Hava Durumu

Prof. Dr. Acır'dan dikkat çeken 'Endüstri 4.0' çıkışı: 'Ticari bir slogan'

Endüstri 4.0 terimini Alman firmaların kendi gelecekleri için ortaya attıkları 'ticari bir slogan' olarak tanımlayan Bursa Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Acır, "Bizim Endüstri 4.0'ı kendi ihtiyaçlarımıza göre adapte etmemiz lazım. Bunun adı da yerli ve milli dijital dönüşümdür" dedi.

Haber Giriş Tarihi: 30.07.2018 06:12
Haber Güncellenme Tarihi: 30.07.2018 06:12
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenidonem.com.tr/
Prof. Dr. Acır'dan dikkat çeken 'Endüstri 4.0' çıkışı: 'Ticari bir slogan'

Hazırlayanlar: Yunus KAYABAŞ - İsmail ARSLAN

Endüstri 4.0, 4. Endüstri Devrimi ya da 4. Sanayi Devrimi... Tüm dünyanın dikkatini çeken bu terim, ilk olarak 2011 yılında Almanya Hannover Fuarı'nda kullanıldı. Ekim 2012 yılında ise Robert Bosch GmbH ve Henning Kagermann, çalışma grubu oluşturarak hazırladıkları 4. Sanayi Devrimi öneri dosyasını Alman Federal Hükümeti'ne sundu.

Endüstri 4.0 temel olarak bilişim teknolojileri ile endüstriyi bir araya getirmeyi hedefliyor. Yani geleneksel fabrikaların üretim modellerinden farklı olarak; düşük maliyetli, az yer kaplayan, az enerji harcayan, az ısı üreten 'akıllı fabrikalar...'

Dünyada olduğu Türkiye'de de 'Sanayi 4.0' terimi üzerine sayısız makaleler yazıldı, toplantılar, sempozyumlar düzenlendi. Hızlı bir sektör olmasından dolayı ülkemizde şu an otomotiv sektöründe kullanılmaya başlanan Endüstri 4.0'ın asıl amacı nedir? Türkiye geç mi kaldı? Bizdeki karşılığı nedir? Neler yapmalıyız?

Yapay zeka algoritmaları, endüstriyel uygulamalar ve sistem teorisi alanlarında uzman Bursa Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nurettin Acır'la hem 'ekonomik slogan' olarak tanımladığı Endüstri 4.0, hem kendi projeleri hem de üniversitenin yürüttüğü çalışmalar üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Sayın Acır, kısaca öz geçmişinizden bahseder misiniz? Sizi tanımak istiyoruz.

-Öncelikle üniversitemize hoş geldiniz. Ben Nurettin Acır elektrik ve elektronik mühendisliği bölümünde öğretim üyesiyim. Aynı zamanda rektör yardımcısı olarak görev yapmaktayım. Lisans eğitimimi, Erciyes Üniversitesi Elektronik Mühendisliği'nde, doktora eğitimimi ise İzmir 9 Eylül Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği'nde tamamladım. Doktora araştırmaları için TÜBİTAK bursu ile Miami Üniversitesi, Amerika'da bulundum. Doktora sonrası araştırmalarda bulunmak üzere İngiltere'de İmperial College London'da çalışmalar yaptım. Yapay zeka algoritmalarının endüstriyel uygulamaları, tıp elektroniği ve sistem teorisi uzmanlık alanlarım. Şu anda Bursa Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü'nde öğretim üyesi olarak çalışmalarıma devam ediyorum.

Biraz da bize Bursa Teknik Üniversitesi'nden bahseder misiniz? Ne kadar öğrencisi vardır? Üniversitede hangi bölümlerde eğitim veriliyor? Doktora ve lisans eğitiminde şu an neredeyiz?

-Tabii, şimdi Bursa Teknik Üniversitesi 2010 yılında resmi olarak kurulmuş bir üniversitedir. Bütün bölümleri yeniden oluşturulan genç bir üniversite. Bursa Teknik Üniversitesi, araştırma üniversitesi odaklı yapılandırılmış yani AR-GE ağırlıklı çalışmaları daha ön planda tutmaya çalışan bir üniversitedir.

-Üniversitede 2 bin 601'i lisans, 816'sı lisansüstü olmak üzere toplamda 3 bin 417 öğrenci bulunuyor. Öğrencilerin lisansüstü oranı oldukça iyi. Üniversitelerde genelde lisansüstü öğrenci sayısının, toplam öğrenci sayısının 3/1 oranında olması istenir. Bizde bu 4/1 oranında, istenilenin biraz altında gibi ama amaca yakın durumda.

-Bölüm olarak bizde yirmi iki program öğrenci alacak. Bu yirmi iki programın on dördü mühendislik ve fen bilimleri, dört sosyal bölüm var. Tabii sosyal bölümler teknik üniversiteler için oldukça önemli. Şahsen ben bu kanaatteyim, sebebi burada sadece meslek adamı yetiştirmiyoruz. Yatırımdan, ekonomiden, ticaretten hatta bunu etkileyen uluslararası siyasetten işin aslı biraz ayakları yere basar bir şekilde bilmesini biz arzuluyoruz.

Üniversite-sanayi iş birliğiyle ilgili yapılan çalışmaları yeterli buluyor musunuz?

-Bu konuda uzun yıllardır hem üniversitelerde hem sanayide buluşmalar, toplantılar, sempozyumlar, çalıştaylar yapıldı. Kötü mü oldu? İyi oldu. Eskisinden çok daha iyi yol aldık. Peki, istenilen seviyeye gelindi mi? Hayır gelinmedi. İyi şeyler oluyor mu? Oluyor. Ama daha çok şeyler yapmak gerekiyor, o da şu; üniversitelerin ve sanayilerin kabiliyetlerinin birleştirilmesi gerekiyor.

Peki, bu konudaki öneriniz nedir Sayın Acır?

-Bu konudaki önerim şu; sanayi kabiliyetleri aslında belli. Ama bunlar belli kodlar ile oluyor. Yani sizin sağlık teknolojisindeki üretiminiz, aynı zamanda otomotivin altında olabiliyor. Kontrol otomasyon başlığı altındaki bir ürününüz bir makine kodu altında da olabiliyor. Bursa ölçeğinde bakarsak, öncelikli olan alanlar belli. Birincisi otomotiv yan sanayi, ikincisi makine imalat sanayi, üçüncüsü de malzeme sanayi, kauçuk, plastik... Ama şu son dönemde "Yüksek teknoloji" diye bahsedilen dönüşümü bu firmaların yavaş yavaş yapması gerekiyor.

-Sanayi tarafını söyledik, üniversite tarafını da söylemek gerekiyor. Üniversiteler şehrin ya da ülkenin öncelikli dinamiğidir. Mesela Bursa'da otomotiv yan sanayi, makine imalat, diğeri metalurji-malzeme, imalat, kauçuk gibi alanlarda ihtiyaçlara göre üniversitelerin pozisyon alması lazım, istihdamından, laboratuvara altyapısına kadar. Bursa Teknik Üniversitesi bu anlamda çalışmalarına devam ediyor. Tam yeterli mi? Değil.

Sanayiden söz konusu açıldığı için soruyorum. Endüstri 4.0 ile ilgili bu bağlamda fikirlerinizi alabilir miyiz? Türkiye şu an Endüstri 4.0'ın neresinde? Sadece sözde mi kaldı? Türkiye'nin Endüstri 4.0'daki konumu nasıl?

- Endüstri 4.0, Almanların ticari bir slogan olarak ortaya koydukları terim. Türkiye'de bu konu oldukça işlendi. Özellikle Alman firmaları, Siemens, Bosch buna iyi anlamda aracılık da etti. Aynı zamanda bunu Türkiye'de firmalarımız, sanayicilerimiz, 'Acaba biz bunun neresinde olabiliriz?' diye toplantılar da yaptılar.  Ancak Türkiye'de Endüstri 4.0'ın karşılığı 'Dijital Dönüşüm.' Yani sayısal dönüşüm. Türkiye'de dijital dönüşüm demek bana daha doğru geliyor. Çünkü Endüstri 4.0 olarak tanımlanan terim, Almanya'nın kendi kodladığı, tanımladığı kendi ihtiyaçlarına karşılık gelen terim. Dolayısıyla kendi firmasının ürünlerini ve ileriye dönük hedeflediği gelişmeleri izliyor. Oysa bizde öyle değil. Az önce söylediğiniz gibi biz Endüstri 4.0'ın neresindeyiz? 2.0'ın da mıyız? Yoksa 3.0'ın da mıyız? Ondan dolayı bizim Endüstri 4.0'ı kendi ihtiyaçlarımıza göre adapte etmemiz lazım. Ona da ben dijital dönüşüm diyorum. Tabii dijital altyapı tamamen yerli ve milli imkânlardan oluşmalı. Bunun için yeni yönetim sisteminde Cumhurbaşkanlığı bünyesinde Bilim, Teknoloji ve Yenilik Politikaları Kurulu kuruldu. Ayrıca yine Cumhurbaşkanlığı bünyesinde Dijital Dönüşüm Ofisi kuruldu. Bu ofis, yerli otomobilden uydu projelerine; uçak projelerinden siber güvenliğe kadar, "dijital Türkiye" altyapısına dair çalışmalar yapacak.  Türkiye'nin dijital entegrasyon sürecine olumlu katkı sağlayacak bu oluşumları isabetli buluyorum.

Peki, Türkiye'nin bu süreci başarıyla tamamlaması için ne yapması gerek?

Bunun için Türkiye'de mühendislik eğitimine bakmanız lazım. Firmaların AR-GE kabiliyetlerine bakmak lazım. Bursa'da şu an doksanın üzerinde AR-GE var. Ama AR-GE'niz bu dijital dönüşüme cevap vermeli. Hangi anlamda? Hem altyapı itibarıyla hem laboratuvar itibarıyla, hem de istihdam edilen personel itibarıyla. Ne kadar doktoralı elemanın var? Ne kadar lisansüstü uzmanlaşmış, eğitim almış, alanında geliştirmek istediğin, kaç personelin var. Yapmak istediğin yenilikle ilgili, AR-GE merkezine ne kadar yetenekli personel istihdam ettin? Bunlar kritik noktalardır. Bu anlamda Türkiye'deki insan kaynağının yetersiz olduğunu düşünüyorum. Bu nereden başlıyor peki? Eğitim-öğretimden başlıyor.

Haklı olarak eğitime çokça vurgu yaptınız. Peki, lisans ve lisansüstü eğitimde öğrencinin sanayi ile buluşması için neler yapılmalı? YÖK'ün bu konuda çalışmaları var mı?

Türkiye'de yüksek öğretimin bu anlamda yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Lisans ve lisansüstü eğitimde öğrencinin sanayi ile buluşması gerekiyor. Bu anlamda adımlar var mı? Var. YÖK'ün Sanayi Bakanlığı ile birlikte çıkardığı bir kanunla mühendislik öğrencileri bir yarıyıl endüstriye gidecek. Bursa Teknik Üniversitesi de eylül ayında bu sisteme geçiyor.

Peki, sizin üniversiteniz sanayi-üniversite iş birliğini geliştirmeye yönelik hangi adımları atıyor?

Biz BTÜ-SEP adıyla (BTÜ Sektörel Eğitim Programı) bir dönem öğrencileri göndereceğiz, ama staj gibi olmayacak. Öğrenci sanayiyi yaşayacak. Sabah öğrenciler çalışanlarla birlikte girecek, çalışanlarla birlikte çıkacak. Yani, bir anlamda bir akrabalık olacak. Öğrencilerimiz orada, öğretmenimiz orada. Oradan da öğrencileri denetleyecek, öğrencileri çalıştıran, projeyi yürüten, AR-GE merkezinin veya firmanın görevlendirdiği mühendis unvanlı kişiler olacak.

Öğrenci mezun olacağı sekizinci yarıyılında eğer firma isterse, öğrenci mezuniyet projesini firmada yapacak. Dolayısıyla öğrenci mühendislik süresi içerisinde son bir yılını sanayi ile birlikte geçirmiş olacak ve mezun olduğunda sanayiye hazır olmuş olacak.

Lisansüstü ile ilgili kısımda ise YÖK'ün güzel çalışmaları olmakla birlikte benim de bir önerim var. Lisansüstü eğitimde öğrencilerin dönem boyu ders alması değil de fabrikada uzmanlaşacağı alanda ihtiyaç duyduğu dersleri modüler olarak alması. Şunu yapacağız; "Ahmet, sen bu modülü iki hafta al, gel" denilebilmeli. Bunun için ne lazım? Bunun için zengin bir akademik kadro lazım. Bunun içinde üniversitelerin uzmanlaşmak istediği alanlarda akademik kadrolarını zenginleştirmesi lazım. Yani, klasik eğitim- öğretim sayısıyla bırakmaması lazım. Tabii bu arada istenilen alanda çalışmaları olan, yayınları olan, yürütülen projesi olan hocaların burada istihdam edilmesi gerek.

Bursa'da hangi sektöre yatırım yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Otomotiv elektroniği, sağlık teknoloji ürünleri gibi yüksek katma değerli alanlarda yatırım yapılmalıdır. Bursa'da otomotiv elektroniği ile ilgili çok ciddi bir çalışma yok. Şu anda bir otomotivin yüzde otuz beş civarı elektroniktir. Yani yüz liraya temin ettiğiniz bir arabanın otuz beş lirası elektroniktir. Önümüzdeki beş yılda yüz liraya temin edilen arabanın altmış lirası elektronik olacaktır. Mevcut yapılanmaların yanında mesela, saç şekillendirme yine olacaktır, otomotiv için olan parçalar yine olacaktır. Bursa'da otomotiv elektroniğine yatırım yapılmalıdır.

Sayın Acır, otomotiv ve sağlık sektörünü geliştirmeye yönelik birtakım çalışmalarda bulundunuz. Sektörler arası benzerlikler hakkında neler söylemek istersiniz?

-Otomotiv elektroniği dediğimiz şey birçok şeyi içeriyor, diğer sanayiyi de içeriyor. Ben tıp elektroniği üzerine çalışmalar yaptım. Bilişim ve elektronik öyle bir şey ki hep iletişim içerisindedir. Yani, medikalde yaptığınız bir şeyin hemen otomotiv sektöründe de kullanıldığını, otomotiv sanayinde yaptığınız bir şeyin hemen makine sanayinde kullanıldığını, makine sanayinde olan bir şeyin sağlık sanayinde kullanıldığını çok rahat görebilirsiniz. Bursa'da sağlık teknolojileri ile ilgili tabii çok fazla firma yok. Bunun sebebi de genelde sağlık teknolojilerin müşterisinin devlet olması.

Ama ben sadece yurt içi bir ihtiyaç olarak bakmıyorum. Sağlık teknolojileri en çok para getiren grup olarak, Bursa'da mevcut makine sanayindeki kabiliyetlerini kullanarak TEKNOSAB'da sağlık teknolojileri ile ilgili yatırımlar yapılabileceğini düşünüyorum. Mesela, ortopedide olan birtakım araçlar düşünün. Bursa'daki sanayide kabiliyeti olan birçok firma yapabilir. Kimya teknolojileri ile uğraşanlar optalmik ürünler alanında yatırım yapabilirler. Elektronik ve bilişim alanındakiler MR'dan CT'ye birçok medikal ölçüm sistemi alanında yeni yatırımlar yapabilirler. Aynı şekilde tekstil alanında, medikal tekstil ürünler alanında yatırımlar yapılabilir. Sağlık teknolojileri katma değerleri yüksek ürünler satıyor. Şöyle örnek verebilirim, berberde kullandığınız bir makas, sağlık teknolojilerinde kullanıldığı zaman değeri artıyor. Türkiye'de çok büyük sağlık yatırımları yapıldı, şehir hastaneleri yapılıyor, sanayiciler bunu bir fırsata çevirmeli.

Sayın Acır, bize kendi yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

-İlk yaptığım çalışmalardan biri EEG ölçüm cihazı. EEG ölçüm cihazına epilepsi teşhisi koyan bir sistem entegre etmiştik. Çünkü doktorlar hasta nöbet geçirmezken, ölçülen EEG kayıtlarını okuyarak teşhis koyuyorlardı. Biz çalışmamızı ilk 9 Eylül Tıp Fakültesi'nde yapmıştık. 9 Eylül'deki nöroloji bölümü öğretim üyelerinden de büyük destek almıştık, makalelerimizi de çıkarmıştık. Sonra Miami Üniversitesi'nde çalışırken işitsel uyarılmış potansiyeller beyin elektrik işaretleri ile ilgili. Beyin sinyallerini deriden ölçüyorduk. Beyin sapından gelen cevaplarla kişinin duyup duymadığı ile ilgili. Kişinin duyup duymamasının ölçülmesinin önemi üç boyutlu, sizi bir odaya alıyorlar ve gönderilen sesi duyduğunuz zaman basıyorsunuz, duymayınca basmıyorsunuz. Onu sistem kâğıt üzerine işaretliyor, ama bunu davranış bozukluğu olan birine bunu yaptıramazsınız, yeni doğan bir bebeğe bunu yaptıramazsınız. Bizim yöntemimiz; ses gönderiyorsunuz, kişi duyup duymuyor mu diye beyindeki sinyalle bakıyorsunuz.

Bitkisel hayata giren, komaya giren kişilere de uyguluyor musunuz?

-Biz şu anda giyilebilir bir beyin sinyal ölçüm sistemi yaptık. Bununla komadaki bir hastanın şuur seviyesi hangi düzeyde açık, hangi düzeyde kapalı diye bakmak istiyoruz. Rahmetli babamı bir süre yoğun bakımda takip etmiştik.  Aklıma orada geldi, doktora soruyorsunuz "Şuuru kapalı" diyor. "Ağrılara tepki veriyor" diyor, nereden anlıyorlar? Enjeksiyon esnasında veya duyusal tepkilerine bakarak anlıyorlar. Belki şuuru açık, ama tepki veremiyor. Biz şuuru ölçüp derecelendireceğiz, sıfırdan yüze kadar skorlayacağız. Ve bunu yerli bir şekilde sağlık kurumlarına sunmak istiyoruz.

İkincisi, yine yerli bir ürün olarak çıkarmak istiyoruz, anestezi makinelerinin üzerine hastanın uyutma ve uyanma seviyelerine göre ilaç verme ve hastayı şuur ölçme cihazı ile ameliyat esnasında şuur seviyesinin ne kadar açık olduğuna bakma cihazı. Bu yurt dışında var ama yerli ürün olarak Türkiye'de yok. Hastanelere sorsanız bilmezler. Ameliyat olmuşlardan bazıları anlatırlar, "Ameliyat sonunda çok acı çektim" derler. Ama doktorun bu konudan haberi yoktur. Çünkü hasta ne eliyle ne koluyla ne de sesle tepki verebilmiştir. Oysa doktor izlese acı çektiğini ya ameliyatı durdurur, ya hızlandırır ya da anestezi uzmanları hastayı biraz daha uyutur.

Bizim çalışmalarımızdan biri de parmak toplardamarlarına bakıp kimlik tespiti yapan makine. İşaret parmağını hedef aldık. Parmağınızı makineye koyuyorsunuz sonra makine parmağınıza belli bir seviyede kızıl ötesi ışın göndererek toplardamar izinizden kimlik tespiti yapıyor. Damarlardaki deoksihemoglobinin rengini değiştiriyor...

Parmak toplardamarları da mı insanlara özgü?

-Evet, insanlara özgü bir şey. Ama parmak izinden üstünlüğü şu; parmak izi yıllarca sanayide çalışmış bir adamda deforme olur. Adam pasaport için bir parmak basar, beş yıl sonra pasaportu kabul görmez. Ama toplardamarları aynı şekilde kalır. Avuç içi çalışmalarda var, bazı hastaneler yapıyor bunu. Projeler iki grupludur. Birincisi uygulamaya dönük sanayi projeleri. İkincisi araştırma projeleri, insanların gelecekteki ihtiyaçları. Akademisyenler olarak yaptığımız birçok çalışma belki beş, on, yirmi yıl boyunca takdir görmez, kullanılmaz ama yirmi beş, otuz yıl sonra kullanılır. Bunlar benim çalışmalarım, üniversitenin çalışmalarından bir bahsedeyim, ses tanıma teknolojisi, sahte ses tanıma teknolojisi, metal şekillendirme, orman ve orman ürünleri üzerine çalışmalar var, otomasyon ve robotlarla ilgili çalışmalar var.

Sayın Acır, son olarak üniversitelerin literatüre, bilime hiç yaramayacak özellikle sosyal bilimler üzerine yaptıkları lisansüstü çalışmalar hakkında ne düşünüyorsunuz? Çok sayıda böyle çalışma yapılıyor mu? Sizce durdurulmalı mı?

-Bu çalışmalardaki başarısızlıkların ben insan faktöründen olduğunu düşünüyorum. Bence çözüm şu, insanlar neden lisans, lisansüstü eğitim alır? Eğer çalıştıkları alanda uzmanlaşmak için lisansüstü eğitimi alacaklarsa, altyapı disiplini için eğitim alacaklarsa nitelikli üniversiteleri seçerler. Ben Türkiye'nin geleceği hakkında umutluyum, sanayicisiyle, öğrencisiyle, yatırımcılarıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla, hizmet sektöründe çalışan insanlarıyla, gerçekten bir şeyler yapmak istiyor. Hayal edilenleri yapmak için ne gerekiyor? Çok çalışmak gerekiyor, kamunun ve özel sektörün insanları verimli ve çok çalışmak üzerine eğilimli olması gerekir. Tek çare çok çalışmak, kurumların daha çok bir araya gelmesi lazım.

Sayın Acır, verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyoruz.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.