Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin Tayyare Kültür Merkezi’nde düzenlediği ‘Editörlük ve Yazarlık Akademisi’ afişini gördüğümde heyecanlanmıştım.
Genelde bu tarz etkinlikleri Nilüfer Belediyesi çerçevesinde görmeye alışık olduğumdan açıkçası hem şaşırdım hem sevindim.
Ali Ayçil’in yönetiminde; Türkiye’nin önde gelen şair, yazar ve editörlerinin katılım sağladığı ücretsiz bir program. Hatta devamlılık gösterenlere“Katılım Belgesi” verilecek.
Yeni haberdar olanlar için henüz geç değil. 12 Şubat tarihinde başlayan program 4 Haziran’a kadar devam edecek.
***
Ben de yapılan bir söyleşiye katılma imkanı buldum. Aslında bu fırsatı yaratmama sebep olan, program konuğuydu.
Konuğa geçmeden önce şunu ifade etmem gerekir ki, katılım sayısı beklentimin çok altındaydı. Bunun birçok sebebi var elbette. Mesela cumartesi günü saat: 16.00’da gerçekleşiyor olması. Cumartesi günü de çalışan insanlar var.
Bu tarz programların ne kadar duyurulduğu da önemli bir detay!
Bir diğer sebep, edebiyata olan ilginin yetersiz olması. ‘Editörlük ve yazarlık’ ile ilgili bir afiş gördüğünüzde, alanınız değilse ilgilenmezsiniz. Sadece okur olarak bile size çok şey katacak eğitimler bunlar. Yazarlık atölyeleri için de geçerli bu. İyi bir yazar olmanın önceliği nasıl iyi bir okur olmaksa; iyi bir okur olabilmek için de bu tarz atölyelerde yazının inceliklerini ve arka planını kavramak oldukça önemli.
***
Katıldığım programın konuğu edebiyat dünyasının önemli isimlerinden; çevirmen, editör, yazar Selahattin Özpalabıyıklar idi.
Dergi veya kitaplarda onun adına rastlamak, bir kalite göstergesi demek yanlış olmaz sanırım. Şu zamana kadar karşılaştığım en özel insanlardan. Bir devri, bir dünyayı taşıyor heybesinde. O konuşsun, siz dinleyin. Ayrıca çok da mütevazı ve her sorunuzu tereddütsüz cevaplayabilir.
Yazın hayatına, Evet Gazetesinde muhabir ve redaktör olarak başlamış. Günlük çapraz bulmaca hazırlıyormuş. Eskiden evlerimizde bulunan kırmızı siyah ansiklopedileri hatırlarsınız. Bilgilik Webster ve Temel Britannica ansiklopedilerinde yazar, çevirmen, redaktörlük yaparak başlamış bu işe. Aslında onu en iyi tanımlayacak yazı; yazın dünyasında bir ömür geçirdikten sonra yazdığı ‘Göndermeler’ kitabında Cem İleri’nin hazırladığı arka kapak yazısı:
“Şef editör, editörlerin editörü (yazarların yazarından mülhem) anlamlı tashih ustası, “Marazi Yazarlar Birliği” onursal başkanı, sözcüklerarası seyahat rehberi, çağrışım otomatı, üst-metin, üst-üst-metin, yan-metin yazarı, Oulipoyunbaz, “GizYazİş” (Gizil Yayın İşliği) genel sekreteri, kapanmayan parantezler açıcısı, kendi sözünü kesen adam, çevirmen, düzeltmen, redaktör, son okur, ön okur, ideal okur, saf okur, bayağı saf okur; anagramcı, pastişçi, parodici, pastiş-parodici, başarısız intihal teşebbüsçüsü, aşırıyorumcu, “aşırıyorum”-cu, arka kapak mütehassisi (böyle!), paralipomenon üreticisi, optik okuyucu, yaratıcı üşengeçlik atölyesi sahibi, bibliyofil, “Haz.”duyucu, ansiklopedist, fihrist, takdir, takriz, takdim tehir uzmanı, göndermelerin, dipnotların, önnotların, sonnotların, yannotların, içnotların, ek-notların, sapmaların, metindışının, konu dışına çıkışların efendisi…”
***
Normalde dünya genelinde, kitaplarda editörün ismi pek geçmez. ‘Edit by’ yazar ve burada ifade edilen yapımcıdır. Fakat ülkemizde, kitapların künyesinde editör isminin geçmesinde Özpalabıyıkların da katkısı büyük.
Konu, buradaki satırlara sığamayacak kadar hacimli. Kısaca değinmek düşüyor bana da…
Söyleşide, Özpalabıyıklar’ın söylediği şu cümle dikkatimi çekmişti:
“Kendisine yazar olarak güvenen, virgülüne dahi dokunulmasına izin verir.”
Çünkü yazarın, yazarlık kalitesiyle ilgisi olmayan hataların herkeste olabileceğinden bahseder. Kalitenin yazım hataları ile ölçülmediği gerçeğini anlıyoruz. Yazar kurguya, karakterlere, akışa öylesine dalmıştır ki, metnin içinde kaybolmuştur. Dolayısıyla yapılan hatalardan mana çıkarmaya gerek yoktur. Bu durum aslında yazarın eleştiriye ve önerilere karşı duruşunu da gösterir bize.
Yazarın veya çevirmenin ‘tik hataları’ olabileceğinden bahseder. Örneğin; bir kelimeyi yanlış anlamda kullanmak gibi... Editörün bunu fark edebiliyor olması gerekir ki tüm metni ona göre düzenleyebilsin. Hatta “Editörün kadın gözüyle bakması gerekir. Çünkü potlar vardır ve potları kadınlar fark eder” der Özpalabıyıklar. Editör çalışması her ne kadar süreli olsa da metin, aslında bir sonsuzluğun içinde yuvarlanıp gider. Kitaplar, her okunduğunda yeniden yazıldığı söylenir. Sürekli şekil değiştirilebilecek bir yapıdadır. Kişinin duygu durumu da etkilidir. Bugün okuduğu metne, yarın okuduğunda başka gözle bakabilir. Çünkü ruh hali değiştikçe bakışı da değişebilir.
***
Büyükşehir Belediyesine, düzenlemiş olduğu bu akademi için ayrıca teşekkür ederim.
Yazımı, Özpalabıyıklar’ın söyleşide sarf ettiği bir sözüyle noktalamak istiyorum:
“Yazar, editör ve çevirmen için çöp bilgi yoktur. Ama okur için vardır. Çünkü okur profesyonel değildir.”