Biliyorsunuz, sokak hayvanları ile ilgili yasal düzenleme yürürlüğe girdi.
Peki ne değişti bu düzenlemeyle?
Artık ‘topla, aşıla, kısırlaştır ve yerine bırak’ metodu, yerini sokaktaki tüm köpeklerin toplanarak, sahiplendirilinceye kadar barınaklarda tutulmasına bıraktı.
2 Ağustos itibariyle uygulamaya girdi bu düzenleme.
Ancak hayvanseverlerin yasa değişikliğine olan tepkileri yer yer devam ediyor.
Her can, her canlı kıymetli…
İnsan olarak tavrımız; yaşam hakkına saygı ve tüm canlıların faydasına hareket etmek olmalıdır.
***
Can dostlar için çalışmalar yapan özel kuruluşlar var biliyorsunuz.
Bunlardan biri Mars Petcare ve onun bünyesindeki Royal Canin.
Hayvanlara daha iyi bir dünya sunabilmek için çalışmalar yaptıklarını belirtiyorlar.
Burada amaç elbette bu firmaların reklamı değil!
Mars Petcare ve Royal Canin yakınlarda; Sokakta yaşayan kedi ve köpeklerin sayısını tespit edebilmek ve sahiplenmenin önündeki engellerin anlaşılmasına katkıda bulunmak maksadıyla, Türkiye’nin de aralarında olduğu 20 ülkede kapsamlı bir araştırma gerçekleştirdi.
Bu araştırmadan elde edilen sonuçları paylaşmak niyetindeyim.
Bu araştırmanın ülkemizle ilgili kısmında;
Kedi ve köpek popülasyonunun yüzde 48’i evsiz.
Sokakta yaşayanlarda sahiplenme oranı, köpeklerde yüzde 15, kedilerde ise yüzde 28…
Kedi sahiplenmek, bakımı, beslemesi belki daha kolay görünüyor ve bu oran o sebeple biraz daha yüksek…
Araştırmada; ankete katılanların yüzde 60’ı sokakta karşılaştıkları bir kedi veya köpek olduğunda gerekli ilgiyi gösterdiklerini belirtiyor.
Ve bu araştırmaya katılanların yarıya yakını koşulları uygun olsa kedi ya da köpek sahiplenebileceklerini söylüyor.
Peki sahiplenmenin önündeki engeller neler?
Öncelikle ev koşullarının hayvan bakımı için elverişsiz olması.
Sonrasında sırayla; Hayvan bakmanın sorumluluğunu yerine getirememe kaygısı, bir seyahat durumunda nereye bırakılacağı endişesi ve tabi bakım maliyetlerinin yüksek oluşu. Ha bir de özellikle köpeklerde davranış kontrolünün nasıl sağlanacağının bilinememesi.
Araştırma; kedi ve köpeklerin evsizliğini sona erdirmek için üç konu başlığında aksiyon alınması gerektiğini belirtiyor:
Kısırlaştırma, sahiplenme ve hayvanların sahipsiz duruma geçmelerinin önüne geçilmesi.
Araştırma kapsamında katılımcılara bir de yakın gelecekte hayvan sahiplenmeyi düşünüp düşünmedikleri sorulmuş ve yaklaşık yüzde 50 sahiplenebileceğini belirtmiş.
Rapor sonuçları değerlendirildiğinde de Türkiye’de hayvan sahiplenmeye olan ilgi raporda yer alan diğer ülkelere göre daha yüksek…
***
Ama…
Aslında sokak hayvanlarını uzaktan seviyoruz.
Yasa değişikliği henüz onaylanmadan öncesinde ‘Yasaya dur de!’ refleksi bunun bir kanıtı.
Ancak iş sahiplenmeye geldiğinde elini taşın altına koyanların sayısı azalıyor.
Araştırmalarda her ne kadar katılımcıların yarıya yakına sahiplenmek istediğini belirtmiş olsa da iş ciddileştiğinde bu oranın düşeceğinden emin olabiliriz.
Çünkü önceliklerimiz arasında değil!
Aynı araştırmanın sonuçlarına göre;
Son 12 ay içerisinde sahipli köpeklerin yüzde 11’i, kedilerin ise yüzde 14’ü kayboldu.
Hayvanların tek başlarına ve çoğu kez “sosyalleşme” amacıyla evden dışarıya bırakıldığını belirten rapor, bu uygulamanın önüne geçilmesinin onların sağlık ve güvenlik ihtiyaçları için kritik önemde olduğunu belirtirken, sahipsiz hayvan sayısının bu nedenle de artmakta olduğunun altını çiziyor.
Mikroçip uygulamasının yaygınlaşması bu nedenle de önem arz ediyor. ‘Gönlüm geçti’ sebebinin başka bahaneler arkasına saklanarak can dostların sokağa bırakılması hangi nedenle olursa olsun doğru değil!
Kedi ve köpek beslemenin, onlarla vakit geçirmenin insan hayatı üzerinde olumlu etkileri oluyor.
Evdeki küçük çocuk gibiler onlar da…
Nasıl bir çocukla vakit geçirmek mutluluk veriyorsa, evcil hayvanlarla geçirilen vakit de insanı rahatlatıyor, stresi azaltarak olumlu düşünceleri artıyor.
Elbette sorumluluğu olacak…
***
Hayvanlar için daha iyi bir dünya oluşturmak zorundayız.
Sahiplenirken ‘ondan vaz geçmeyeceğim’ bilinci ile sahiplenmeliyiz. Ve elbette barınakların sayısını artırmak, barınak koşullarını iyileştirmek zorundayız.
Onlara karşı sorumluyuz.
Daha güzel bir dünyada yaşamayı her canlı gibi hak ediyorlar.