Dünyada bölgesel savaşların yoğunlaşması, bu bölgesel savaşların tezahürü ise bir dünya savaşını insanlığa yaşattıracak mı diye endişe duyulmasını artırmaktadır. Özellikle Doğu Avrupa’da yaşanmakta olan Rusya-Ukrayna sıcak çatışması bunun belirgin olanıdır. Bu savaşın bahanesiyle birlikte ki, daha önce Rusya’nın Kırım işgali ve Gürcistan ile yaşananlar -Güney Osetya ve Abhazya- dikkate alındığında ABD’nin bir bahane ve NATO’nun kılıfına uydurmak adına birçok defalar Karadeniz’e girmek istediğini, bunu ısrarlar ile sürdürdüğünü görmek mümkündür. NATO’nun bizzat ABD demek olduğunu birçok yazılarımda ve platformlarda söyleyen biriyim. Hal böyleyken ABD’nin NATO üzerinden Karadeniz’e girmek istemesinin amacının birçok nedenleri vardır, var olacaktır.
Soğuk Savaş Döneminde ‘Batı’ bloğunun güvenlik ve savunma konseptinin NATO tarafından işlev gördüğünü ve bunun neticesinde bir uluslararası askeri örgüt olarak tezahür bulduğudur. Böylelikle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) uydu devletleri olan yani komünizm ile yönetilen Doğu Avrupa’da Bulgaristan ve Romanya’nın Karadeniz ile bağlantıları onları önemli kıldığı kadar, asıl olarak NATO’nun Sovyetler Birliğiyle ilişkilerinde de önem arz etmiştir. Keza, NATO ile ABD’nin Soğuk Savaş Döneminde bile, Karadeniz’de bulunmak istediğini bilmekle beraber, bu Türkiye Cumhuriyeti’ni fazlasıyla ilgilendiren bir konu olduğudur, ‘’Uluslararası Boğazlar Antlaşması’’ yani ‘Montrö’ ile buranın -Karadeniz- belli kurallar çerçevesinde kullanılabilmesidir. NATO’nun Rusya’yı ‘çevreleme’ politikasında Karadeniz’in stratejik ve jeopolitik önemi ortaya çıkmaktadır. Zira NATO’nun zamanla eski Sovyetler Birliği’nin uydusu olan ülkeleri örgüt içerisinde üye olarak kabul etmesi Karadeniz üzerine var olan politikalarını gözetmektendir.
Bulgaristan ve Romanya’nın NATO üyesi olmasıyla beraber, NATO’nun Karadeniz inisiyatifi konusunda güçlendiğini ve bunun üye ülkelerle kıyıdaş bir uluslararası askeri örgüt olarak da ortak olduğunu söylemiş olursak yanılmayız. Hakeza, Bulgaristan’da hali hazırda beş bine yakın ABD askeri bulunmaktadır. Bundan her ne kadar mevcut Bulgar yönetimi ve milleti rahatsızlık duyarsa bile, yapabilecekleri sınırlıdır. Romanya’ya gelince, zaten burası son yıllarda başlı başına ABD’nin silah, mühimmat ve birçok veçheleriyle lojistik üssü ve deposuna dönüşmüştür. Romanya’daki NATO ve ABD askeri varlığının artışı detaylı irdelendiğinde Karadeniz üzerine tasavvur edilen politikaların ‘küresel batı’ tarafından temellerinin bilinçli ve projelerle atıldığıdır. Geride bıraktığımız günlerde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) general ve amiral terfileri Yüksek Askeri Şura’da (YAŞ) gerçekleşti. Bu kararlar neticesinde şahsım kadar ülkemiz, milletimiz ve “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’’ adına sevindiğim mevcut Deniz Kuvvetleri Komutanımız Oramiral Ercüment Tatlıoğlu’nun görev süresinin uzatılmasıdır. Ne demişti hatırlayalım tekrardan, Sayın Tatlıoğlu: “Karadeniz’de biz bütün güvenliği sağladık. Biz Türkiye olarak Karadeniz’de bütün güvenliği sağlarız. Karadeniz’i bir Ortadoğu’ya çevirmesinler. Dolayısıyla Karadeniz’e herhangi bir ülkenin veya NATO’nun girmesini istemiyoruz.” Bu bağlamda, Türkiye’nin donanma ve deniz kökenli en üst düzey yetkilisi tarafından geçen yıl kullanılan bu sözler ‘laf’ olsun diye söylenmemiştir. Karadeniz’in ve jeopolitiğinin nasıl jeostratejik olduğunu ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak, Rusya’nın geçmişte Kırım işgali ve sonrasında süregelen Karadeniz’deki gelişmeler, NATO’nun Avrupa’nın en büyük üssünü Romanya’ya taşıması ve bunun Karadeniz kıyısında inşa süreci bittikten sonra Almanya’daki NATO üssünü ikinci sıralamaya koyacak olması, ayrıca ABD’nin ısrarla Gürcistan ile Karadeniz’de büyük boyutlu askeri tatbikat gerçekleştirmek istemesi ‘’Karadeniz Jeopolitiğinin’’ nasıl birçok cendereden geçtiğini göstermektedir. NATO’nun ve ABD’nin tahakküm etmeye çalıştığı Karadeniz’de, var olan Rusya-Ukrayna savaşının sıcak çatışma seviyesini de artırmaktadır. Hakeza, Karadeniz bu kadar uluslararası ve bölgesel aktörleri kaldırabilecek potansiyele sahip değildir. Zira bir iç deniz özelliği kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin Karadeniz üzerindeki uluslararası hakları ve gözetimleri dikkate alınmalıdır. Olurda dikkate alınmasa Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en önemli stratejik kurumları gerekeni yaparlar. NATO ve ABD, hatta Rusya bilmelidirler ki, Karadeniz onların istedikleri gibi siyaset yapacakları bir ‘göl’ değildir. ‘’TÜRKİYE Karadeniz’dir, KARADENİZ Türkiye’nin ve TÜRKİYE için vazgeçilmezdir!’’