Seçimler yaklaştıkça, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıların seçimlerde ne kadar etkili olacağı merak uyandırıyor.
Ancak konuyla ilgili yorum yapabilmek için öncelikle seçmenlerin oy kullanırken göz önünde bulundurdukları önceliklere; neye göre, nasıl karar verdiklerine bakmak gerekiyor.
Seçmenlerin büyük bir kısmının, adayların özelliklerini ve temsil ettikleri siyasi partileri dikkate aldığını söylemek yanlış olmaz.
Her seçmenin aklında ideal bir aday vardır. Bazen bu ideal aday ile mevcut adaylar arasında bağ kurmak zorlaşabilir. Şöyle ki, kafamızdaki ideal adayın birebir yansımasını görmek mümkün olmasa da, ona en yakın olanı tercih edilir.
***
Tabi oy verirken hem sosyolojik hem de psikolojik etkiler söz konusudur. Öncelikli olarak seçmen kendini güvende hissetmek ister. Liderin ne kadar inandırıcı, ne kadar itibarlı olduğu önemlidir. Dolayısıyla kişi güvenmediği adaya oy vermez.
Ayrıca aile ve çevresel faktörler de etkili. Kişi sağcıysa sağ bir partiye, milliyetçiyse milliyetçi bir partiye, solcuysa sol bir partiye oy veriyor. Seçim dönemindeki kampanyalar ya da vaatler bazen seçmenler için pek anlam ifade etmiyor. İnsanlar bir partiyle özdeşleştiğinde, yani takım tutar gibi parti tuttuğu zaman söz konusu olan duygusal bağ objektif yaklaşımı engelliyor.
***
Türkiye’de yapılan pek çok araştırmada seçmenlerin çoğunluğu ya ideolojik olarak ya da lidere göre seçim yapıyor.
Lidere göre oy veren seçmenler ise liderin kimliğine veriyor. Adayın hal ve hareketleri, karizması vs seçmenlerin oy tercihini belirliyor. Adayın dürüstlüğü, yapılan yanlışlara karşı hassasiyeti, çalışkanlığı, adalet duygusu, empati yeteneği, tutarlılığı ön plana çıkıyor.
Peki, vaatlerin bu noktada önemi nedir diye sorduğumuzda…
Vaatler gerçekten etkili mi yoksa liderlerin geçmiş tecrübeleri mi daha ağır basıyor? Yukarıda bahsettiğim gibi duygusal yaklaşımlar söz konusu ise bunun da pek önemi kalmıyor. Lakin, objektif bir şekilde yaklaşanlar için geçmişte yapılanlar daha etkili demek mümkün.
***
Liderin kişiliği ve ideolojileri bir kenara koyacak olursak…
Ülkenin ekonomik şartlarına göre oy veren kesim de yoğunlukta olacaktır. Özellikle şu anki vaziyete bakarak kişi, ‘kim bana daha iyi bir gelecek sunuyor, kim ekonomik anlamda benim ihtiyaçlarıma daha iyi çözüm sunacak, güvenliğimi hangisi koruyacak?’ gibi sorular soracaktır.
Öte yandan…
Seçmenlerin bir bölümü adayın yaptığı siyasal kampanya faaliyetlerini, başka bir kısmı adayın seçimi kazanma ihtimalini, ufak bir kesimi de medyanın etkisiyle karar verebiliyor. Hatta sırf karşıt görüşte olduğu için rakip adaya bile oy verebiliyor insanlar.
Ayrıca kırsalda yaşayan insanlarla şehirdeki insanların değişime bakış açısı da önemli. ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ mantığıyla mı hareket ediliyor yoksa gerçek bir değişimi arzulayanlar, kabullenmeye hazır bir şekilde mi tercih yapıyor?
Ve tabi ki kadın, erkek ve genç olarak da seçmenlerin yaklaşımını ayırmak mümkün.
Kararsız ve oy kullanmayacağını ifade eden ufak bir kitleyi de unutmamak gerek.
Genç demişken…
Gençlerin yaklaşımı nasıl?
Genellikle 2000 yılı ve sonrasında doğanları ifade etmek üzere kullanılan 'Z Kuşağı’nın 2023'te genel nüfus içindeki oranı da yüzde 12 olacak.
Yani;
2023’te toplamda 62 milyon 411 bin 753 seçmen oy kullanacak. Z kuşağının nüfusu 38 milyon 132 bin 848. Bu kuşakta 5 milyon 940 bin 916 seçmen var.
Seçimlerde ilk kez oy kullanacak gençlerin belki de geçmişten gelen, yetişkin kesimde yerleşmiş ideolojik, etnik ve siyasal anlayışlardan bağımsız olmaları olası.
Şimdiki şartlara göre objektif bir anlayışla yaklaşabilirler.
***
Zaten Z kuşağı dediğimiz kesim, ebeveynlerinden bağımsız olarak oy verme eğiliminde ki olması gereken de bu değil mi? Sadece z kuşağı için geçerli olmamalı bu durum. Bir ailede veya eşler arasında fikir ayrılıkları olabilir. Oldukça doğal bir durum. Fakat eşine ya da çocuğuna kendi tercihini dikte etmeye çalışan aile bireyleri olduğunu da biliyoruz.
Şöyle bir ayrıntı var:
Son dönemlerde yapılan araştırmalara göre z kuşağında öne çıkan özellik; kendilerini tek tip bir ideolojiye ya da partiye yakın hissetmiyor olmaları.
Kendilerini muhafazakar, milliyetçi ya da Atatürkçü gibi kategorilerle tanımlamıyorlar. Olaya bu açıdan baktığımızda ancak kendilerine en yakın (yakınlık derecesi tartışılır) hissettikleri partiyi değerlendirecek veyahut kararsızlar grubuna dahil olup oy vermeyi reddedecekler.
Sonuçları zamanı geldiğinde hep birlikte göreceğiz…