Hava Durumu

Srebrenitsa Barış Yürüyüşü - 7

Yazı dizimizin yedincisinde, seçilen kamp yerleri ve hizmetler, Bosna Savaşı'nın canlı tanıklarından anılar, Cumhur Aygün'den ışıklı boyama resitali, duygu yoğunluğu, Barış Yürüyüşü'nün ikinci günü, zor parkuru yürüyenlerin takdire şayan çabaları ve itfaiye hortumunda duş keyfi konularını irdeleyeceğiz.

Haber Giriş Tarihi: 23.07.2017 10:53
Haber Güncellenme Tarihi: 23.07.2017 10:53
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenidonem.com.tr/
Srebrenitsa Barış Yürüyüşü - 7

Prof. Dr. Erkan IŞIĞIÇOK-U.Ü. Öğretim Üyesi ve KALBİR Başkanı

Çamur, toz, toprak, çimen, rampa, dere, tepe, bayır aşağı, asfalt ve ormanda gide gide birinci günün sonunda 27 km yürümüş olduk ve Liplje köyündeki kamp alanına ulaştık. BBB otobüsünün kamp alanına girememesi nedeniyle, sabah minibüse bıraktığımız ve gün boyunca taşımadığımız kamp malzemelerimizin olduğu büyük çantalarımız, minibüs ile kamp alanına getirilmişti. Ayrıca, BBB tarafından organize edilen akşam yemeğimiz de gelmişti. Daha ne isteyelim? Diğer taraftan, 13. yapılan bu etkinliğin organizasyonu ile kamp alanlarındaki hizmetler de mütevazi ve yeterliydi. Kuşkusuz, hiçbir zaman için mükemmele ulaşılamayacağı ve her şeyin daha iyisinin yapılabileceği düşüncesiyle, iyileştirmeye açık olan çok sayıda alan ve konu olduğunu söyleyebilirim.

Nihayet, hava kararmadan, acele çadırlarımızı kurduk ve konteynerlere monte edilen çeşmelerden duş alamazsak da terimizi atacak şekilde su dökündük. Doğal olarak, konfor beklemiyorduk ve kısıtlı koşullarda bununla idare ettik. Sonrasında çadırlarımızın yanında piknik formatında yemeklerimizi afiyetle yedik ve her tarafı çadırlarla kaplı olan mahşer kalabalığındaki alanı keşfe çıktık. Hani meraklı milletiz ya, kim nerede? ne yapıyor? ortalık ne alemde, hangi faaliyetler var, vb. soruların yanıtlarını bilmezsek orta yerimizden çatlardık.

 BOSNA SAVAŞININ CANLI TANIKLARINDAN ANILAR

Ortama ilişkin Ar-Ge çalışmamız esnasında, hava kararmış olması nedeniyle başımızda alın fenerlerimiz vardı. İlahilerin okunduğu ve daha sonra Bosna Savaşı'nın canlı tanıklarının anlattıklarını dinlemek üzere, hazırlanan sahnenin olduğu yere gittik. Herkesin yaptığı gibi yere oturduk ve kısa bir süre de olsa savaşı yaşayanların karşılaştıkları olayları anlatmalarını izledik. Kısa bir süre izledik dememin nedeni, Boşnakça konuştukları için tam olarak anlayamıyorduk. Ancak, orada olmak, o matemi yaşamak ve empati yapmak güzeldi.

CUMHUR AYGÜN'DEN IŞIKLI BOYAMA RESİTALİ

Sorularımızın yanıtlarını görerek aldık, içimiz rahatladı ve Ar-Ge çalışmamızı sonlandırarak, çadırlarımızın olduğu alana geri döndük. İyi ki dönmüşüz. Nitekim, ekibimizde yer alan ve benim de akrabam olan profesyonel reklam fotoğrafçısı Cumhur Aygün'ün, çadırlarımızın yanında ışıklı boyama çalışmasına tanıklık etmiş olduk. İşini severek ve aşkla yapan insanlara olan hayranlığımı her fırsatta kendilerine iletirim. İşte, Cumhur ve ekibi işini aşkla yapanlar arasında. Hani 6 bin kişiyi bir araya getirip Atatürk portresi yapan ve helikopterden o görüntüyü fotoğraflayan profesyonel fotoğrafçı var ya, işte o. Nasıl sevmezsiniz böyle birini, üstelik benim anneannem ile Cumhur'un dedesi kardeşler, diğer bir deyişle, Cumhur'un dedesi benim dayım olur. Bu arada, Cumhur'un Bosna ile ilgili inovatif bir çalışma için hazırlık yaptığını da ekleyebilirim.

 DUYGU YOĞUNLUĞU

Yoğun bir günün ardından yürüyüşün ikinci gününe hazır olmak üzere çadırlarımıza çekildik. Çadırımda uykuya dalmadan önce o gün yaşadıklarımı düşündüm, savaşın yaralarını sarmaya çalışan bu güzel insanlar adına empati yapmaya çalıştım. Bu tür olaylara dayanmanın ne kadar zor olduğunu ve ancak başa geldiğinde çekilebileceğini iliklerime kadar hissettim. Dünyanın hiçbir yerinde bu tür olayların yaşanmamasını diledim. Buna karşılık, insanoğlunun bir taraftan ne kadar çok şey istediğini düşündüm ve bir taraftan da elindekilerle mutlu olabilmenin o kadar zor olmadığını anlamaya çalıştım.  Nitekim, oturduğum net 200 metre karelik daireye sığamayan ben, o gece net 2 metre karelik çadırda huzurluydum. Her şey, hayata nasıl ve nereden baktığınıza bağlı ve güzel baktığınızda her şey daha güzel olur. Düşünceleriniz, söylemleriniz ve yaptıklarınız sizin kim olduğunuzu ve hayat yolculuğu yaptığınız trendeki seyahatinizin kalitesini belirler. Sanırım bütün bu düşüncelerim bugünkü duygu yoğunluğumun ürünüydü, insaniydi ve içinde insan sevgisi, kardeşlik, barış, vb. temiz duygular taşıyan herkes için geçerliydi. Bütün bu duygularla, bebekler gibi mışıl mışıl uyumuşum.

BARIŞ YÜRÜYÜŞÜNÜN İKİNCİ GÜNÜ

Sabah 07.00 civarında uykumuzu almış bir biçimde Barış Yürüyüşü'nün veya Marş Mira'nın ikinci gününe uyandık. Havada aşırı çiğ olması nedeniyle, çadırlarımızın üzeri ıslaktı ve güneşin bizim bulunduğumuz yere gelmesi zaman alacak gibiydi. Kahvaltımızı beklerken Ferudun bey beni dün tanıştığı birkaç boşnağın çadırına çağırdı. Yanlarına vardığım çok sıcak bir biçimde karşılandım. Ayaküstü sohbet ederken, kahvaltılıklarını toplamalarına rağmen biri benim yaşımda, diğeri benden bir yaş küçük olan iki güzel insan, hemen ocağı çıkararak kahve pişirdiler ve pratik bir biçimde kahvaltı sofrasını hazırladılar. Biz birazdan yiyeceğiz desek de, zorla bir şeyler yedirdiler. Biz de onlara BBB'nin şapka ve penyelerini hediye ettik. Bizim kahvaltımızın geldiğini görünce de onları çağırdık ve ayaküstü onlarla yeniden bir şeyler atıştırdık. Onlarla iletişim için fazla dil bilmeniz gerekmiyor, onlarla samimi olmanız için Türk olmanız yeterli ve hemen kol kola girip o anı ölümsüzleştirmek üzere poz verebiliyorsunuz.

 Çadırımızı toplayıp, büyük sırt çantalarımızı BBB'nin tahsis ettiği minibüse koyduk ve küçük çantalarımızla Barış Yürüyüşü'nün yani Marş Mira'nın ikinci gün etabına marş marş dedik. Kısa bir süre yürüdükten sonra, Bosna Savaşı'nda minaresi bombalanmış ve daha sonra onarılmış olan, ancak bombalanan minarenin yerde durduğu küçük bir camiye rastladık. Caminin minaresini, içini ve etrafındaki mezarlığı inceledikten sonra, yolumuza devam ettik. Sık sık karşılaştığımız camiler, mezarlıklar, toplu mezarlar ve ikramlar birinci günün tekrarı gibiydi.

 ZOR PARKURU YÜRÜYENLERİN TAKDİRE ŞAYAN ÇABALARI

Barış yürüyüşünün ikinci gününden itibaren küresel güçlerin ikramlarının yoğunlaştığına da tanık olduk. Birinci gün geçtiğimiz yerdeki Boşnak müslüman nüfusun fazlalığı nedeniyle, karşılaştığımız samimi insanlar ikinci günden itibaren göreceli olarak da olsa azalmaya başladı. Ancak, yürüyenler bizim için yeterliydi. Mola verdiğimiz yerlerde hemen hemen her geçene laf atıp, elimizdeki enerji veren kuruyemişlerden dağıttık. Önce bir Fransız ve annesi, sonra iki İtalyan, daha sonra dört Avustralyalı kız ve çok sayıda Bosnalı Boşnak aile ile sohbet ettik. Hemen herkesin geliş amacı aynıydı; yaralarını sarmaya çalışan bu insanların yanında olmak ve dünyaya barışın gelmesi için farkındalık oluşturmak üzere, bu yürüyüşe katılmışlardı. Yürüyüşün her anında sağlık ekipleri olası müdahalelere karşı yürüyenlerle birlikteydi.

 

 Ekibimizde dağcı olmayan arkadaşlarımızdan bazılarının ayaklarının altı ilk günden itibaren su toplamaya başlamıştı. Buna rağmen, insanların kan döktüğü bu ölüm yolunda bizim grubumuzdan veya diğer yürüyenlerden pek çok kişi seke seke de olsa yürümeye devam ediyordu. Kuşkusuz, aradaki molalarda yaptığımız sohbetler ve içtiğimiz sular ömre bedeldi. Sadece 1 gün veya 2 gün yürüyenler olmakla birlikte, pek çok kişi 3 gün boyunca yürüdü.

 Bu arada, bu tür uzun soluklu, rampalı inişli, dereli tepeli, ormanlı asfaltlı rotalara alışkın olmayan yerel basınımızın iki usta gazetecisi Namık Göz ve Adnan Baştopçu ile eski sağlık il müdürü Dr. Hüseyin H. Serdar'ın performanslarına hayran kalmamak da elde değildi. Yürüyüşün yarıya yakın bölümünde Glodi'deki Drinjca nehrinde suya girerek ayaklarımızı dinlendirdikten sonra, tırmanışa geçtiğimiz Udric dağını aşarken gösterdikleri çaba alkışlanacak türdendi. Dostum Ferudun beyin performansını söylemeye bile gerek yok, zaten o doğuştan dağcı olduğu için neredeyse hepimizi taşıyacak seviyedeydi. Ayrıca, Ferudun beyin yürüyüş boyunca Türk bayrağını bir an olsun yanından ayırmaması ile Hüseyin beyin bir hafta boyunca ekibimizi sağlık konusunda bilgilendirmesi ve küçük operasyonel destekler sunması da alkışı hak ediyordu. Bütün bu zorluklara karşın, Türkiye'ye ve Bursa'ya döndüğümüzde karşılaştığımız herkes başlangıçta, 'BBB, seneye bizi de götürsün', şeklinde talepte bulunuyordu. Bu yazı dizisini okuyan bu arkadaşlarımın çoğundan, yürüyüşün gerçekten de zor olduğunu ifade eden geribildirim aldığımı da söyleyebilirim.

 İTFAİYE HORTUMUNDA DUŞ KEYFİ

Drinjaca nehrinde çıkış ve iniş takımlarımızı rektifiye ettiğimiz ayaklarımız ve dinlendirdiğimiz bedenimizle ormanın içinden yürürken, bir türlü ulaşamayacağımızı sandığım Udriç dağına sonunda vardık ve daha sonra inişe geçtik. İkinci gün gerçekten de zordu ve birinci gün ile aynı mesafe yürümemize rağmen, aşırı güneşe maruz kalmamız ve yüksek dağı aşmamız, bizi oldukça yordu.

 Dağdan inişte belirli bir yerden sonra sürekli asfaltta yürümek ise dayanılmazdı ama dayandık ve sonunda Mravinjci köyündeki kamp alanına vardık. Hep birlikte yürümediğimiz ve isteyenin istediği yerde, istediği kadar mola vermesi nedeniyle, ekipteki bazı arkadaşlar bizden önce gelmişlerdi. Artık alışkın olduğumuzdan, kısa sürede çadırlarımızı kurduk ve bu kez güzel bir duşu hak etmiştik. Nerede ve nasıl mı? İtfaiye aracının üzerinde oturan bir görevlinin duş bataryası formatında tuttuğu, az tazyikli su hortumunun altında mayolarımızla 5-6 kişiyle birlikte aynı anda aldığımız duş, günün bütün yorgunluğunu atmamızı sağladı. Kuşkusuz, o ortamdaki duşun evimdeki jakuzi keyfini aratmadığını söyleyebilirim. İşte, hayat bu kadar doğal, sade ve basit.

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.