Avrupa’da en çok gökdelene sahip ülkenin Türkiye olduğunu biliyor muydunuz?
Yüksek Binalar ve Kentsel Habitat Konseyi’nin verilerine göre;
Türkiye Avrupa’da yüksekliği 150 metreden fazla olan en fazla gökdelene sahip olurken, İstanbul ise Avrupa’da en fazla gökdelene sahip şehir.
Bu verilere göre ülkemizde, 150 metreden fazla 67 gökdelen bulunuyor.
Gökdelenler görüntüyü bozmanın dışında, deprem bölgesinde olmamız sebebiyle hep tartışma konusu olmuştur.
***
Konuyla alakalı İnşaat Müteahhitleri Sanayici ve İş İnsanları Derneği (İMSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Andıç;
“Yüksek bina yapmak yanlış bir şey değildir. Dünyanın neresine giderseniz gidin, belli bölgelerde yüksek binalar topluluğu vardır ve sonra şehir yayılır. Yani siz en kötü arazi yapısında bile en yüksek binayı yapabilirsiniz. Teknoloji, bilim, meslek dalı bunu yapabilecek her türlü bilgiye beceriye sahip. Son dönemde şehrimizde 5 katın üstünde olmamalı gibi bir algı var. Bunu doğru bulmuyorum. Bu bir planlamadır. Siz bir bölgede ne kadarlık bir nüfusu yaşatacaksanız ona göre planlama yaparsınız. Yüksek de olabilir. Niye korkuyoruz ki? Nüfus yapısına göre planlanıp yapılabilir. Depreme göre de yapılabilir. Sıkıntı yok” diyor.
***
Evet, yüksek bina tehlike arz eder gibi bir algı var. Ne kadar depreme uygun teknolojiyle alt yapısı oluşturulsa da insanın kendini güvende hissetmeme durumu söz konusu olabiliyor.
Bu binalar deprem tehlikesi dışında, görüntü kirliliği oluşturuyor. Tabi bu göreceli bir durum. Şehrin ortasında yeşillik alanlar yerine yüksek binalar görmek tercih sebebi olabilir. Gökdelene karşı olmakla ilgili bir durum değil aslında benim bahsettiğim.
Asıl mesele şu ki…
Her ne kadar yeşil kavramı Bursa ile özdeşleşmiş olsa da sürekli dile getirdiğimiz gibi betonlaşan bir kent duruyor karşımızda.
Nüfus artışı ve sanayisiyle büyüyen bir şehir Bursa. Türkiye’nin en kirli havasına sahip iller listesinde ilk sıralarda. Bu hızlı büyüme, çarpık kentleşmeye ve doğanın katline neden oldu, oluyor da.
Yani yeşiliyle bilinen şehir her geçen gün bu özelliğini yitiriyor. Kentin yeşil vasfını kaybetmesi yeni bir şey değil. Geçmişte de ciddi hatalar yapılmış bununla ilgili.
***
Yeni yerleşim bölgelerine baktığımızda nispeten daha planlı olduğunu ve parkları, bahçeleri bulunduğunu ifade eden İMSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Andıç:
“Bu saatten sonra kentsel dönüşümle ufak dokunuşlarla yeşil alanlar oluşturulabilir. Daha büyük ölçekte mahalle, bölge, ada bazında kentsel dönüşümler yapılabilir. Orada da belki mevcudu bir yere toplayıp birkaç kat yükseltmek suretiyle, etrafı boşaltılıp yeşil alanlar oluşturulabilir. Ama bunu engelleyen başka şeyler de var. Otopark yönetmeliği değişti. İnşaat yapıldığında bazen arsanın tamamı yer altında otopark oluyor. Böyle olunca da sert zeminler yapılıyor ve toprağı kaybediyoruz. Sonradan belki üstünde peyzaj alanları yapılıyor ama toprağa dikilmiş bir ağaç gibi olmuyor. Ağaçları da yok ediyoruz. İşte kentsel dönüşümde iyi bir düzenleme yapılırsa buna olanak sağlanabilir. Ayrıca yeni bölgelerde yeni planlar yapıldığında da meydanlar, parklar, bahçeler muhakkak oluşmalı. O da şehir plancılarının ve kamunun işi” şeklinde açıklıyor mevcut durumu.
***
Bursa’da özellikle nerede kentsel dönüşüm yapmak lazım diye konuştuğumuzda, ‘şehir merkezinde ve çöküntü bölgelerinde’ cevabını alıyorum. Çünkü sıkışık bölgelerde yapmak pek mümkün görünmüyor.
Bununla ilgili belki de farklı önlemler almak lazım. Devletin kentsel dönüşüm noktasında muhakkak kaynak ayırıp kuralı kaideyi koyması lazım.
Kentsel dönüşümün yapılacağı 30 yıllık depreme karşı riskli bir yapının üstüne vatandaş para vermek durumunda kalabiliyor.
Peki devlet bu noktada ne yapabilir diye sorduğumdaysa:
“Bunun için de devlet düşük faizli krediler, uzun vadeli krediler verebilir. Bir takım destek ve teşviklerle bunun önünü açabilir. Vatandaş eski evinin üzerine para vererek yenilediğinde aslında zararlı da olmaz. Bugün yüz birime sahipse evi kentsel dönüşümle yenilendiğinde zaten 150-200 birime çıkıyor değeri” diyor Andıç.