Hava Durumu

15 Temmuz'un hatırlattıkları

Yazının Giriş Tarihi: 16.07.2019 06:07
Yazının Güncellenme Tarihi: 16.07.2019 06:07

Dün 15 Temmuz'du. Ekim 2016'da "Şehitleri Anma Demokrasi ve Milli Birlik Günü" ilan edildi... Tüm ülkede olduğu gibi Bursa'da da anma etkinlikleri düzenlendi...

Türkiye 15 Temmuz 2016'da uçurumun eşiğinden döndü... İlk andan itibaren 15 Temmuz darbe girişiminin gerçekten de bir darbe girişimi olduğunu düşünenlerdenim.

15 Temmuz darbe teşebbüsünden birkaç ay önce kumpas davaları nedeniyle Silivri Cezaevi'ne uzun yıllar yatan emekli albay Mustafa Önsel'in yazmış olduğu "Ağacın Kurdu / TSK'da Şakirtlerin İşgali mi? / Fethullah'ın Askerleri" adlı kitabı okumuştum... O kitapta Önsel, TSK'da FETÖ örgütlenmesini anlatırken darbe yapabilecekleri konusunda uyarıda da bulunuyordu.

Bu yüzden de televizyon ekranlarına şimdiki 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ne gelen tankların görüntüsü düştüğünde, darbe teşebbüsü ilk telaffuz edildiğinde FETÖ'cülerin harekete geçtiğini anlayabilmiştim.  

Keza, 2002 yılında hâlâ faili meçhul olan hain bir suikasta kurban giden Necip Hablemitoğlu'nun da ölümünden sonra yayımlanan Köstebek adlı kitabını da okumuştum. Hablemitoğlu kitabın önsözünde şunları yazmıştı:

"İşte "Köstebek" adlı bu çalışma, içinde bulunduğumuz kapkara dönemde, devletimizin altının nasıl oyulduğunun, nasıl zaafa düşürüldüğünün binlerce örneğinden sadece birine ışık tutuyor: Türk Devleti'nin istihbarat birimlerine sızmış, kadrolaşmış Fethullahçıları!..

Şeyhleri ABD'de yaşayan, ancak kendi ülkesinde Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanan; CIA, MI6 ve BND gibi yabancı ülke istihbarat örgütlerine taşeronluk yapan bir cemaate mensup müritlerin, asli görevi kendileri ile mücadele etmek olan istihbarat birimlerinde kadrolaşabileceğini, devletin gücünü, devleti savunanlara karşı kullanabilecek düzeye gelebileceklerini kim tahmin edebilir ki? "Köstebek", bu ihanet öyküsünün adıdır..."

Hablemitoğlu, Fethullahçıların devlet nezdinde tehlike olarak algılanmadığına dikkat çekerek kendi tercihini şöyle yazmıştı:

"Önünüzde iki tercih vardır; ya çoğunluğun yaptığı gibi bu çelişkiye karşı başınızı çevirir, fark etmemiş gibi yaparsınız veya risk üstlenerek araştırmaya ve mücadeleye başlarsınız!.."

Keza Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok gibi suikasta kurban giden aydınlar ile FETÖ'nün ölümünü hızlandırdığı Türkan Saylan ve İlhan Selçuk başta olmak üzere çok sayıda kişi şimdi FETÖ olarak adlandırılan o zamanlar Fethullahçı denilen yapının devlete sızması konusunda kamuoyunu uyarmışlardı.

TÜRKİYE'DE DARBELER VE EMPERYALİZM
Türkiye'de bugüne dek gerçekleşen ya da teşebbüste kalan tüm darbelerde emperyalizmin parmağı vardır. Aksini iddia edenler işbirlikçidir.

Misal "Birilerinin bizim çocuklar darbe yaptı" dediği 12 Eylül cuntacıları gibi! Evren, 1974'teki Ecevit ve Erbakan Hükümeti'nin Kıbrıs Harekâtı sonrasında kapatılan Amerikan üsleri darbeden 1 ay sonra açtırmıştı ve Yunanistan'ın NATO'ya dönmesini de onaylamıştı.

12 Mart darbesinin perde arkasındaki gerekçe; Demirel'in "İskenderun Demir-Çelik, İzmir Aliağa Rafinerisi, Seydişehir Alüminyum Tesisleri, Bandırma Sülfirik Asit Fabrikası ve Artvin Yonga Fabrikaları gibi 7 büyük sanayi tesisi için ABD'den kredi alamayınca rotayı Sovyetlere çevirmesi ve  tarım ürünleri karşılığı projeleri gerçekleştirmesiydi...

Tıpkı Menderes'in de ABD'den kredi alamayıp yüzünü Sovyetlere çevirmesi ve ardından uçağının düşmesi ve 1960 darbesinin gerçekleşmesi gibi!

Sadece Türkiye'de değil, Pakistan'dan Filipinler'e, Orta Doğu'ya ve Latin Amerika ülkelerine dek pek çok ülkedeki darbelerde de parmakları vardır. (Bakınız John Perkins, Bir Ekonomik Tetikçi'nin İtirafları)

KÜRESEL NEOCON ÖNGÖRÜ; ŞEHİR DEVLETLERİ

1980'li yıllardan itibaren öne çıkartılan, 1990'lı yıllarda yerelde yani Türkiye'de her siyasinin, her iş insanının, her yöneticinin diline pelesenk olan küresellik aslında neoconların dünyaya dayattıkları o bildik emperyalizmin ta kendisiydi.

Neocon gurular dünyanın küçük küçük ülkelere, mümkünse Antik Çağ'ın şehir devletlerine döndürülmesini öngörmüşlerdi... Finans kapitalin/ sermayenin yani küresel emperyal dev şirketlerin merkezi devletlerin bürokrasisine, ulusal devlet korumacılığına takılmadan rahat rahat dolaşabilmesiydi hedefleri. İşe Balkanlar'dan başladılar. Yugoslavya'nın parçalanmasından sonra ortaya çıkan devletlere bakın kantonlar, federal devletlerle kendi içlerinde de bölünmüş durumdalar.

Ve çoğunun nüfusu bir şehir kadar! Sonra gözlerini Orta doğu'ya çevirdiler. Önce Irak'ı fiilen üçe böldüler, sonra Libya'yı. Suriye'de savaş hâlâ sürüyor, ama orası da fiilen bölünmüşlük yaşıyor. Bu küresel kasaplara bir devleti üçe bölmek de yetmez, beşe de!

 Bakınız Pentagon'da, NATO'da ya da AB ülkelerindeki tarih kitaplarında Türkiye'yi, doğusu olmayan bir ülkeyle tanımlayan haritalara! Son dönemde bu haritalara Türkiye'nin batısı ile doğusunun ortadan karpuz gibi ayrıldığı haritaların eklenmesi sizce tesadüf mü? Niyet mi?

"ASIL DERT DEVLETİ ELE GEÇİRMEK"

Kumpas mağduru emekli Albay Mustafa Önsel 13 Temmuz 2019'da Odatv'de yayımlanan 15 Temmuz değerlendirme yazısında diyor ki:

"Sonuç itibarıyla ifade edeceğim şudur; sadece Türk tarihinin değil aynı zamanda dünya tarihinin en melun örgütüdür Fethullahçı örgüt.

Bu melun örgütün esas derdi Erdoğan değildir. Onların esas derdi devleti ele geçirmektir. Erdoğan onlar için ilk hedeftir. Bahaneleridir. Bunu kimse unutmasın!

Erdoğan'ın yerinde başkası olsaydı o da bu çetenin saldırısına uğrayacaktı. Onun için bu ve benzeri örgütlerle mücadele partiler üstü olmalıdır. Fethullahçı örgüt, ülkenin gerçek bir beka sorunudur. Devlet içinde önemli mevzilerinin bir kısmını hâlâ koruduğunu da ifade edeyim!"

"AYAĞI TAKILIP DÜŞEN YARIŞÇI"

Yine Mustafa Önsel'e Bursa'da bir toplantıda darbenin gri noktaları ve kontrollü olup olmadığı sorulmuştu; yanıtı çok netti:

"Atletizm yarışmalarını düşünün, yarışmacı son düzlükte, bitiş çizgisine varmadan birkaç metre önce bile ayağı takılır, düşer, başaramaz. Bunu da öyle düşünün. Kesinlikle kontrollü bir darbe değildi. Darbe yapmaya kalkıştılar ama başaramadılar."

Önsel, darbeyi kim önledi sorusuna ise tek kelimelik bir yanıt vermişti. "Halk!"

Temennimiz ülkemizin bir daha böylesi darbe teşebbüslerini yaşamaması, bunun için tüm tedbirlerin alınmasıdır. FETÖ'den boşalan yerlere başka başka cemaat mensuplarının yerleştirilmesi ile darbeden korunulamayacağı artık en iktidar yanlısı yazarların bile kafasına dank etti (Bakınız, Abdurrahman Dilipak son yazısı).

Darbe sonrasında ilk günden itibaren sürekli yazdığım bir temenni var; Türkiye'nin bu tür darbelerden korunmasının yolu demokrasinin, hukukun güçlendirilmesi, kurucu ayarlara dönülmesi, toplumsal uzlaşı ve liyakatten geçiyor... Tek çare budur!..

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.