Her ne kadar 2022’ye girmiş olsak bile 2021’in bazı finansal raporları yeni yeni açıklanıyor. Bunlardan birisi de dün açıklanan Tarımsal Girdi fiyat endeksi verileriydi.
Hemen şunu söyleyeyim bu bahsedeceğim veriler Kasım 2021 dönemini kapsıyor. Yani özellikle akaryakıt, yem ve gübre fiyatlarının zirve yaptığı aralık ayı rakamları ve yılın tamamını kapsayan istatistikler gelecek ay yayınlanacak.
Ama yine de bu rakamlara bakarak aslında bizi yakın gelecekte ne gibi sorunlar beklediğini tartışabiliriz.
Öncelikle rakamlara bakalım;
TÜİK’e göre Tarımsal girdi fiyat endeksi, Kasım 2021'de yıllık bazda yüzde 36,2, aylık bazda yüzde 8,52 artış gösterdi.
Fiyatı en çok artanlara bakacak olursak; Yıllık bazda kullanılan malzemeler yüzde 15,54, Veteriner harcamaları ise 15,88 ile yıllık bazda fiyatı en az artan kalemler oldu.
Gübre ve toprak geliştiriciler yüzde 120,54, çiftlik bina maliyetleri de yüzde 50,51 oranında arttı.
Ayrıca ekim ve kasım ayı arasında dikkat çeken bir veri de makine bakım masrafları oldu. Bu kalem sadece 1 ayda yüzde 11,1 arttı.
***
Tarımsal üretim için kullanılan girdi maliyetlerinde yaşanan artışlar bugün bile devam ediyor. Aralık ayı verilerinin sistemi girilmesi ile birlikte bu rakamlar daha ürkütücü boyutlara çıkacağı gibi özellikle akaryakıt maliyetlerindeki ciddi artışın da yansımaları olacak.
Antik çağdan günümüze uzanan bir deyiş vardır ‘Suyu yöneten dünyayı yönetir’ diye. Bugün geldiğimiz noktada o durum biraz daha değişti. Artık su da tek başına yeterli değil. Su ve ambarı güçlü olan dünyayı yönetecek.
***
Şu an yaşanan önemli bir anlam karmaşası var. Ülkemizde ekonomideki sorunlar ve TL’nin yaşadığı değer kaybıyla birlikte dışarıya bağımlı birçok endüstrinin bulunması işleri içinden çıkılmaz bir hale doğru götürüyor.
Ama bu durumu biraz daha iyi anlamak için biraz daha geniş bir perspektife ihtilacımız var.
Hadi gelin biraz kabuklarımızı ve sınırlarımızı kırıp gördüğümüz açıyı büyütelim.
Dünyanın şu anda en büyük sorunu kalabalıklaşan şehirler ve bu şehirlerin neden olduğu çevre felaketleri. Metrekare başına düşen insan sayısının armasının beraberinde getirdiği su, barınma, gıda ve temiz hava sorunu özellikle kalabalıklaşan şehirlerde mutsuz insanları ve önemli psikolojik travmaları beraberinde getiriyor. Aynı şekilde bir alanda yaşayan insan kümelerinin yoğunluğu arttıkça o alanlar artık insanlığın barınma dışındaki temel ihtiyaçları için kullanılamaz bir hal alıyor. Toprak, hava ve su önlenemez şekilde kirleniyor.
Bu durum bütün dünyada her geçen gün devam ederken tarım yapılabilir arazi giderek küçülüyor. Sadece ülkemizde değil dünyanın bir çok noktasında tarım alanlarını boş bırakan çiftçi sayısı oldukça hızlı bir şekilde artmaya başladı.
Özellikle kalabalık şehirlere sahip ülkeler insan yoğunluğunu azaltmanın çarelerini arıyor. Çünkü insanlara köyden daha cazip gelen şehir merkezlerinde gıda tedariki konusunda sorunlar oluşmaya başladı.
***
Kalabalık şehirler doğayı kirletip, aldığı göç ile bir çok arazinin boş kalmasına neden olurken, global ekonomide yaşanan ekonomik sorunlar ve dolar bazlı enflasyon bir çok mal ve mamulün dolar bazlı olarak fiyatının artmasını sağladı. Bu da bizim gibi kırılgan ekonomilere sahip ülkelerde çok daha fazla hissedildi. İnsanlar yavaş yavaş paranın yenmeyeceğini ve doğadaki kaynakların sınırlı olduğunu fark ettiği için iklim değişikliği ve çevre kirliliği konusunda adımlar atmaya karbon ayak izlerini azaltmaya başladı.
Ayrıca pandemi sebebiyle düşen enerji talebinin birden patlamasıyla yaşanan enerji krizi birçok sanayi kuruluşunu etkilediğinden özellikle tarımda kullanılan fabrikasyon mamullerde artışlar getirdi.
***
Kısaca durumu özetlersek, bütün dünyada çeşitli etmenler yüzünden tarım girdi maliyetleri ve gıda fiyatları artıyor. Ama ülkemizdeki kırılgan ekonomi yüzünden biz bunu çok daha fazla hissediyoruz. Çünkü hem fiyatlar dolar bazında artıyor hem de TL dolar karşısında değer kaybediyor.
Hal böyle olunca ülkemizde üretim yapan insanlar da gözünü yurt dışına çevirip ihracat yapmanın derdine düşüyor.
Dikkat edin ülkede TL değer kaybettikçe ihracat artıyor. Çünkü aynı ürünü iç piyasaya veren zarar ederken ihraç eden kazanıyor.
Bu durum içeride kısıtlı olan üretimin satılmasıyla birlikte iç piyasadaki talebin karşılıksız kalmasına neden oluyor. Arz yetersiz kalınca fiyat artıyor.
Hani ihracat iyi bir şey diye anlatıyorlar ya işte orada şu ayrıntıyı yakalamak lazım, ihtiyacının fazlasını ihraç etmek iyi bir şey!
***
Bütün bu parametreler ülkemizde ihracatçıya kazandırırken, yerli üretici ve vatandaşa ne yazık ki zam olarak yansıyor.
Bir örnekle bitireyim;
Akaryakıta, gübreye, yeme, tarım aletlerinin bakım/yedekparça maliyetlerine zam geldikçe köydeki Hasan Amca çocuğunu, tarımdan para kazanamayacak diye şehre gönderiyor.
O çocuğuna şehirde ev alabilmek adına değerli olduğu için şehre en yakın arazisini satıyor.
Sonra Hasan Amca’nın sattığı buğday ekilebilen araziyi alan kişi oraya bir fabrika kuruyor. Hasan Amca’nın çocuğu o fabrikada çalışıyor.
O fabrika yüzünden çevredeki tarım arazilerinde verim düşüyor. Sonra o arazilerde satılıp şehirdekilerin konaklaması için konut oluyor. Hepsi Hasan Amca’nın sattığı yerin üstündeki fabrikada çalışıyor.
Hasan Amca ve aynı düşünenler çocuğunun yaşama tutunmasını sağladığı için huzurlu bir şekilde bu dünyadan göçüyor.
Sonra aradan biraz zaman geçiyor;
Sonra şehirde yaşayan çocuklar civarda buğday üretecek arazi kalmadığından yan şehirden buğday istiyor ama orası da aynı durumda. Yan şehir yan şehir derken bir yerde bulunuyor. Ama o buğday da herkese yetmez. Bu sefer çok para veren buğdaya sahip oluyor.
Musluktan akan su kalabalıktan kirlendiği için evin altında akan suyu içemiyorsunuz. Dağın zirvesinden borularla su getirip ona para ödüyor.
Bu kaynaklar azaldıkça hep daha çok para ödemek zorunda kaldığından hayat standardı aslında köyün altına düşüyor. Çünkü sadece yeme, içme ve barınma için hayatının en değerli anlarını satıyor.
***
Kısaca, köyden kente önlenemez göç; tarım arazilerinin boş kalmasını, gıda fiyatlarının artmasını, ekilebilir alanların veriminin düşmesine neden oluyor. Üretimin az olduğu tarlalar için arz düştüğünden tarım araçlarının, malzemelerinin, sentetik gübrelerin üretimi kısılıyor. Hal böyle olunca girdi arzı taleple uyuşmuyor. Fiyat artıyor. Fiyat arttıkça yeni Hasan Amca’lar çıkıyor.
Bizim her şeyden önce Hasan Amca’nın çocuğunu köyde tutmamız köylüye tarımla kazanabileceği düşük girdi maliyetlerini sunmamız gerekiyor.
Yoksa su gibi ambar da elimizden gidiyor…