Hava Durumu

İnsan ve Allah

Şu var ki Peygamber beşer olarak bize benzese de insanlık ve kemal yönünden örnektir ve önderdir. Hayatı, sözleri, davranışları, öğretisini merkeze alarak anlaşılmadıkça kavranamaz

Haber Giriş Tarihi: 04.06.2017 13:39
Haber Güncellenme Tarihi: 04.06.2017 13:39
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenidonem.com.tr/
İnsan ve Allah

Yavuz Selim YEDEK

Peygamberler, Arapça deyişiyle nebiler ve rasüller nasıl birer insandır? Kuran'ı hatırlatan Peygamberimiz Efendimiz ne diyordu kendisi için "Ene Beşerun Mislukum" yani "Ben de sizin gibi bir beşerim". Beşerlik vasfı bakımından Peygamberler de bizim gibidir. Onların Peygamber oluşlarının manası da burada yatmaktadır. Kuran'da De ki: "Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik. (İsra/ 95)"

Şu var ki Peygamber beşer olarak bize benzese de insanlık ve kemal yönünden örnektir ve önderdir. Hayatı, sözleri, davranışları, öğretisini merkeze alarak anlaşılmadıkça kavranamaz. Çünkü bir insanı anlamak, kasdını, fiillerini ve sözlerini doğru yorumlamak ziyadesiyle zor iken Peygamberin, bizden asırlar önce bir hayat mücadelesi sarf etmiş kutlu bir hayatın anlaşılması ciddi bir iştir. İşte bu yüzdendir ki alimlerimiz, "Fıkıh Usulü" alanını inşa etmişler. "Peygamberin fiillerini, sözlerini ve düşüncelerini insan hayatına nasıl tatbik ederiz?" sorusuna yanıt aramışlardır. Beşer olarak Peygamber ile insan ve kural koyucu olarak Peygamber'i karıştırmak kimi zaman istenmedik sonuçlar doğurabilmiştir. Peygamberlerin öğretisiyle uyuşmayan fakat kendilerini ona dayandırdıklarını söyleyen söylemler ve gruplar her zaman görülmüştür tarihte.

İşte İnsan ve Allah arasındaki irtibat, insanın Allah'a yönelik düşünce ve tutumları tam bu noktada önem kazanır. İnsan, bir başka insanla karşılaştığında Allah'ın potansiyel bir halifesiyle karşılaştığını unutmamalıdır. Peygamberimizin hayatına baktığımızda her fırsatta "kardeşliği, doğruluğu ve iyiliği" emretmesi diğer insanlarla olan ilişkimizde hangi dusturları benimsememiz gerektiğini gösterir. Onun insanlara, hayata ve en genel anlamıyla varlığa yaklaşımını düşünmeden ve benimsemeden İslam'ı derinlemesine ve vukufiyetle anlamak ziyadesiyle zorlaşır. Bakım ne diyor güzel Peygamberimiz:

"Biz Uhud'u severiz, Uhud da bizi sever!" (Buhârî, Cihâd, 71; Müslim, Hacc, 504) Bir toprak parçasını, bir dağı, üzerinde yürüdüğümüz, bize zemin olan bir mekanı sevebilmek ne güzel bir duygudur! Bu hissiyatın temelinde Allah ile ve insan ile barışık olmak sadece kendi varlığına değil, başkasının varlığına saygı duymak ile mekana sevgi vardır. Allah, mekanı, zamanı, yarattığı nimetleri insana tahsis etmişse bu bir sömürü, bir yok ediş veya hor görüşün daha doğrusu bir şımarıklığın zemini değildir. Bilakis, Allah insan bir emanet yüklemiştir. Mükafat, nimet ve külfeti içerisinde barındıran, sorumluluk yükleyen bir emanettir bu. En başta hayat emanetidir. Dağlara ve yeryüzüne teklif edilen fakat yüklenilemeyen emanet, insanın öncelikle yaratıcısına ardından türdaşına ve yaşadığı çevreye muamelesiyle alakalıdır.

Varlığa hınç besleyen sadece kendi menfaat ve hazzını düşünen zihniyetlerin, bütün varlığı kendi kullanım ve sömürüsünün bir nesnesi olarak gördüğü yüzyıllar yaşıyoruz. Belki bütünüyle değil ama kısmen, emperyalist zihniyetlerin öncelikle Allah ile sonrasında ise bütün varlıkla bir hınç ilişkisine girdiğini söyleyebiliriz diye tahmin ediyorum.

Peygamberimizin Uhud dağına sevgisi, sıradan basit bir sevgi değildir. O mekanla kurulan bir gönül bağının, bir vatan bilincinin ifadesidir. Üzerine ayak bastığımız toprağa ve vatana yönelik sevgi, bir aidiyet bilincidir. Uhud dağı, Peygamberimiz için, kötü bir anlam da ifade edebilirdi. Zira, orada Risalet devrinin, en çetin savaşlarından bir tanesi olan Uhud savaşı cereyan etmişti. Bilemiyorum belki Peygamberimiz bu sözü, Uhud savaşından önce söylemiştir. Ancak şu kesin ki Eğer Uhud savaşından önce bu sözü söylemişse Uhud savaşından sonra aksini söylememesi orada kötü bir anı yaşamasına rağmen, Uhud'a yönelik sevgisinden vazgeçmediğini gösterir.

İşte insan ve Allah arasındaki bağ, çevre bilincinin, insan- insan arasındaki ilişkilerin sağlıklı bir temele oturmasının zemini olarak görülmelidir. Allah'a hakiki anlamda inanan bir insan sömürgeci olamaz.

 

 

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.