Bugün şehrin gürültüsünden sıkıldığımız anda yapabileceğimiz en güzel aktivitelerden birisi kendimizi deniz kenarına atmak.
Denize karşı çay içmek, balık yemek gibi daha birçok örnekle uzatabilirsiniz bunu.
Peki sahil kenarında bu yıl en çok neyin konuşulduğunu biliyor musunuz?
Ben söyleyeyim deniz kenarındaki bütün esnaf bu yıl müsilaj olmasın diye dua ediyor.
Çünkü deniz kirli olunca kimse denizin kenarında soluklanmak istemiyor.
***
Marmara Denizi herkesin bildiği gibi önemli bir biyoçeşitliliğin merkezi konumundaydı. (dı) diyorum çünkü yapılan araştırmalar Marmara denizinin yavaş yavaş öldüğünü gerçeğini karşımıza çıkardı.
Mesela Marmara Denizi’nde Bilim-2 gemisiyle araştırmalar yürüten ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’nde görevli bilim insanlarının yaptığı son araştırmalardan birisinde 110 farklı istasyonda yapılan ölçümlerde sudaki oksijen seviyesinin 25-30 metreye düştüğünü ortaya koydu.
Bu araştırma 30 metreden daha derinde oksijene bağlı hayat kalmadığı ve bu bölgelerdeki türlerin yok olmaya başladığı düşüncesini ortaya çıkardı.
Yine sene başında düzenlenen Türk Deniz Araştırmaları Vakfı 3. Marmara Denizi Sempozyumunda da bu konuya vurgu yapıldı. ‘Marmara’da biyoçeşitlilik yok oluyor. Önlem almamız gerekli’ denildi.
Ve açıklamaya eklediler “Marmara hasta olursa Ege de Karadeniz de hasta olur” diye.
Sempozyumda Marmara Denizinde koruma alanları yanında balıkçılığın düzenlenmesine ve Marmara Denizi’ni boğan atık sular için arıtma tesislerinin gecikmeden hayata geçirilmesine ihtiyaç bulunduğu söylendi.
***
Yani bugün Marmara Denizinde eskiye göre çok daha az yarına göre çok daha fazla biyoçeşitlilik var. Çünkü durum her geçen gün kötüleşiyor.
Su krizi, iklim, kuraklık derken iç denizimizin her geçen gün yok oluşunu adım adım izlerken önüme bir haber düştü.
Başlığında “Marmara Denizi’nde hayat var” yazıyordu.
Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlatılan ‘Bursa Sualtı Belgeseli’ hazırlanmış ve ‘Ölüyor’ denilen Marmara Denizi’ni mercek altına almıştı.
Yapılan sualtı görüntülemelerinde kadraja takılan en önemli şey saatte 6 litre suyu süzen, nesli tüm dünyada tehlike altında olan ve Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin kırmızı listesindeki pinalar oldu.
Bu nedir derseniz fotoğrafını aşağıya bırakıyorum;
****
Marmara’nın zengin bir biyolojik çeşitliliğe sahip olduğunu biliyorduk. Ama durum konusunda net bilgilere ihtiyaç elbette vardı. Her biri 45 dakikalık 100’den fazla dalışın yapıldığı ve yaklaşık 2 yıl süren bu belgesel aynı zamanda araştırmalar için de önemli bir kaynak olacak.
Denizçayırlarının halen Marmara’da ayakta kalabildiğini görmek çok güzel bir haber.
196 sayfalık bir kitap ve 14 dakikalık bir belgeselin hazırlandığı çalışma ile edinilen görüntüler Marmara Denizi’ndeki yaşamı anlamak açısından kıymetli.
Marmara’da yaşam var ve hiçbir araştırma Marmara’nın öldüğünü söylemedi ama ortadaki raporlara göre önlem alınmazsa ölecek.
İşte bizim bunun farkındalığını yaratmamız lazım.
Belgesel Yapımcısı Tahsin Ceylan da zaten “Marmara Denizi aslında ölmüyor ama böyle bir risk altında. Korumamız lazım. Kaldı ki soluğumuz havanın, oksijenin yüzde 70’i denizden geliyor. Deniz bilincini, deniz kültürünü yaymamız lazım” diye konuştu.
Yani bugün Marmara’da olan hayatın gelecekte de olması için bir garantimiz yok.
***
Bu belgesel ile aslında korumamız gereken bir çok şeyi somut olarak insanların önüne koyma şansı bulundu. Somut deliller ile insanlara bunları anlatabilmek çok daha kolay.
Mesela bu yazıyı okuyan herkes ‘Pina’nın ne olduğunu öğrendi. Ama deniz bilincini yaratma konusunda halen eksiğiz. Mesela Marmara Denizindeki araştırmaları genellikle ODTÜ’den okuyoruz. Oysa şehir olarak Bursa Teknik Üniversitesi’nin Denizcilik fakültesini de destekleyerek geliştirmemiz ve orayı gemi imalatı ve deniz işletmeciliğinin üzerinde araştırma yapacak yeni bölümlerin açılmasını sağlayarak bu araştırmalara dahil etmemiz lazım.
Gerekirse Bursa’da bunun da üzerine gitmemiz lazım.
***
Marmara Denizi gözümüzün önünde yok olurken yapılan araştırmaları koşulsuz desteklememiz ve somut veriler elde edilmesine bütün kurumların destek vermesi gerekir.
Ama bunu sözden uygulamaya geçmeyecek çalıştaylar düzenleyerek değil gerçekten bilime yatırım yaparak gerçekleştirmemiz lazım.
Bugün Marmara Denizi ile ilgili kiminle konuşsak aynı şeyi söylüyor, “Marmara Denizi ölüyor!”
Önlem almamız gerekli.
Büyükşehir’in hazırlattığı belgesel hakkında Başkan Alinur Aktaş’ın “bölgede biyolojik arıtmayı artırmamız lazım” sözü ve ihaleye çıkacak yeni arıtma tesisleri haberi de ayrı ayrı anlamlı.
Marmara Denizine kıyısı olan bütün Belediyelerin birlik içinde ‘particilikten uzak bir biçimde’ ‘çocuklarımız için’ birlikte ve koordineli bir biçimde çalışması artık bir zorunluluk halini aldı.
Dedik ya gidişatı değiştirmezsek; bugün Marmara Denizi’nde eskiye göre çok daha az yarına göre çok daha fazla biyolojik çeşitlilik var.
Marmara ölmedi.
Hala kurtarabiliriz ama bunun için harekete geçmeliyiz…