Hava Durumu

Stres deyip geçmeyin, beyni değiştiriyor!

Stres ve depresyon günümüzün en önemli problemlerinden biri hâline geldi. Stres ve depresyonun neden olduğu psikolojik hastalıkları Prof. Dr. Sedat Özkan'a sorduk. Mor Papatya'ya açıklamalarda bulunan Özkan, depresyonun bir beyin hastalığı olduğunu ve bütün bedeni etkilediğini söyledi. İşte farkında olmadan hayatı değiştiren stresin beyne ve vücuda etkileri...

Haber Giriş Tarihi: 08.03.2021 17:45
Haber Güncellenme Tarihi: 08.03.2021 17:45
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenidonem.com.tr/
Stres deyip geçmeyin, beyni değiştiriyor!

Stres ve depresyon hem vücudu hem de sosyal yaşamı etkiliyor. Depresyonun bir beyin hastalığı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sedat Özkan, "Depresyon, bir diyabet, hipertansiyon gibi bütün sistemleri hayatın her alanını etkileyen bir hastalıktır. Bu insanların çoğu aleksitimiktir. Duygu ifadesi çok önemli. Demokratik ve özgürlükçü aile yapısı duygu ifadesini destekleyen bir ortam sağlar. Duygunun bastırılması doğru değil, öfkenin içe atımı da depresyonu tetikler. " dedi.

Prof. Dr. Sedat Özkan, stres ve depresyonun neden olduğu hastalıklar hakkında bilgi verdi.

Stres ve depresyon nasıl başlar?

Globalleşen dünyada, eskiye göre uyaran sayısı kat kat daha fazla, insanoğlu bu uyaranlarla baş etmekte zorlanıyor. Stres, kişinin iç dünyasında, yaşantısında bir şeylerin iyi gitmediğine işaret eder. Burada stres diyebilmek için en önemli olay bir çelişki ve hüsran olmasıdır. Akut streste anksiyete ön plandadır, çoğunlukla kontrol edememe hissinden kaynaklanır. Kronik streste ise tükenme ve depresyon sıklıkla karşımıza çıkar.

Çoğunlukla, yaşadığımız stres düzeyi arttıkça, belirtiler de sayı ve şiddet olarak artış gösterecektir. Bu durumda organizma denge durumunu yeniden kurmaya çalışır. Ancak stres etkisi (stresin türü, birey için taşıdığı anlam, stresin yoğunluğu, süresi) organizmanın dayanma gücünün üstünde olduğunda, bozulan dengeyi düzeltmek için organizmanın aldığı önlemler yeterli olamayabilir.

Kişinin strese karşı koyma gücü yeterli olmayabilir, stres hali uzun sürebilir, kişinin direnci herhangi bir nedenle zayıflamış olabilir, dengeyi ayakta tutmakta zorlanma olur ve sonunda hastalık belirtisi ortaya çıkar.

Stres algısı kişinin içinde bulunduğu ruhsal durum, kişilik özellikleri, olayları yorumlama ve algılama biçimi, sosyal yaşam tarzı, ekonomik koşullar gibi pek çok etkenden etkilenir.

Stresle baş etmek için neler yapılmalı?

Zihniyet değişmeli stresle baş etmek için. Bilimsel algı değişmeli önce. Baş etmede duygusal ve dürtüsel değil akılcı olmalı. Nasıl baktığınız, nasıl düşündüğünüz, nasıl yaşadığınız önemli.

Stres, kişide zorlanma yaratan etkenleri, uyaranları ya da stres etkenleriyle ortaya çıkan yanıtı tanımlayan bir kavramdır.

Duygusal stres yaratan etkenler özellikle tehlike algısıyla bağlantılı olarak ortaya çıkan veya kişinin kapasitesini aşan, uyumunu zorlayan durumlar, çatışmalardır.

Strese karşı düşünsel, davranışsal mekanizmalar etkili olmayınca fizyolojik mekanizmalar tepki göstermeye başlar. Stres, hipofiz ve adrenal bezler ve otonom sinir sistemini uyarır.

Heyecanların ve streslerin psikofizyolojisine ilişkin çağdaş araştırmalar heyecansal gerginliğin otonom sinir sistemi ve endokrin bezler üzerindeki etkisini göstermiştir.

Stresin sebep olduğu hastalıklar nelerdir?

Kişide biyolojik, ruhsal ve toplumsal değişiklikler ortaya çıkabilir. Kişilerin stres altında gösterdikleri belirtiler, duygusal, düşünsel, davranışsal ve fiziksel olarak gruplara ayrılabilir. Kişi, stres altındayken bu gruptaki belirtilerden bir kaçını ya da tamamını gösterebilir.

Duygusal bağlamda günlük hayatta daha fazla kaygı, gerginlik, huzursuzluk, korku ve üzüntü; düşünsel boyutta kafa karışıklığı, unutkanlık, dalgınlık, negatif düşünme, başarısızlık değersizlik, odaklanma güçlüğü; davranışsal olarak konuşma güçlükleri, ağlama, sinirlilik, ilgi kaybı, uyumsuzluk, izolasyon, dişleri sıkma; ruhsal olarak: içinde boşluk hissetme, hayatın anlamının kaybolması, diğer insanlara düşmanlık duyma, suçluluk duygusu; biyolojik olarak: bulantı, kusma, diyare ya da kabızlık, sık idrara çıkma, uyku bozuklukları, yorgunluk, kasılma, terleme, baş ağrısı, ağız kuruması, hızlı nefes alma, boyun ve sırt kaslarında kasılma, adet düzensizliği, libido kaybı, çarpıntı, göğüste sıkışma hissi şeklinde karşımıza çıkabilir.

Hipertansiyon, kalp hastalığı, baş ağrısı, gastrit, enfeksiyon hastalıkları, sırt ağrısı hatta kanser ile stres arasındaki ilişki bilimsel olarak defalarca araştırılmıştır. Ayrıca stresin bağışıklık sistemi üzerinde güçlü olumsuz bir etkisi vardır.

Depresyon nasıl ortaya çıkar?

Depresyon ele alındığında, kişinin kendisini, çevresini, geleceğini olumsuz algılaması depresyon gelişiminde esastır. Olumsuz düşünceler, olumsuz duygulara ve uyuma yönelik olmayan davranışlara yol açmaktadır. Kişi, erken deneyimlerin geliştirdiği öğrenmeler üzerine işlevsel olmayan çıkarımlar yapmaktadır. Tetiği çeken uyaran, bu çıkarımları uyarmaktadır. Sonuçta negatif otomatik düşünceler gelişir. Böylece depresif algı ve yaşantı gelişmektedir. Kişi, kendisini çaresiz ve geleceğini olumsuz algılamaktadır. Bu kişiler yargılanmamalı, onları anlamaya çalışmalıyız. Bu kişilere karşı aşırı koruyucu olmaktan kaçınmakta fayda var.

DEPRESYON HASTALARININ ÇOĞU ALEKSİTİMİKTİR

Depresyonla ve stresle gelen hastalıklar gündelik hayatı nasıl etkiler?

Beyni, zihni, egoyu, ilişkileri, verimi, doyumu tüm sosyal yaşamı etkiler.

Depresyon bir beyin hastalığıdır ve sistemik bir hastalıktır. Depresyon sadece zihinde olan bir hastalık değildir; aynı zamanda beyindedir ve bütün bedeni etkiler. Depresyon, bir diyabet, hipertansiyon gibi bütün sistemleri hayatın her alanını etkileyen bir hastalıktır.

Bu insanların çoğu aleksitimiktir. Duygu ifadesi çok önemli. Demokratik ve özgürlükçü aile yapısı duygu ifadesini destekleyen bir ortam sağlar. Duygunun bastırılması doğru değil, öfkenin içe atımı da depresyonu tetikler.

Stifneos, duyguların ifade yetersizliğinin ve iletişimde organ dilinin kullanımının önemine dikkat çekmiştir. İç duyguların algılanması ve iletişimdeki güçlükler (aleksitimi) psikosomatik bozukluklarda belirgindir. Bu kişilerde çatışmalı iç dünya ve duygularını sözelleştirme güçlüğü belirgindir.

Çevreye uyumlu gözükme çabası içinde derinliklerindeki çatışmalı duygulanmaları baskılarlar. Sözelleştirilemeyen duygu ve düşünceler beden dili ile ifade edilmektedir. Gerilime uğramış olan sistem, en yatkın organı seçerek, o organın çalışmasını bozarak boşalım bulmuştur ve artık hasta biçimde bile olsa dengesini yeniden (bu kez başka bir biçimde) kurmuştur. Dolayısıyla, bu kişiler duygulanımların çatışmalarını, psikolojik gereksinimlerini bedensel belirtilerle yaşıyor, ortaya koyuyor ve iletişim biçimi olarak kullanıyor, psikolojik kaygı ve çatışmalarını somatik yolla ifade etmektedirler yani, "organ dili"ni kullanmaktadır. Bu hastalarla uğraşan hekimlerin kendileri aleksitimik olmamalıdır. Bireyim duygularını ifade edebilmesi stres toleransını yükseltir.

Hastalıkların tedavi süreci nasıl olmalı, nelere dikkat edilmeli?

Sağlık, fiziksel ve ruhsal yönleri ile bir bütündür. Normal koşullarda birbiriyle dengeli bir ilişki ve etkileşim içinde bulunan bu üç boyut, dışardan veya içerden gelen uyaranlarla ya da stres halinde, denge durumu sarsılıp, bozulabilir. Bu dengenin bozulması da koşullara bağlı olarak değişik hastalıklara yatkınlığı ve duruma göre de hastalığı meydana getirir.

Depresyon tedavi edilebilir mi?

Depresyon zamanında başvuru ve uygun yöntemler ile rahatlıkla tedavi edilebilir. Depresyon tedavisi bütüncül ve entegratiftir. Hastalık değil, hasta merkezli yaklaşım gereklidir. İnsanlar yaşadıkları depresyon için sebep arar ve çevresel streslere odaklanır. Ancak önce depresyonu tedavi ettirmeliler. Çünkü depresyon devam eder ise işlerini de, sosyal yaşantılarını da toparlayamazlar.

Şöyle düşünelim; kol kırıldı ise önce kırık düzeltilir. Ruh çöktü ise önce ruh düzeltilir. Beyin ve zihni düzeltmeden, sorunları çözmek zor. Majör depresif sendrom tanımlayan hastalarda, hızlı ye yoğun bir tedavi başlanmalıdır. İlk aşamada tanı ye ayırıcı değerlendirmesi tedavi tercihleri açısından en önemlisidir.

Bedensel uyum ye dengesinin sağlanmasıyla, ruhsal uyum ye dengenin sağlanması arasında bir uyum vardır. Bu ilişkiyi kavramak, bilimsel ye humanistik yaklaşım gerektirir. Organik hasar üzerinde odaklanıp, insan deneyiminin psikolojik boyutlarını dikkate almamak hekimlik anlamına uymaz. Öte yandan sadece insancıl yaklaşım, yeterince bilimsel donanımdan yoksunsa etkin ye yararlı olamaz.

Depresyondaki kişilerde ortaya çıkan özellikler nelerdir?

Depresyondaki kişilerde sağlık harcamaları, işten uzaklaşma, ölüm oranları yüksektir ve yaşam kalitesi ileri düzeyde bozulmaktadır.

Hastayla ilişkide hastalığa ilişkin bilgi, alternatiflerin sunulması, limitasyonlar yanında, yapabileceklerinin belirtilmesi önemli. Duygu ifadesi, paylaşım, aktarım, komünikasyon, bilgilendirme, ruhsal tedavi ye destek gereklidir.

Hekim hastayı değerlendirirken sadece fiziksel yakınmalar üzerinde odaklanmamalı, heyecansal, duygusal yaşam ve çevresel etkileşimler bir bütün olarak değerlendirilmelidir.

Bireyin somatik mikrokozmik bütünlüğü ile bireysel, kültürel, çevresel varlığını içeren sosyopsikolojik makrokozmik bir bütünlük arasındaki etkileşim ele alınmalı, hastanın bedensel varlığı yanında duyguları, algıları, gelişimsel süreçleri, kişiliği, yaşam zorlanmaları, değerlendirilmelidir.

Hastanın somatik yakınmalarını mutlaka bedensel hastalık olarak algılanması ve psikiyatri dışı hekimleri ilgilendirdiği duygusal-ruhsal yakınmalarının da ruhsal hastalık anlamına geldiği ve ruh sağlığı uzmanlarının ele alması gerektiği anlayışı beden-ruh düalizmini perçinlemektedir.

Psikomedikal tedavinin unsurları çoğunlukla altta yatan hostilite, depresyon, anksiyeteye ilişkin duyguların ifadelerinin cesaretlendirilmesi zorlayıcı yaşam olaylarına bakış açısının değiştirilmesi, mücadelesi ruhun geliştirilmesi daha başarılı genel yaşam uyumunun sağlanması, yaşam amaç ve uğraşlarının arttırılması varsa ikincil kazançların azaltılması, işlev bozukluğunun ardındaki çatışmaların ve motivasyonların anlaşılmasına yardımcı olunması, yeni sağlıklı baş etme stillerinin geliştirilmesi, hastanın semptomunu doğru algılaması ve uygun adaptasyonun sağlanması esastır.

Depresif insanlar için önerileriniz nelerdir?

Aynı zamanda yinelere değil yenilere yönelmek, olumlulukları arttırmaya çalışmak, yeni olumluluklar yaratmak, sadece yolunda gitmeyen neler varsa onları düzeltmeye çalışmaktansa nelerin yolunda gittiğine de dikkat verip o alanları güçlendirmek önemli.

Bireylere tavsiyem bol bol kitap okuyun, gezin, keşfedin, muhabbet edin, samimi ilişkiler kurun, yürüyün, paylaşın, hobi edinin, kendinizi geliştin, bağımlı olmayın, esnek düşünün. Kendinizi geliştirin.

Merak edin, araştırın, öğrenin, evrensel düşünün, tüketenden öte üreten olun, yaşamınıza anlam ve değer katacak şeylere yönelin. Sevgi ve değer üretin. Kendinizi serbest, özgür ve uygarca ifade edin. İçe atmayın serbest düşünün. Kızıp, küsmeyin, konuşun ve paylaşın. Beden dilini değil, aklınızı ve sözel uygar iletişimi kullanın.

Dünya ile bedensel, zihinsel, sosyal, duygusal, kültürel bağlarınızı arttırın. Hayatla bağlarınız ne kadar kuvvetli olursa, tedavi o kadar olumlu sonuç verir.

Psikiyatrik tedavilerin 3 ayağı akılda tutulmalı: biyolojik (ilaçlar) , psikolojik (zihin değişimi - psikoterapi ile) ve yaşam biçimi.

Bireyler zihinlerini antidepresif yaptıktan sonra yaşantılarını da antidepresif yapmalıdır.

Kaynak: Akşam

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.