Hava Durumu

Kamu Görevlileri Etik Kurulu Başkanı Toptan'tan çarpıcı açıklama: Haksızlığa göz yummayın!

Kamu Görevlileri Etik Kurulu Başkanı Köksal Toptan, "Haksızlığa göz yummayın" diyerek vatandaşlara seslenirken "Bir dilekçeyle bize şikâyetlerini bildirebilirler" dedi.

Haber Giriş Tarihi: 28.09.2018 10:04
Haber Güncellenme Tarihi: 28.09.2018 10:04
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenidonem.com.tr/
Kamu Görevlileri Etik Kurulu Başkanı Toptan'tan çarpıcı açıklama: Haksızlığa göz yummayın!

-N. Nuri Yavuz-

Ahlâk felsefesinin sembol ismi İmmanuel Kant, şöyle diyor:

"Hukuk açısından başkasının hakkını ihlal eden birisi suçludur. Ahlâk açısından ise suçlu olduğunu düşünen ve hisseden birisi suçludur."

Ahlâkla özdeşleştirilen ve çoğunlukla mesleki sınırlar içinde değerlendirilen etik, bugün bir felsefi tartışma olmanın çok ötesine geçerek sosyolojik bir realite olarak karşımızda duruyor. Çıkar ve menfaatin işgali altındaki kamusal alanda insani değer, karşılıklı saygı, sevgi ve hoşgörü ikliminin yeniden tesis edilebilmesi için etik sorumluluk duygusu ve kültürünü inşa edebilmeliyiz. Fakat bu uzun yıllar alabilir ve çetin bir mücadele gerektirebilir. Bu noktada ihtiyaç duyduğumuz tek şey hakikat inancı ve cesarettir diye düşünüyorum.

Ülkemizde son yıllarda konuşulur hale gelen etik bilinci, kamuya da yansıdı. Yakın dönem Türk siyasetine Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı ile damga vuran Köksal Toptan, bugün Kamu Görevlileri Etik Kurulu Başkanlığı görevinde bulunuyor. Kendisi ile Etik Kurulu ve çalışmaları üzerine konuştuk...

Siz, 'Etik'i nasıl tanımlıyorsunuz?

Etik, Türkiye'de sık kullanılan karşılığıyla ahlâk veya ahlâkilik anlamına geliyor. Son yüz senede yükselen önemli değerler var. Bunlardan biri demokrasi, din ve vicdan özgürlüğü, etnik milliyetçilik... Fakat son 10-15 yılda başka bir kavramın bunların önüne geçtiğini görüyoruz. O da etik.

 'Etik'le ilgili ilk çalışmalar ne zaman başladı?

İnsanlık var olduğu müddetçe görülen yönetime ahlâkilik kazandırmak, yeni deyimle etik davranışa yöneltmek kamu idaresinin birinci önceliği haline gelmiş ve halkın da bu konudaki hassasiyeti en üst seviyeye yükselmiştir. Bu bakımdan Avrupa Birliği (AB) başta olmak üzere birçok ülke, 2000'li yılların başından itibaren bu alana önem verip maddi kaynak ve insan gücü ayırmaya başladı. Bu çerçevede biz de birçok Avrupa ülkesiyle birlikte 2004 yılında 'Etik Kanunu'nu çıkardık.

Ne amaçla çıkarıldı bu kanun?

Kamunun etik davranış ilkelerine uygun hareket etmesini yani yolsuzluk gibi kamu vicdanını ciddi şekilde rahatsız eden davranışlardan toplumun ve kamu idarecilerinin uzaklaşmasını sağlamak adına bir etik davranış kültürü oluşturmak amaçlanıyor. 2004 yılından sonra Türkiye, AB çatısı altındaki ülkelerde etikle ilgili kurulan bütün kurullara üye oldu. Yani Fransa, Almanya, Finlandiya'daki etik davranış ilkeleri neyi öngörüyorsa biz de aynısını öngörmeye başladık.

Peki, uygulanabiliyor mu?

Uygulamada sıkıntılarımız var! 2004 yılında çıkan kanuna göre kurulan 'Etik Kurulu' bunu önlemeye matuf çalışmalar üretiyor.

Uygulamadaki sıkıntı biraz da halkta karşılığı olmamasından kaynaklanıyor olabilir mi? Sizce etik kavram ve durumunun halkta bir karşılığı var mı?

Bence var. Özellikle yeni yetişen kuşaklarda bir karşılığı var. Biz, geçen yıl bir AB projesi bitirdik. Projenin konusu, gümrük ve ticaret ile milli eğitimdi. Özellikle ilköğretim çağındaki çocuklarımızın bu konuda hassasiyet gösterdiklerini gördük. Ama toplumun her kesimi de buna uyamıyor.

Neden? Bir örnek verebilir misiniz?

Mesela ben, geçen yılbaşında tüm ülkeye bir genelge yayınladım. Genelgemizde 'Etik davranış ilkeleri şunlardır. Herkesin hediye alma ve vermede bu ilkelere uygun hareket etmesini bekliyoruz' dedik. Bu genelgeye ilk tepki Ankara Ticaret Odası'ndan (ATO) geldi. ATO Başkanı diyor ki 'Etik kurul başkanı bir genelge yayınladı. Bu genelgeyle bizim üyelerimizin işleri çok kötü sarsıldı. En az 3 bin kişi işinden oldu. Yeniden gözden geçirilsin.' Burada Etik Kurul, çalışmalarını sürdürür ve karar alırken karşılıklı menfaatleri de dengelemek zorundadır. 'Veren el, alan elden hayırlıdır' şeklinde özetleyebileceğimiz geleneklerimizi de önemsiyoruz. Bu çalışmalardan sonuç alındı.

Ne gibi sonuçlar alındı? Somut bir örnek var mı?

Mesela 3 yıl öncesine kadar tapuda rüşvet meşru hale gelmiş durumdaydı. Tapuya gittiğinizde işin büyüklüğüne göre para vermek adetten sayılıyor, kimsenin de garibine gitmiyordu. Bir tarifeye bağlanmış gibiydi. Bu ortadan kalktı. Gümrüklerde geçen sene yaptığımız araştırmalarda görüyoruz ki yüzde 50 oranında rüşvet ve yolsuzluğun önlenmesi konusunda bir içselleştirme sağlandı.

Yerel idarelere yönelik de bir hazırlık içinde olduğunuz kamuoyuna yansıdı. Bu konuda bilgi verir misiniz?

Önümüzdeki sene yerel yönetimlerde 'Etik Kültür'ün yaygınlaştırılmasıyla ilgili çalışma yapacağız. Bunu çok önemsiyoruz. Çünkü basına yansıyan ya da halk arasında konuşulan yolsuzlukla ilgili iddiaların büyük bir bölümü yerel yönetimler kaynaklı oluyor. Çünkü orada ufacık bir tasarrufla insanlar zengin edilebiliyor. Mesela yeşil alan imara açılıp insanlar zenginleştirilebiliyor. Bunları inceleyeceğiz. İlginç bir rastlantı, gelecek sene yerel seçimler de var. Biz de bu çalışmaya başlayacağız. Umarım bu alanda kamuya ve halka önemli katkılar sağlama imkânı bulacağız.

Bu noktada özellikle kırsalda makam ve makam araçlarına yönelik tartışmalar yaşanıyor. Bu durumda Etik Kurul'un pozisyonu nedir?

Biz, toplumun yani kamunun vicdanıyız. Bursa Valimiz bu tanımlamayı getirdi. Çok doğru. Bizim muhatap alanımız tüm kamu çalışanlarıdır. Soruşturma ve inceleme yapma alanımız ise genel müdür ve üstü yöneticilerle sınırlıdır. Mesajımız sadece kamu çalışanlarına değil, tüm toplumadır. Buradan bakıldığında kamu yöneticilerinin bu davranış ilkelerini çok iyi özümsemeleri lazım gelir. Toplumun genel görüntüsü, kaygıları ve sempatileriyle bir bileşke ortaya koyması gerekir. Yani köye yaya çıkmak zorunda olan vatandaşların olduğu bir ilçede kaymakam ya da belediye başkanı köye son model araçlarla geliyorsa bu hoş görünmeyen bir davranıştır. Ama bunun yazılı bir kuralını bulmak da çok zordur. Etik, bir moral değerdir. İçselleştirilmesi ve insanların vicdanında yer etmesi lazımdır. Bunu yapmaya çalışıyoruz.

Türkiye'de maalesef hâlâ kırsaldan kente göçün önüne geçilemedi. Bu göç dalgası şehirlerde çarpık kentleşme, trafik gibi somut sorunların yanında kültür şoku ve çatışma gibi sosyal sorunları da getiriyor. Haliyle etik, bir başka deyimle ahlâkilik durumunda da erimeler gözleniyor. Etik Kurul'un bu konudaki görüşü nedir?

Bugün yozlaşmış bir kültürle karşı karşıyayız! Büyükşehirlerimiz ve çevresindeki varoşların sorunlarını bilmemiz lazım. Bunun için de Bursa'nın sorunlarını Nilüfer'inde ya da Osmangazi'sinde çözelim olmaz. Bursa'da olduğu gibi bu anlamdaki sorunları çözebilmek için Artvin, Trabzon, Erzurum, Kars, Ardahan, Muş'un sorunlarını çözmeniz gerekiyor. İstanbul'da göç sorununu çözebilmek için insanların göçe neden mecbur kaldığının cevabını bulmamız lazım. Bu nedenle topyekûn bakmalıyız. Neticede metropollere bu denli bir insan akışının olması doğru değil. Bu başka alanlarda olduğu gibi etik sorununu da karşımıza çıkarıyor.

Yeri gelmişken Bursa'yı nasıl buldunuz?

Bursa sokaklarını gezerken Avrupa'da geziyorum hissine kapılıyorum. Bursa'daki yönetici arkadaşları kutlamak isterim. Bursa belediyeleri gördüğüm kadarıyla başarılı. İktidar da muhalefet de...

Vatandaş açısından 'Etik Kurul'un rolü sizce nedir?

Bizim görevimiz bir taraftan bu etik kültür, alışkanlık ve farkındalıklarının insanlarımız tarafından içselleştirilmesi ve bu alanın doğru şekilde tahkim edilmesidir. İkinci temel görevimiz ise etik ihlallerine karşı kararlar vermektir. Burada kamuoyuna duyuru yapmak istiyorum; haksızlıkları ve yanlışlıkları görüp yutmasınlar, bize müracaat etsinler. Bize bir dilekçe ile ulaşabilirler. Bize ne kadar çok müracaat gelir ve biz ne kadar çok çalışırsak bu alan o kadar çok yayılarak gelişir.

Vatandaşın size ulaşabilmesi için önce böyle bir kurulun varlığından haberdar olması gerekiyor. Kamuoyuna kendinizi tanıtmak için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Bu konunun kamuoyuna daha iyi anlatılması için 'taşraya açılalım' dedik. İlk olarak Bursa'dan başladık. Buradan Anadolu'nun 40 şehrine gideceğiz ve vatandaşlara 'Gördüğünüz haksızlıkları bize duyurun' diyeceğiz. O incelemeler sonu etik ihlali verdiğimiz kararları cumhurbaşkanlığı ve o kişinin bağlı olduğu bakanlığa bildiriyoruz. Yahut bize verilen dilekçede bir suç unsuruna rastlıyorsak direkt savcılığa ihbarda bulunuyoruz.

Yargısal süreçteki konulara bakıyor musunuz?

Hayır. Yargıya intikal eden konulara bakamıyoruz.

Etik kültürün yayılmasına yönelik gördüğünüz eksiklikler nelerdir?

Türkiye'de önemli eksiklerden biri de milletvekilleriyle ilgili bir etik kurulun olmamasıdır. Kamunun önemli bir bölümü bizim görev alanımızda, üniversiteler, silahlı kuvvetler, yargı bu alanın dışında ama bu kurumlar kendi içinde eksik olmasına rağmen etik kurulları kurdu. 35 senemi geçirdiğim Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), milletvekilleri için henüz bir etik kurulu kurmadı. Şu anda etik kurulu olmayan tek kurum. Bunu sağlamamız gerekiyor.

Meclis'te etikle ilgili hiç çalışma yapılmadı mı?

Bundan beş yıl önce, bir etik kurulu mevzuatı yapma komisyonu kuruldu. Dört partiden birer kişi katıldı, benim başkanlığımda 7-8 ay süren bir çalışma yaptık. Mutabakatla oluşan bir metin ortaya çıktı. Meclis başkanına verdik ama onda kaldı. Bunu, TBMM'nin kendi kendini denetlemesi açısından önemsiyoruz. Bunun uygulamaya konulması gerekiyor.

Türkiye, güney sınırında 7 yıldır bir drama tanıklık ediyor. Suriye'deki bu savaşın Türkiye'ye ekonomik ve politik etkileri kadar sosyolojik etkileri de bulunuyor. Bunlardan biri de mülteciler gerçeği. Kamusal alanda ülkemizdeki Suriyeli mültecilere toplumun ne gibi etik yükümlülükleri olduğunu düşünüyorsunuz?

Bu insanlar, evlerinden, yurtlarından, işlerinden, okullarından, bağlarından, bahçelerinden kopup geldiler. Bunlar, 'Gidelim biraz da Türkiye'de vakit geçirelim' diyerek gezmeye gelmediler. Bir yabancı ülkeye çocuklarıyla birlikte geldiler. Bir empati yapacak olursak böyle bir şey bizim başımıza gelse ne yaparız? Cevabını vermek çok zor. Bunu şükranla ifade etmek lazım ki Türk insanı, şu ana kadar müthiş bir dayanışma ve fedakârlıkla bu insanlara yardım elini uzatıyor. Ben başlangıçta çatışmalar olur diye çok endişe ettim. Münferit birkaç olay dışında bir şey olmadı. Ben bunu bir de Türk cumhuriyetlerinden 10 bin öğrenci getirdiğim zaman yaşadım. Onları üniversitelere ve yurtlara yerleştirdik. O zaman da bir çatışma olmadı. Yani sorumluluğun ağırlığının hissedildiği dönemlerde Türk insanı, gerçekten büyük bir fedakârlık ve sağduyu içerisinde hareket ediyor. Bundan sonrası ne olacak? Gün geçtikçe bu insanların Türk gibi yaşama talepleri olacaktır. Buradan sorunlar çıkabilir. O nedenle olabilecek en kısa zamanda şartların da oluşturulması suretiyle bu insanların kendi yurtlarına dönmesi ve yardımların da orada yapılması lazım gelir diye düşünüyorum.

Etik sorunların, ekonomik sıkıntılarda mı yoksa refah durumunda mı ortaya çıktığını düşünüyorsunuz?

Ahlâksız adam lafını çok, ahlâklı adam lafını az duyarsınız. Bu, toplumda ahlâksız adamın çok, ahlâklı adamın az olduğu anlamına gelmez. İnsanlar, olumsuza daha dikkatlidirler. Ben ekonomik sıkıntıların etik davranış sorununu çoğaltacağı kanaatinde değilim. Aksine zenginlikle birlikte geliyor. Zenginlikle birlikte başkaları gibi olma arayışına yöneliyor. Ekonomiyle direkt bir bağlantısını ortaya koyabilmek için sosyolojik bir çalışma yapmak gerekir. Toplumsal refahtan önce toplumsal zenginliğe ihtiyacımız var. Bu noktada biz Batı kültüründen kopamayız. Atatürk hedefimizi Batı olarak işaret etmiş. Yani Batı gibi düşünmek, demokrat, insan haklarına saygılı olmak gibi kavramları içselleştirmemiz lazım. Bir taraftan moral değerleri yükseltirken öte yandan ekonomiyi, eşit paylaşımı, fırsat eşitliğini sağlamak lazım.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.