İnsanların süregelen döngüsünde yaşanan değişim aslında hayata yeni yeni kavramları kattı. Yeni kavramlarla beraber yeni yaşayış biçimleri ve en nihayetinde yeni meslekler oluştu.
Kabile topluluklarından köy hayatına geçiş nasıl demircilik, nalbantlık gibi meslekleri doğurduysa köy hayatından şehir hayatına geçiş de bugün hizmet sektörü denen olgunun karşımıza çıkmasını sağladı.
Bir insanın başka bir insana onun için ürettiği hizmeti belli bir bedel karşılığında sattığı bütün işler bu sektöre dahil edildi.
Sonra, PR, reklam, medya gibi sektörler de genel anlamıyla bu hizmet sektöründe lanse edilmeye başlandı.
Teknik olarak bakınca yerinde bir tutum oldu bu.
****
Bugün bütün medya kuruluşlarının asli amacı ‘bir bilgiyi yaymak.’
Eskiden gündem oluşturmak, saklı kalanı ortaya çıkarmak gibi kavramların peşinden giden, araştıran ‘gazeteciler’ özellikle son yarım asırda önemli bir değişimin içine girdi. İnternetin de halata dahil olması ile son 15 yıl bir çok şeyi değiştirdi.
Mesela ‘araştırmacı’ gazeteci sayısında önemli bir düşüş oldu. Çünkü gündemi belirleyen sosyal medyanın yanı sıra sanal dünyada ‘medya patronu’ olmak çok kolaylaştığı için ekipler küçüldü.
Eskiden sadece adli asayişe 15 kişi bakarken şimdi medyaların toplam ekibi bu sayının altına düştü.
***
Bundan sonra yazacaklarım tamamen içinde bulunduğum sektörün eleştirisi olacak ne yazık ki!
Son dönemlerde ‘medya’ adı altında toplanan gazete, radyo, televizyon, internet sitesi, YouTube kanalı, sosyal medya hesabı gibi mecralarda ‘bilgiyi doğrulatma’ olayı kalmadı.
Çünkü malum baskılar nedeniyle günümüzde negatif haber her zaman pirim yapar oldu.
Bütün bunlardan daha önemlisi ‘meslek etiği’ tıpkı ‘meslek standardı’ gibi sadece lafta kaldı.
Sonra eline her belge alanın onun haberini yaptığı, ilerisini gerisini düşünmediği anlara şahitlik ettik.
Magazin haberinde olması gereken konulara ne yazık ki siyaset sayfalarında yer verdik.
‘Belden aşağı’ haberlerle pirim yapmaya çalışanlar bir yanda onlara destek verenler diğer yanda.
Peki ya sonra?
***
Bir gazeteci olarak bile haberleri doğrulatma konusunda zorluk çekiyoruz. Yapılan yanlış ise de bunu doğrulayıp haber yapan olma kimliğini, ‘o bizden’, ‘bu bizden değil’ tarzına çevirip bir anlamda kendi sektörümüzdeki gazetecileri de ayrıştırır hale geldik.
Bu ayrışmanın vebali okunurluğun azalması ve özel sektörün kaydığı sosyal medyaya iyi adapte olamamak karşımıza çıktı.
En nihayetinde, geride kalan mevcut medyanın yaşaması, toparlanması için destek veren belediye kaynaklarına göz dikildi.
‘Göz dikildi’ diyebiliyorum çünkü; ‘bu bize ilan vermiyorsa kötü haber yapalım’ ya da ‘kötü haber yaparsak paramız kesilir’ algısı damarlara kadar hissedilir oldu.
Peki ya koca koca meslek kuruluşları ile haykırdığımız ‘Özgürlük’ bununla ilgili mi?
***
Bugün bir liste de benden diyerek bütün belediyelerin basın harcamalarını çarşaf çarşaf yayınlayabiliriz mesela.
Peki, bunun kazananı kim olur?
Hatırlayın ‘tasarruf tedbirleri’ kapsamında belediyelere getirilen yasakları ve ondan sonra konuşalım bütün bunları.
***
Bursa’da Osmangazi Belediyesi ve Yıldırım Belediyesine ait ‘basına yapılan ödemeler’ listesi sızdırıldı.
Rakam rakam yayınlayanlar oldu o fotoğrafları.
Bizim gazetemizde de Onuralp Özalp Mudanya’nın verilerine ulaştı ama elinde olmasına rağmen yazmadı rakamları.
Çünkü bu bir serbest piyasa.
Osmangazi ve Yıldırım’dan ödeme alıyor olmak ya da Mudanya’dan almıyor olmak ile yaptığın işin etiğini karıştırmamak gerektiğini savunanlardanım.
Yeri gelir, şeffaflık narası atanların ilk seçildiklerinde belediyenin önüne astığı ‘mali bilançoyu’ artık niye asmadıklarını sorarım, yeri gelir aynı belediyenin yaptığı bir projeyi de desteklerim.
***
Belediyeler birer hizmet kurumu. Beğenin ya da beğenmeyin bu hizmetleri halka anlatmak için kullanabilecekleri bir temsil ve ağırlama bedeli ile tanıtım giderleri için bütçeleri var. Ve bu bütçe tamamen onların tasarrufunda.
Benim tezgahımdaki ürün onlara göre bayat olabilir ya da benim hedef kitlem ile onlarınki tutmuyor olabilir. Birisinin tanımı için uygun görmediği mecram birisi için ‘kısmi’ diğeri için ise ‘asli’ tanıtım alanı olabilir.
O onun bu bunun görüşüne destek vermiyor diye bir şey yok.
Mesela Osmangazi Belediyesi nefes alamayan bir ilçeye nefes aldırmaya çalışırken ona destek vermek aslında o bölgedeki insanların nasıl zahmetlere katlandığını bilmesi için önemli. Ama oluşacak bir ihmalde de yine bizim görevimizi yapacağımız unutulmamalı.
Aynı şey Bursa’daki 18 belediye ve sayısı bile belli olmayan kamu kurumları için de geçerli.
***
İşi, 'Ona para veriyor, bana vermiyor’ düzeyine indirgeyenler için basit bir hesap yapalım eğer mesele buysa. Bursa’daki bütün medya kuruluşları olarak toplanalım, Belediyeler herkese eşit ödeme yapsın. Bu hakkaniyetli olur mu?
Bir ilçe belediyesinin başka bir ilçedeki yerel gazetede tanıtım ilanı yayınlaması ne kadar doğruysa bu da o kadar doğru.
İşini iyi yapanın daha çok kazanacağı, ‘korku’ yerine ‘hakkaniyet’ olacak bir medya sektörünü yeniden yaratabilmek için elimizde güzel bir ‘genç dönüşüm’ şansı var.
Büyüklerim alınmasın ama son yarım asırda bu işe soyunanların büyük çoğunluğu yüzünden bunları konuşuyoruz.
Takım tutar gibi parti tutanlardan, takım tutar gibi belediye tutanlara geldik. Tasarruf ve yetkinin kimde olduğu belli. O tasarrufun hakkaniyetli kullanılması için çalışacakken ‘padişahım çok yaşa’ diyen bir evrime dönmek mi gerçekten istediğimiz.
Biz sektörde bütün bunların kavgasını yapıp ‘pasta yarışına’ girmişken kimse görmüyor mu sanıyoruz?
***
Bu kez toparlamayı da bir hikaye ile yapalım o zaman ve Büyük İskender’in dönemine gidelim;
“Büyük İskender’e hep “Gücünüz, kudretiniz, komutanlığınız, zaferlerinizle siz bir tanrısınız” diyorlarmış.
Büyük İskender bu tarz insanların verdiği gaza hiç gelmezmiş, ama kendilerini oyalasınlar diye sesini çıkarmıyormuş.
Büyük İskender bir savaşta yaralanmış, yarasından kıpkızıl kanlar akıyormuş.
İskender bu kanları çevresindeki kralcılarına göstererek, “Peki buna ne diyeceksiniz, bu kanlar mis gibi insan kanı değil mi?
Nerede kaldı benim tanrılığım?” diyerek unutulmaz bir ders vermiş.