Hava Durumu

Hayata dar çeşitleme; koronavirüs insanlığı eşitledi...

Yazının Giriş Tarihi: 21.03.2020 06:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 21.03.2020 06:00

Dünya nüfusu 2020 yılı itibarıyla 7,8 milyara ulaşırken, Çin'in nüfusu da 1 milyar 436 milyon kişiye ulaştı... Dünya nüfusunun yüzde 18'i Çin'de yaşıyor! Çin, dijital çağın oyun kuran ülkeleri arasında yer alıyor... Tam da 5G denemesini yapmış ve başarılı olmuşken; aralık ayında Vuhan'da koronavirüs salgını patladı...

Salgında 3 bin 232 kişi yaşamını yitirdi...  Ama Çin 2,5 aylık bir süre içerisinde salgını durdurmayı başardı... Bunda şehirlerin karantinaya alınması, ağır önlemler, yoğun bakımlı hastaneler inşa etmesi, tedavi protokollerini geliştirmesi ve test kiti uygulamasını yaygınlaştırması etkin oldu.

Keza her gün haberlerde izliyoruz ya da internetten okuyoruz. Güney Kore, olabildiğince çok kişiye test yaparak, yolda, arabada, mahallelerde, benzin istasyonlarında pek çok pozitif koranavirüslü (hastalık bulaşmış kişileri) tespit etti.

Telefonlara hastaların mahallelerinin aplikasyonlarını atarak halkı uyardı. Enfekte olup da hastalık belirtisi göstermeyenler belirlendi ve takibe alındı. Yani ne kadar çok test yapılırsa, salgınla başa çıkmak da o kadar mümkün oluyor...

Çin ve Güney Kore, Singapur gibi ülkeler koronavirüs ile bir şekilde başa çıkmayı ve salgının yükseliş eğrisini tersine çevirmeyi başarırken...

Koronavirüs, Çin'deki salgın başladığında pek de umursamayan Avrupa'yı, ABD'yi kasıp kavurmaya başladı...
İtalya'da koronavirüsten ölen sayısı Çin'deki can kaybını geçti. Oysa İtalya'nın nüfusu 60 milyon 500 bin iken, Çin'in nüfusu 1 milyar 436 milyon! Arada mukayese edilemeyecek kadar çok fark var...
Çin'deki koronavirüs salgınının pik yaptığı dönemde çekilen ve Çin hükümetinin salgında ne kadar yetersiz kaldığı, insanların ne kadar çaresiz bırakıldığını, sinek gibi sokaklarda düşüp öldüklerini, karantinada kalmaları için enfekte kişilerin evlerinin kapısının kaynaklandığını anlatan çoğu ABD orjinli belgeseller; çeşitli Türkçe altyazılı yayın yapan belgesel kanallarında yayımlanıyor...
Ne yazık ki, o belgesellerdeki görüntülerden daha kötüleri şu anda İtalya'da yaşanıyor. Sokağın ortasında uzanmış yatan ya da bankta öylecene ölmüş insan görüntülerini izliyoruz. İnsanların yoğun bakımlara balık istifi yığıldığını da sosyal medya paylaşımlarında ya da haberlerde görüyoruz... Ve "Attan düşen halden anlar" misali İtalya'nın yardım çağrısına kendi can derdine düşen AB'den değil Çin'den yanıt ve destek geldi...

Biz Türkiye olarak koronavirüs ile mücadele ediyoruz. Sayı her geçen gün artıyor. İnşallah ülke olarak bu badireden en az hasarla çıkmayı başarırız. Koronavirüsle mücadele aslında her yönüyle ve kesinlikle milli bir meseledir...

Korona bir laboratuvar virüsü mü, yoksa doğanın insanlıktan intikamı mı, zaman gösterecek...

YAŞLILARIN TASFİYESİNİ ÖNGÖREN ÜLKELER!

Sonuç olarak koronavirüs dünyayı işgal ediyor...

Başta İngiltere olmak üzere kimi ülkelerin "Ölen ölsün kalan sağlar bizimdir. Herkese bulaşsın. Halk enfekte olsun, bağışıklık oluşsun" bakış açısı, açıkça akla şu komplo teorisini getiriyor...
Avrupa'da sosyal güvenlik ve sağlık sistemine yük olan kronik hastalıkları olan yaşlı nüfusun tasfiyesi mi öngörülüyor. Dünya nüfusunda azaltmaya mı gidiliyor. Soner Yalçın Kara Kitap'ta bunu anlatmaya çalışmıştı. Ama aşılar yüzünden öyle bir linçe uğradı ki, sağlığın ekonomi politiğini yazdığını insanlar anlamak istemediler. Yalçın, dünya sağlık sisteminin az sayıdaki neoconların kontrolünde olduğunu ve insanlığı tehdit ettiğini yazıyordu.

HANİ DÜNYA KÜRESELLEŞMİŞTİ! ÜLKELER İÇİNE KAPANDI

Koronavirüs insanlığı kendisiyle baş başa bıraktı.

Hani dünya küreselleşmişti. Küreselleşen dünyada ulus devletler artık gereksizdi.
Hani o küresel modern yamyam ideologlar var ya! Hani şirketler otokrasisinin sözcüleri! Küresel dünyanın kanla ateşle yeniden şekillendirilip 3 bin şehir devletinden ibaret olmasını öngörüyorlardı ya!

Bunun için kendi müstesna ülkelerini istisna tutup, Balkanlar'dan Orta Doğu'ya ülkeleri bölüp parçalamak için harekete geçmişlerdi. Asya ve Güneydoğu Asya ülkeleri de hedef tahtasındaydı...

Ne oldu şimdi küresel dünyaya? Devletler ülkelerini korumak adına sınırları kapattılar. Hava alanları, kara sınır kapıları, limanlar... Hep kapandı...
Küresel dünyadan bir anda ulusal ve daha da ötesi bireysel dünyaya yıldırım hızıyla geçiş yaptık!

Bundan üç, dört ay önce gündemimiz neydi? Dünyanın gündemi neydi? Şimdi ne?

DÜNYA SESSİZLEŞTİ

İşin felsefi yanı da var. Toplum sosyolojisini ve psikolojisini ilgilendiren yanı da...

İnsanlık kendisiyle baş başa kaldı. Dünya sessizleşti... İnsanlar dönüp kendilerine bakmaya başladılar.
Dijital devrim, Z kuşağını tüm dünyada eşitlemişti. Diğer kuşaklar dünyadaki akranlarıyla bire bir örtüşen genel ortak özellikler göstermiyorlardı. Her ulusun bireysel ve toplumsal refleksleri farklıydı... Şimdi koronavirüs dünyada X, Y, Z kuşağı ve tüm diğer kuşaklar eşitledi.

Tek başına yaşayamayan, insan denen canlının yazılımını bozan bir yazılım/şifre olan koronavirüs toplumun varsıl ya da yoksul kesimlerini de kendinde eşitledi...

Sadece kuşakları, zengini, fakiri değil, ülkeleri de eşitleri. Hatta can alırken kimin hangi dine ve inanca mensup olduğuna da bakmadı. Bunları da eşitledi...

FAZLA TÜKETİMİN GEREKSİZLİĞİ!

Tüketim çağındaydık. Deli gibi tüketiyorduk. Tükettiklerimiz ihtiyacımızdan çok statü göstergesi olan şeylerdi. Daha marka telefon, daha iyi semtte ev, daha iyi mobilyalar, daha çok ve modaya uygun giysi, ayakkabı, daha çok yemek, içmek, gezmek...

Ne oldu? Sadece bir ayakkabının, birkaç çift çamaşır ve giysinin yettiğini gördük. Derdimiz sabun, kolonya, dezenfektan, makarna, peynir, un alabilirsek de birkaç kilo et oldu. Bu kadar... Birkaç yüz liralık bir şey!

Bu kadar çok tüketmenin gereksizliğini de gördük... Koronavirüs salgınında dünyada hava kirliliği azaldı, denizlerde yok olmaya başlayan canlılar yeniden üremeye başladı.

Eninde sonunda bu salgın bitecek... Dünyaya ya insanlığı yeniden getirecek. Ya da dünya hepten rezilleşecek... Her halükârda, dünya bir daha bugünkü dünya olmayacak. Ekonomiden eğitime yaşam biçimleri değişecek. Dijital devrim sürecinde 15, 20 yıl sonrası için öngörülenleri çok hızlı bir şekilde yaşayacağız... Elbette hayatta kalırsak göreceğiz. Yine de umudu yitirmemek lazım.

Bir de şu var; dokunmatik yaşam kültürüyle yoğrulmuş olan biz Türkler, sosyal yalnızlıkta zorlanıyoruz. Uzaktan sevmeyi, sevdiklerimize dokunmadan yaşamayı öğreniyoruz. Bu da ruhumuzu örseliyor. Bir de korkular, kaygılar var. Bu sürecin bizde en çok da çocuklarda nasıl bir hasar bırakacağını bilemiyoruz...

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.