Hava Durumu

İslamofobi ile küresel mücadelede öncü rol Türkiye'nin

Küresel düzeyde İslam düşmanlığıyla mücadelenin ilk adımları Türkiye öncülüğünde atılmaya başlandı. Kurumsal ve küresel düzeyde İslam düşmanlığıyla mücadelenin Türkiye'nin liderliğinde yürütülmesi tesadüf değil.

Haber Giriş Tarihi: 15.06.2021 13:53
Haber Güncellenme Tarihi: 15.06.2021 13:53
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenidonem.com.tr/
İslamofobi ile küresel mücadelede öncü rol Türkiye'nin

"İslamofobi" olarak bilinen İslam düşmanlığı son dönemde gerek Avrupa'nın farklı ülkelerindeki Müslümanların gerek Çin'de Uygurların yaşadığı ayrımcılıklar üzerinden sıklıkla karşımıza çıkmaya başladı. Dahası, İslam düşmanlığı siyasi ve medyatik söylem ve eylem boyutunu da aşarak terör saldırılarına yol açmaya başladı. İslamofobik terörün son kurbanları Kanada'da polisin ifadesiyle "sadece Müslüman oldukları için" öldürülen beş kişilik ailenin dört ferdi oldu.

Öte yandan, İslamofobi kavramından başlayarak Müslümanlığın hedef alındığı saldırı ve düşmanlığın hem akademik çevreler hem de medya tarafından tartışılmaya başlanması sevindirici bir gelişme. Zira bu mesele Batı'da uzun süredir araştırmalara konu olmasına rağmen Türkiye'de bu hususta akademik düşünce ve söylem üretiminin henüz çok yeni olduğu gözlemleniyor.

Nasıl ki İslam düşmanlığı Avrupa'da giderek kurumsallaşıyorsa İslamofobi ile mücadelenin de kurumsallaşması gerekiyor. Alman polis teşkilatı ve ordusu içerisindeki İslam ve Türk düşmanı ağlar, Avusturya hükümeti tarafından Müslümanların kuruluşlarını ve Müslüman akademisyenleri hedef alan bir İslam dokümantasyon merkezinin kurulması, yine benzer şekilde Avrupa'daki köklü İslami kuruluşların yerlerine ikame edilmek üzere Avrupa'nın Protestan ve reformcu İslam tasavvuruna uygun merkezlerin kurulmaya başlanması bunlara örnek gösterilebilir.

Diğer yandan siyasi ve medyatik İslamofobik söylemlerin de ötesinde Fransa ve Almanya'da öğrenci ve memurlara yönelik getirilen dini sembol (başörtüsü) yasakları da İslam düşmanlığının yasa düzeyinde kurumsallaştığını gösteriyor. Tüm bu gelişmeler düşünüldüğünde rahatlıkla İslam düşmanlığının söylem, kurum ve yasa düzeyinde kurumsallaşarak "meşru" bir zemin kazandığını ve hatta yasalaştığını söylemek mümkün.

İslamofobi'nin Avrupa bağlamında "kültürel ırkçılık" veya "Müslüman karşıtı ırkçılık" olarak çerçevelenmesi doğru bir stratejidir. Nitekim Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı İzleme Merkezi (EUMC) tarafından 2015'te yayımlanan İslamofobi Raporu'nda ise İslamofobi "Müslüman karşıtı ırkçılık" olarak tanımlanmıştır.

İslam düşmanlığıyla mücadele kurumsallaşıyor

Küresel düzeyde İslam düşmanlığıyla mücadelenin ilk adımları Türkiye öncülüğünde atılmaya başlandı. Kurumsal ve küresel düzeyde İslam düşmanlığıyla mücadelenin Türkiye'nin liderliğinde yürütülmesi tesadüf değil. Zira Türkiye pek çok nedenle İslam düşmanlığıyla mücadelede kilit bir role sahip.

Türkiye'de geçmiştekilerin aksine kendi değerleri ve kimliğiyle kavga etmeyen bir siyasi iradenin iktidarda olması İslamofobiyle mücadelede Türkiye'nin elini güçlendiren bir faktör. Nitekim Malezya-Pakistan-Türkiye arasında İslamofobiyle mücadelede işbirliği anlaşması imzalandı. Bu anlaşma İslamofobiyle mücadelenin Türkiye öncülüğünde ve uluslararası düzeyde kurumsallaşmaya başladığının ilk göstergesi olması bakımından önemli. Bu kurumsal mücadele çerçevesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda İslam düşmanlığına vurgu yaparak 15 Mart'ın BM tarafından "İslam Düşmanlığına Karşı Uluslararası Dayanışma Günü" olarak ilan edilmesi çağrısında bulunması da meselenin lider seviyesinde sahiplenildiğini gösteriyor.

Yine bu konuda Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun da bu ülkelerle koordinasyon içinde, merkezinin İstanbul olduğu bir televizyon kanalı projesi planlandığını ve teknik düzeyde çalışma toplantılarının halihazırda yürütüldüğünü açıkladı. Son olaraksa Anadolu Ajansı (AA) bir "İslamofobi İzleme Birimi" kuracağını açıklayarak bu mücadelenin Türkiye'deki medya ayağına sahip çıkacağının işaretini verdi.

Türkiye'yi İslamofobi ile mücadelede merkeze oturtan diğer bir etken de İslam düşmanlığının çoğu zaman "Türkofobi" şeklinde tezahür etmesidir. Bunda elbette tarihi nedenlerin yanı sıra Avrupa'da yaşayan Müslümanların büyük çoğunluğunun asimilasyona dirençli Türk varlığından oluşması etkili. Bu bağlamda bütüncül bir bakış açısıyla Türk kimliğine, diline ve kurumlarına yönelik ayrımcılık ve asimile etme çabalarının da İslamofobik olduğu ifade edilebilir. Zira pek çok İslamofobi araştırmacısının belirttiği gibi İslamofobi bir ırkçılık türüdür. Burada bir din (İslam) veya bir kültür Müslümanlık/Türklük/Araplık çeşitli yaftalarla damgalanmakta ve kültürel ırkçılığın araçları kullanılarak hedefe oturtulmaktadır.

Diğer yandan İslamofobiye sadece Batı'da veya Çin'de değil, nüfusunun büyük kısmı Müslüman olan Türkiye, Cezayir, Mısır ve Tunus gibi ülkelerde de rastlanmakta. Daha geçtiğimiz haftalarda sadece başörtüsü taktığı için bir kişi tarafından darp edilen Neşe Nur Akkaya vakası bunun son örneği oldu. Bu nedenle Türkiye'nin çift yönlü, bir yüzü içerideki diğer yüzüyse küresel düzeydeki İslam düşmanlığına bakan bir strateji oluşturması gerekiyor.

Türkiye'de ve Avrupa'da gözlemlenen İslam düşmanlığının birbirine benzeyen ve birbirinden ayrılan yönleri, araçları ve hedefleri iyice incelenerek ikisi için mücadelede kapsamlı ancak bu farklılıkları da gözeten bir yol izlenmeli.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.