Hava Durumu

Ölebileceklerini bile bile!

Yazının Giriş Tarihi: 04.09.2019 06:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 04.09.2019 06:00

Eşi tarafından hunharca boğazı kesilerek katledilen Emine Bulut'un' Ölmek istemiyorum' feryatları ve kızının "Anne lütfen ölme" çığlıkları hâlâ beynimizde yankılanıyor...

Malum... Bir süredir bazı çevreler kadın cinayetlerindeki artışı 6284 sayılı Yasa ile İstanbul Sözleşmesi'ne  bağlayıp kaldırılmasını talep ediyor...

Aslında dedikleri şey şudur: Kadın erkeğin malıdır. Evin reisi erkektir, erkek istediği kadar döver, söver; fiziksel, psikolojik ve ekonomik her türlü şiddeti uygular. Tepe tepe kullanır. Kadın erkeğe itaat ve biat edip susmalı, sesini çıkartmamalıdır.

Emine Bulut cinayetinden sonra sesleri bir miktar kısılırken, kadına yönelik sivil toplum kuruluşu temsilcileri 6284 sayılı Ailenin Korunması Hakkındaki Yasa ile İstanbul Sözleşmesi hükümlerinin uygulanmasını yeniden gündeme getirdi.

Şimdi... Tarihsel süreçte kadınların hak mücadelesine baktığımızda; Amerika'da, Fransa'da, İngiltere'de, Almanya'da hak mücadelesi veren kadınların zindanlara atıldığını kimisinin giyotinle, kimisinin asılarak kimisinin ise kurşuna dizilerek idam edildiğini görüyoruz. Yani, bugün dünyanın gelişmiş ülkesi dediğimiz yerlerde kadınlar canlarını vererek seçme, seçilme, meslek sahibi olma gibi haklara sahip olabildiler...

DAYATILAN HAYATA İTİRAZ!
Türkiye'de genç Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı'na büyük katkısı olan kadınlara borcunu haklarını teslim ederek ödedi...

 Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde Medeni Yasa'nın getirdiği hakların yanı sıra eğitimde eşitlik ve kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.

Yani... Türkiye'de kadınlar diğer ülkelerde olduğu gibi hakları için canları pahasına kıyasıya bir mücadele vermediler.

Bu mücadele aslında günümüzde veriliyor...
Artık kadınlar kendilerine dayatılan hayata, şiddete, istemedikleri birlikteliklere, zorla evliliklere itiraz ediyor...

Üstelik de öldürülme ihtimallerinin olduğunu, kendi hayatlarının hatta çocuklarının hayatlarının tehlikede olduğunu bile bile yola çıkıyorlar. Hayatta kalabilmek için ellerinden geleni yapıyorlar, yetemedikleri yerde de ölüyorlar.

Aslında hem 6284 sayılı Yasa'ya hem de İstanbul Sözleşmesi'ne göre, devlet kadını korumakla, adaleti sağlamakla, güçlendirmekle yükümlü... Korumanın ne kadar önemli olduğunu geçen gün yaşanan bir olayda çok net gördük...

DEVLET KORUMASAYDI ÖLMÜŞTÜ!

Mersin'de bir kadının polise "Eşim beni öldürmeye geliyor" ihbarı üzerine İzmir'den Mersin'e giderken durdurulan yolcu otobüsünde yakalanan adamdan tabanca, bıçak, plastik kelepçe, ip ve koli bandı çıktı.

Adam keçi kurban etmeye geliyormuş, tüm bu malzemeleri keçi için almış! Mış mış da mış mış! Sanırsınız ki Mersin'de hiç kimsede keçi kurban edecek malzeme yokmuş; yerseniz tabii... Adam kadını işkence ederek öldürmeyi planlamış, o kadar açık ki!

Kadını öldürmeyi başarsaydı, bu defa da "Beni aldattı; namus için işledim" deyip ölen kadına bin iftira atacak; takım elbise giyerek haksız indirim ve iyi halden indirim almaya bakacaktı...

Emine Bulut cinayetinden sonra kadın cinayetleri konusunda toplumda hassasiyet oluştu; bu emniyet güçlerine de yansıdı. Polisler ihbarı dikkate alıp sıkı takibe girmeselerdi, şimdi o kadın çoktan mezara girmişti. Kadın devlet tarafından korunmasaydı sonu ölümdü...

 KADINLARIN MUTABAKATI


6284 sayılı Yasa ile İstanbul Sözleşmesi'ne dönecek olursak... Öncesinde 4320 sayılı Ailenin Korunması'na İlişkin Yasa yürürlükteydi. Ama kadına şiddetle mücadelede yetersizdi... Kadına şiddette mücadelede dönüm noktasından biri de Nahide Opuz'un AİHM'de açtığı dava oldu.

Eşinden şiddet gören Nahide Opuz, darp, bıçaklı saldırı ve araba ile ezme girişimine maruz kaldı. Eşi hakkında cinayete teşebbüs ve ağır yaralama davası açılsa da delil yetersizliğinden serbest bırakıldı. Kısa süre sonra Nahide Opuz ve annesi saldırıya uğradı ve annesi öldü... H.O'ya açılan kamu davası 2008'de sonuçlandı ve 25 yıl 10 ay hapis ve 180 Yeni Türk Lirası para cezasına çarptırılan H.O, tutuklu kaldığı süre ve kararın temyiz mahkemesince inceleneceği göz önünde bulundurularak, serbest bırakıldı. Yeniden ölüm tehdidi almaya başlayan Nahide Opuz AİHM'e başvurarak talebine karşın hiçbir tedbir alınmadığından şikâyetçi oldu...

Mahkeme, tarihinde ilk defa, aile içi şiddete karşı vatandaşını koruyamadığı gerekçesiyle bir ülkeyi oy birliği ile mahkûm etti...
Ardından 2011 yılında kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yeni bir kanun çalışmalarına başladı. Dönemin AK Partili Bakanı Fatma Şahin bu konunun üzerinde durarak kadın sivil toplum kuruluşlarını da çalışmalara dâhil etti.

AK Partili kadınlar da dâhil olmak üzere farklı görüşten kadınlar bir araya geldiler. 6284 sayılı Yasa böyle çıktı. Kadınlar siyasi ya da sınıfsal farklılıklarını bir yana bırakarak kadına yönelik şiddetin önlenmesinde buluştu. ...
 

İSTANBUL'DAKİ İĞRENÇ OLAY

İstanbul Ümraniye'deki yatılı Kuran kursunda çocuklara cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıkan 3 eğitmen tutuklandı... Kamuoyunda infial yaratan olayda 30'a yakın çocuğun mağdur olduğu iddia ediliyor. Çok iğrenç bir olay! Bu defa bu iğrenç olaya hiç kimse sahiplenmedi...  

Olaya toplumun her kesiminden tepkiler sürerken, bir açıklama da KADEM'den geldi... KADEM Başkanı Saliha Okur Gümrükçüoğlu tarafından yapılan yazılı açıklamada şu talepler yer aldı:

 "Hiç vakit kaybetmeksizin, sapıkların en ağır cezayı almasını, bu cezanın gelecekteki olayların önünü almak için bir emsal olmasını ve adaletin sağlanmasını beklemekteyiz. Çocuklarımızın bedenlerine uzanan kirli ve sapık ellere 'Artık yeter!' diyoruz. Toplumsal, ahlaki ve manevi değerlerimizin aşağılık zihniyetlerin gölgesinde yıpranmasına izin vermemek için çocukların ve ailelerinin yanında durmayı kendimize görev addediyoruz. Bizler, toplumun her kesimine karşı her türlü şiddetin kabul edilemez olduğuna inanan bir sivil toplum kuruluşu olarak diyoruz ki istismar felakettir."

NOT: Dünkü yazımla ilgili resim öğretmenleri alınmış. Açıklamayı yapan da zaten Türk Eğitim-Sen 1 No'lu Şube Başkanı Metin Öksüz'dü... Kişisel kanaatimi soracak olursanız, resim öğretmenleri ilkokul, ortaokulda, liselerde, görsel sanatlar liselerinde hatta diğer liselerde müdürlük yapabilir. Ama proje okulu olan, yüzde 1'lik dilimdeki öğrencilerin girdiği Fen Lisesi'nde Milli Eğitim Bakanlığı'nın yönetmeliğine göre müdür olamaz! Resim sanatını çok seven biri olarak resim öğretmenlerine hiçbir sözüm yok, olamaz da! Güzel Sanatlar Profesörü'nün Tıp Fakültesi'ne, Veteriner Fakültesi'ne, Fen Fakültesi'ne dekan olamayacağı gibi!..

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.