Bugün 208 bin sandıkta 61 milyondan fazla seçmen mahalli idareler genel seçimleri için sandığa gidiyor
Elbette dileğimiz demokratik koşullarda geçen bir seçim olması ve kazananın Türk milleti olması…
Oy kullanacak seçmenin yaklaşık yarısı kadın olmasına rağmen seçtiklerimizin abartısız yüzde doksanı erkeklerden oluşuyor.
Halbuki
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından Atatürk’ün girişimi ile
Türk kadını önce 1930’da belediye seçimlerinde oy kullandı. Sonrasında 1933’de yeni bir düzenleme ile köy ve muhtar heyetini seçti. Ardından da Anayasa’da yapılan değişiklik ile 5 Aralık 1934’de milletvekillerini seçme ve seçilme hakkına sahip oldu.
Seçme ve seçilme hakkı Atatürk’ün, milletin kadın-erkek eşit olduğunu ifade ettiği önemli inkılaplarından biri…
İlk belediye seçimlerinde oy kullanmamızın ardından 94 yıl geçti.
1930’a gelininceye dek kadın; Nüfus sayımına bile dahil edilmeden, mirasta evlat sayılmadan, evlenirken de boşanırken de fikri sorulmadan çok dönemler yaşadı…
O nedenle bugün nüfusun yarısı oluşturan kadınların kendini analiz etmesi için doğru bir gün.
Kadın hareketi 18. yüzyıldan beri bilinen bir durum.
Özgür olabilmek, eşit olabilmek adına kadınlar için hep bir mücadele gerekti.
Batılı dediğimiz, gelişmiş bildiğimiz ülkelerde bile kadına bir verilip bir alınan seçme ve seçilme hakkı, medeni saydığımız bu ülkelerde bizden daha sonra kesinleşti. Hatta dünyanın en medeni ülkesi olarak kabul edilen İsviçre’de bu hakkın kadınlara tam olarak verilmesi için ise 1971’e gelinmesi gerekti.
Hâlbuki biz, 1934’den beri sahip olduğumuz seçme tamam da seçilme hakkımızın ne kadarını kullanabiliyoruz?
Neden kadınlar hala başkan adaylıklarında, aday listelerinde kendine yer bulmakta zorlanıyor?
Özellikle kadın gazeteciler tarafından her seçim öncesinde bu konu dile getiriliyor aslında.
Siyasi partilerin üst yönetimlerinin pek de dikkate almadıkları bir konu olarak kalıyor her zaman.
Gerçek şu ki;
90 yıldır seçiyoruz ama seçilmek için aday gösterilmiyoruz.
Hal böyle olunca yer alamadığımız makamlarda kadın sorunlarının öne çıkması da zor…
Bildiğiniz üzere;
Türkiye’nin ilk ve tek kadın partisi kurulmuştu 1926’da…
Başkanı Nezihe Muhittin şöyle söylemişti:
“Kadınlar kendilerini idrak ettikleri gün, geleceklerini ve kaderlerini tayin edecek olanları bizzat seçmeyi, devamında da sorunların savunmasında bizzat temsil edilmeyi, yani seçilmeyi hak bilecekler…”
Bugün bile bu sözler bir hayli manidar.
Demek ki kadınlar olarak kendimizi tam idrak edemiyor, bizzat temsil edilmeyi sağlayamıyoruz.
Özetle;
Kadın siyasi hayatta ‘çeşit olsun’ mantığından çıkıp, ilk sıralarda erkeklerle birlikte yer aldığında ‘seçme ve seçilme hakkı’ tam anlamıyla tamamlanmış olacak.