da görevli profesörden virüsün bitişiyle ilgili dikkat çeken sözler! Tarih verdi...

Bursa Nilüfer'de İç Hastalıkları Uzmanı olan Prof. Dr. Sedat Demir, koronavirüs salgınına ilişkin dikkat çeken açıklamalar yaptı. Normalleşme takvimiyle ilgili önemli tahminlerde bulunan Demir, dünyadaki durumdan, koronavirüste ikinci dalga ihtimaline kadar birçok konuda merak edilen sorulara da açıklık getirdi.

Sedat Demir'in yazısı şöyle: 

CORONA VİRÜS ENFEKSİYONU NE ZAMAN BİTECEK? NE ZAMAN NORMALLEŞECEĞİZ? DÜNYANIN VE ÜLKEMİZİN DURUMU

Bu günlerde hemen hepimizin aklındaki sorular,  bu kabus ne zaman bitecek? Ne zaman normal hayatımıza döneceğiz? Sevdiklerimize dostlarımızla ne zaman kucaklaşacağız? Ne zaman el sıkabileceğiz? Sokaklarda AVM'lerde eskiden olduğu gibi ne zaman korkusuzca gezecek, kafelerde kahvehanelerde ne zaman rahatça oturup eş dost ziyaretlerinde bulunacağız  sorularıdır.

Salgının başlangıcında hemen herkesin büyük korku ve endişe içinde olduğu ve bir kesimin neredeyse felaket tellallığı yaptığı dönemde,  basında ve bazı TV kanallarında fikrim sorulduğunda Ülkemizde salgının Avrupa ve Amerika kadar sert geçmeyeceğini daha rahat ve daha kısa sürede atlatacağımızı söylemiştim. Elbette bu söylem bir temenni olmaktan öte bir takım bilgilere, verilere ve sebeplere  dayanıyordu. Türkiyede ve Dünyadaki sürece baktığımızda en başındaki bu öngörülerimizin gerçekleştiğini gördük.  Bu nasıl oldu? Bu gün Dünyanın hayranlıkla izlediği ve Dünya Sağlık Örgütü'nün de kabul etmek zorunda kaldığı bu başarıyı nasıl elde ettik?

Öncelikle bu virüs enfeksiyonunun sosyal bağları, yardımlaşma duygusu zayıflamış, her şeyin para ve rant ile ölçüldüğü ve insanlarının öncelikle kendini düşünen bireylerden oluşuğu toplumlarda sert geçeceğini öngörmek kolaydı. Kendini çok uygar sanan bir çok Avrupa ve Amerika toplumunda yeterli bir hijyen alışkanlığı yoktu. Basit bir ölçüt olabilecek tuvaletten sonra el yıkama alışkanlığı konusunda daha önce yapılan çalışmalarda bizim toplumumuzda bu oran  % 95 iken Avrupa ve Amerika toplumlarında   %15-25 arasında değişiyordu. Uygarlığın ölçüsü temizlik ise bizim toplumumuz çok daha uygardı. Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkündü.

Bir takım rant ve kapitalist endişeler bu toplumların tedbir alma süreçlerini ekonomik kayıp endişesi ile çok geciktirdi. Oysa ülkemizde salgın başlamadan çok önce gereken tüm tedbirler alınmış, bilim kurulları oluşturulmuş, birkaç hata dışında tüm tedbirler yerinde ve zamanında alınmak üzere planlanmıştı. Yeterli ilaç ve ekipman depolanmıştı.

Avrupa ve Amerikada sağlık sistemi tamamen paraya dayanmaktaydı. Paranız varsa tedavi olursunuz yoksa olamazsınız bu kadar basitti. Hekime hastaneye ulaşabilmek bizim ülkemizden çok daha zordu. Tamamen kapitalist düşünceye dayanan bir sistemde yeterli ve gelişmiş bir sağlık alt yapıları yoktu. Tedavi ve bakım maliyetleri oldukça yüksekti. Oysa bizim ülkemizin sağlık alt yapısı son derece güçlü sağlık çalışanı sayısı yeterli,  üst düzey eğitimli ve tecrübeliydi. Bunun ötesinde bizim sağlıkçılarımızın cephede düşmanla savaşan askerlerimizden farksız bir şekilde büyük bir cesaretle canını hiçe sayarak salgının üzerine gittiğini gördük. Bu zaten beklediğimiz ve bildiğimiz bir şeydi.

Önceki dönem Sağlık Bakanlarından Sn. Recep Akdağ döneminde aslında takdir ettiğimiz,  desteklediğimiz ve ilk örnek uygulamalarını Türkiyede bir çok nokta ile birlikte başhekimliğim döneminde Bursa Onkoloji  Hastanesinde başlattığımız ''Sağlıkta Dönüşüm Programı''nı, yanlış bir taktikle sağlık çalışanları ile birlikte uyum içinde  yapmak yerine camiayı karşısına alarak, hekimleri yok sayarak  yapmış olmasından kaynaklanan  bir küskünlük ve kırgınlık olmakla birlikte konu sağlık ve hasta olduğunda bunların her zaman bir kenara bırakıldığını görmüştük ve bu salgında da göreceğimize şüphem yoktu. Nitekim de öyle oldu. Aslında bu açıdan bakıldığında da Sağlık Bakanımız Sn. Fahrettin Koca'yı bu süreçteki üstün başarısı ile birlikte sağlık camiası ile oluşturduğu yakınlaşma açısından da tebrik ve takdir etmek gereklidir.

Sağlık Bakanlığımızın yerinde ve zamanında yönlendirmeleri ile vaka sayımız yüksek olmasına rağmen Türkiye tedavi açısından çok başarılı oldu. Alınan tedbirlerle hiçbir zaman yatak, yoğun bakım, ilaç, koruyucu ekipman ve solunum cihazı sıkıntısı yaşamadık. Çok erkenden ve herkesi tedavi ettik. Tedaviye ve sağlık kuruluşuna ulaşamayan hasta olmadı. Avrupa Amerika örneklerindeki gibi sokağa ya da huzur evine terk edilmiş yaşlılar, hastane kapısında, koridorlarında ölen insanlar görmedik. İnsana saygının dibe vurduğu bu ülkelerin aksine yurt dışındaki hastalarımızı bile getirerek tedavi ettik. Çin ve benzer bazı ülkelerde hiçbir zaman güvenmeyeceğimiz ve gerçeği yansıtmayan verileri de dikkate alsak bile tedavi oranlarında tüm dünyanın üstüne çıktık.

Toplumumuzda her şeye rağmen çok üst düzeyde yardımlaşma, birlik beraberlik ruhu hakimdi. İnsanımız kurallara büyük ölçüde uydu, birbirine destek oldu. Başta Devletimiz olmak üzere birçok kurum ve kuruluş yardım kampanyaları ile halkımıza yardımcı oldu ve olmaya devam ediyor. Tüm değerleri ile yozlaşmış ve dejenere olmuş kapitalist ve materyalist bir dünya düzeninde bizim toplumumuz hala değerlerine çok bağlıydı ve bireysel birkaç olay dışında toplumsal dayanışmanın çok güzel örneklerini gösterdik. Günün sonunda elde edilen başarı alkışlanacak ve övünülecek büyük bir kazanımdı.  

Bu günden sonrası ne olur bazılarının dediği gibi bu süreç birkaç yıl sürebilir mi?  Tekrar bir dalga olur mu ? 

Bu sorunun doğru cevabı için her ne kadar covid-19'u ilk kez yaşıyor olsak bile benzer virüs enfeksiyonları'nın doğal seyirlerine bakmak gerekmektedir. Bu tip viral enfeksiyonlar, önce birkaç vakanın görüldüğü bir başlangıç dönemi, ardından bir iki ay süren hızlı yayılma dönemi, birkaç hafta süren bir pik ve plato dönemi ve yine bir iki ay süren gerileme ve sonunda giderek vaka sayısının sıfırlandığı yok olma dönemleri ile seyretmektedir. Süreci doğru yöneten ülkemizde bu döngü daha yumuşak olmuş yönetemeyen ülkelerde ise çok sert seyretmiştir. Ancak döngünün hemen tüm ülkelerde böyle olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz.

Eğer virüs yeni mutasyonla daha patojen bir suş haline gelmezse ki bu çok küçük ihtimaldir, bağışıklık gelişerek döngünün sonunda tamamen kaybolmakta,  bir sonraki dönem de ise yeni mutant suşlarla  karşımıza gelmektedir. İnfluenza gibi virüslerde bu döngü genellikle yılda bir kez ve genellikle aynı şiddette salgınlarla olmaktadır. Corona virüs grubunda ise durum biraz faklıdır. Önceki yıllarda da corona salgınları görüyorduk,  ama çoğu kere adından bile bahsetmezdik, çünkü o salgınlar çoğu kere çok hafif üst solunum yolları enfeksiyonları yada bağırsak enfeksiyonları tarzındaydı. Viral enfeksiyon genellemesi ile çoğu kere virüsün adını bile söylemeden geçiyorduk. Ancak SARS ve MERS salgınlarında corona virüslerinin de ciddi, ölümcül salgınlar yapabileceğini gördük. Her ne kadar SARS ve MERS de corona virüs salgını olmakla birlikte onların döngüsü ve şiddeti Covid-19 dan çok farklıydı. Bu enfeksiyonların covid-19'dan en önemli farkı yaygınlığı ve bulaş riskinin daha az,  ancak çok daha ölümcül olmalarıydı.  Tüm dünyada ve Türkiye de benim gözlemlediğim Covid-19 enfeksiyonu'nun SARS ve MERS gibi bir döngüye sahip olmadığı daha çok influenza gibi ve corona virüslerin genel döngüsüne uygun seyrettiğidir. Toplumda enfekte olan ve belirtisiz yada hafif belirtilerle  seyreden kişi oranı oldukça yüksek olmakla birlikte hastalanma oranı daha düşüktür. Böyle düşündüğümüzde önümüzdeki seyrin nasıl olacağını öngörmekte mümkündür.

Benim öngörüm ve  gözlemlediğim kadarıyla Bilim Kurulunun ve Devletimizi yönetenlerin de öngörüsü 15-20 mayıs tarihlerinde vaka sayısının çok azalacağı, virüsün muhtemelen haziran başında yok olma dönemine gireceği ve temmuz ayında ülkemizde hasta yada bulaştırıcı taşıyıcı kalmayacağıdır. Bu nedenle de devletimizin planlamaları 15 mayıstan itibaren kademeli bir normalleşme süreci üzerine kurulmaktadır. Tabi bu kurgu yine de alınan tedbirlere tam uymak ve rehavete kapılmamakla mümkün olacaktır.  Mayıs ortalarında AVM'ler belirli tedbirlerle açılacak ve hayat normalleşmeye başlayacaktır. Haziran başından itibaren ise kafe, restoran ve benzeri yerlerin özel tedbirlerle açılacağı ve turizminde bu tarihlerde hareketleneceği öngörülmektedir. Önümüzdeki Eylül ayına kadar kademeli bir normalleşme süreci yaşanacak ve inşallah eylül ayından itibaren tam normal hayatımıza döneceğiz. Haziran ayından itibaren biraz daha kısıtlı olarak sosyalleşmeye başlasak bile eylül, ekim aylarında yeniden el sıkışabileceğiz,  kucaklaşabileceğiz diye umuyorum.

Enfeksiyon sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacak söylemleri vahşi kapitalizmi yaşayan ülkeler için doğrudur. Sistemlerinin çöküşünü hep birlikte izliyoruz. Türkiye açısından ise her şey eskisinden çok daha güzel olacaktır. Salgın sonrası ortaya çıkan ekonomik sorunları yine el birliği ve dayanışma ile aşacağız. Hatta hayranlıkla arkasından gittiğimiz vahşi kapitalizmin sonunun ne olduğunu görür ve anlayabilirsek bu ülkemiz için büyük bir kazanım olacak ve bu süreçten çok daha güçlü çıkacağız. Bu dönemde değişen Dünya dengelerinde Ülkemiz hak ettiği yeri alacak kazandığı başarı ve geldiği nokta ile dünyanın güçlü ve lider ülkeleri arasına girecektir. Bizim milletimiz bu virüs enfeksiyonuna rağmen eski alışkanlıklarını kaybetmeyecek ve yeniden o sıcak atmosferi rahatlıkla yaşayacağı günlere kavuşacaktır.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.