Türk Dış Politikası, ülkemizin -cumhuriyet döneminden- kuruluşundan günümüze her zaman ‘’Yurtta sulh, cihanda sulh’’ şiarıyla yürütülmüş ve gözetilmiştir. Yüz yıllık bir ‘devlet’ olarak Türkiye Cumhuriyeti, yaşadığı jeopolitikten dolayı Orta Doğu ülkeleriyle daha çok içli-dışlı olmak zorunda kalmıştır. Bundan dolayıdır ki, en çok ihtilaflı ve sorunlu dönemlerde buradaki mevcut ülkelerle yaşanmıştır. Bunlar genellikle Irak ve Suriye olmuştur, zira iki ülke ile olan sınırlarımız -özellikle en uzun sınır olan Suriye- neticesindedir. Ülkemiz ve insanımız, dünyada terörizmden en çok kayıplar ve bedeller ödemiş olanıdır. Ve maalesef daha terörizmle ve tüm destekleyenleriyle ‘devletimizin’ mücadelesi sürmektedir.
Türkiye’nin Suriye ile siyasi ilişkileri bozulma anlamında Hafız Esad’ın dönemine tekabül etmiştir. Hafız Esad sağlam bir Baas Partiliydi -yani Arap milliyetçiliğini savunan özellikle Osmanlı (Türkleri) devletini düşman gören- göreve genel başkan olarak gelmiştir. Komşu ülkelerle sorunlar yaşamış bir liderdir. Türkiye’ye karşı uzun yıllar terörizmi desteklemiş Suriye, bununla yetinmeyip bölücü terör örgütü liderini Suriye’de beslemiştir ve terör kampları kurmalarına, eğitim ve lojistik desteği almalarını sağlamıştır. T.C Milli Güvenlik Kurulu ortak ve net bir kararla bölücü terör örgütü liderinin Suriye’den çıkmasını istedi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkemizin milli birlik ve bütünlüğünü tehdit eden kim olursa olsun, her zaman olduğu gibi kararlı ve gerekirse Suriye’ye özel bir kara harekâtı gerçekleştirecekti. Nitekim bilen bilir, Türkiye ile Suriye arasında had safhada ki, gerilimin üst noktası 1998’de olmuştur. Terör örgütü liderinin Suriye’de olmasından kaynaklı olarak, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne tehdit oluşturdu. Ve böylelikle dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş’in Hafız Esad ve yönetimine, ayrıca Suriye istihbarat teşkilatı El-Muhaberat’ın üst yetkililerine söylediği sözler tarihe geçecekti: ‘’Suriye’ye karşı sabrımız kalmadı. Türkiye beklediği karşılığı almazsa, her türlü tedbiri almaya hak kazanacaktır.’’
Türkiye ile Suriye arasında geçmişten gelen bir perspektifle terörizm konusuna değindikten sonra, günümüze geldiğimizde ise Türkiye’den öte, Suriye’nin terör ile beslenen yapısı gün geldi kendi vatan topraklarında yaşandı, yaşanmakla birlikte onları vurdu. Ve şu anda, Suriye’nin bir kısmı yani üçte biri (3/1) kuzeyinde terörizm oraları parselleyerek var olan yapılanmasını kurmakta ve bunu da ABD’nin en stratejik kurumu Pentagon desteklemektedir. Türkiye’nin Suriye ile normalleşmesi kadar olağan bir şey yoktur. Ancak, bir gerçeklik var ise bunun parametrelerine dikkat etmek gerekir. Türkiye ile Suriye arasında öncelikli olarak, istihbarat düzeyinde görüşmelerin gerçekleşecek olmasıyla, ilerlemenin sağlamlığı açısından da önem arz etmektedir. İki ülkenin üst düzey istihbarat yetkililerinin (yardımcılarının) yapacakları çalışmalar iki ülke liderinin de ileride buluşarak Suriye’nin kuzeyindeki terörizm yapılanmasını da temizlemek ve bertaraf edecek olmasını sağlayacaktır.
Sonuç olarak, Suriye iç savaşı 2011’de başladı ve günümüze kadar Suriye üç parçalı veyahut çok parçalı bir yapıya büründü. Bunu en çok İsrail’in istediği şüphe götürmez, zira Orta Doğu’da ne kadar istikrarsız ve terörizm ile parçalanan devlet var ise orada İsrail vardır. Türkiye-Suriye arasındaki sorunların giderilmesini en çok istemeyen İsrail’in kendisi kadar, onun ağababası ABD ve Avrupalı devletlerdir. Neticede, yüzyıllardır Türkiye ile Suriye iki komşu halk olarak yaşadı ve yaşamaya devam edecektir. Velakin burada gerek Şam yönetiminin güvenilir olması gerekse terörizm konusunda da samimi olmak zorundadır. Keza, gün gelir Rusya’nın desteği ile ayakta kalan Şam rejimi var olan toprakları da kaybetmekle yüz yüze kalabilir. Nihayetinde Orta Doğu’nun barış ve refahı için tüm bölge ülkelerinin -Irak’ta olduğu gibi geçen günlerde- Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ve milletine güvenerek, tarihten bu yana birlikte ve beraber yaşamayı bellemesi gerekir. Zira, buradaki -Orta Doğu- bölge ülkelerinin başka yerlere taşınması olmayacağına göre, terörizmle mücadeleyi topyekûn yapmak gerekir ve devletlerin stratejik kurumlarının (istihbarat) eş güdümlü toplantılarıyla.