Hava Durumu

"Öncelik çocuğu tanımak!"

Yazının Giriş Tarihi: 18.07.2020 06:09
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.07.2020 06:09

Dünkü yazımda klinik psikolog ve logoterapist Beria Bilge Şener'in eğitim sistemine dair mesleki deneyimleri ile bilimsel birikimlerinden yola çıkarak sunduğu farklı bakış açısını paylaşmıştım. En özet haliyle Şener naif bir şekilde eğitim sisteminin değişmesi gerektiğine vurgu yaparken de ebeveynlere "Çocuklar bizim devamımız değil!" hatırlatmasında bulunmuştu.

Kendisiyle gerçekleştirdiğimiz mini söyleşide eğitim sistemine dair önerilerini sordum; "Salgın nedeniyle okulları açmamızın bile tartışıldığı bu dönemde bir dizi değişiklik yapılması gerekiyor" diyerek önerilerini sıraladı:

"Öncelikle okullarda öğretmenler küçük gruplar halinde toplanıp her öğrencinin durumunu konuşmalı, öğrencinin hangi konularda iyi olduğunu bulup çıkarmalı.

Sonra bu sonuçlar okulun rehber öğretmeni ile gözden geçirilmeli, her bir öğrencinin özel bir raporu hazırlanmalı. Eğer bir okulda rehber öğretmen yok ise başka bir okulun rehber öğretmeni gelinceye kadar beklenmeli."

DERS SAYILARI AZALTILMALI

Bilge Şener'in gündeme getirdiği bu sistem pek çok özel okulda halen uygulanıyor; hatta Nova Okulları bu sistemi dijital programla geliştirip rehberlikle bütünleştirip öğrenciye özel ders kitabı üretilmesine kadar götürdü.

Bilge Şener'in ikinci önerisi ise ders sayısının azaltılmasıydı. Bunu da bir eğitim uzmanından daha önce dinlemiştim. Hatta köşemde de paylaşmış ve tartışmaya sunmuştum.

Hem fizikçi hem de yüksek matematik lisansı olan öğretmen arkadaşım dijital çağın gereği olarak ders sayılarının azaltılmasını, felsefe derslerine ağırlık verilmesi gerektiğini savunmuştu.  En özet haliyle öğrenmeyi öğrenmenin yolu felsefeden geçiyordu. Hatta algıda seçicilik oluşmuş ve ana akım haber kanallarındaki açık oturumlarda bazı yorumcuların okullarda felsefe okutulmasına yönelik önerilerini fark eder olmuştum. "Aklın yolu bir" diye düşünmüştüm.

Bilge Şener benzeri olmasa da bazı noktalarda örtüşen bir öneri getirdi:

"Çocukların göreceği ders sayıları azaltılmalı, çocuğun hangi dersleri alacağına rehber öğretmenin de aralarında bulunduğu kurul karar vermeli.

Çocuğun göreceği dersler seçilirken, başarılı olduğu derslerin seçilmesine özen gösterilmeli.  Çocuk başarısız olduğu dersleri görmeye mecbur bırakılmamalı.

Daha önceleri kredili sistem adı altında benzer bir uygulama yapılmıştı. Neden geliştirilmedi ve bırakıldı bilinmez! Sistemin özünün kavranamamış olması ihtimali kuvvetlidir."

ÜNİVERSİTE SINAVI KALDIRILMALI

Bir diğer önerisi ise şöyle:

"Çocuklar daha az okula gitmeli ve az sayıda öğrenci ile birlikte olmalı. Bu onları salgından korumakla kalmayacak, kendi kendilerine araştırma, düşünme, üretme ve yaratma becerilerini de geliştirecektir."

Bu önerisi ise önümüzdeki eğitim-öğretim döneminde zorunlu olarak hayata geçecek. Zira Bursa'da sosyal mesafenin korunması için sınıfların yarıya, bazı okullarda ise üçe bölünmesi gerekiyor. Okul binası ve derslik sayısı zaten mevcuda yetmiyor; istikamet vardiyalı ve yarısı yüz yüze yarısı evde eğitim...

Bilge Şener çok tartışılan üniversite sınavının kaldırılması hususunu da gündeme getirdi:

 "Üniversite giriş sınavı kaldırılmalıdır. Gençler istedikleri yükseköğrenimi alabilmeli. Çocuklara doğal bir ortamda ne eğitimi almak istedikleri sorulursa onlar kendileri için en uygun eğitimi bilirler.

Hiçbir genç ilgi duymadığı başaramayacağı bir işin eğitimini almayı istemez. 

Eğer üniversiteler kendilerine gelen yoğun talebi azaltmak isterlerse bu ayrıca düşünülüp çözülebilecek bir durumdur.

Hiçbir kayıp, gençlerin yıllarca test sorusu çözerek düşünme becerilerinin köreltilmesinden daha kötü olamaz. "

AMAÇ ÇOCUĞU HAYATA HAZIRLAMAKSA!

Ve şu genel değerlendirmeyi yaptı:

"Amacımız çocukları hayata hazırlamaksa eğer önceliği onları tanımaya vermeliyiz. Çünkü logoterapi felsefesine göre biz öncelikle, her bir çocuğun özel bir yeteneği, yapacağı bir görevi, anlamlı bir hayatı olduğunu kabul ediyoruz.

Çocuğun bu yeteneği bizim alıştığımız becerilerden biri olmayabilir. O nedenle çok saygılı ve dikkatli olmak zorundayız. Her çocuk ve genç kendisiyle gurur duyulmayı hak etmektedir.

Onlar anne ve babalarından bağımsız birer birey, ailelerinin birer ferdi olarak yetişmek, kendilerini geliştirmek ve dünyaya yararlı işler yapmak için varlar.

Biz yetişkinlerin görevi ise onlara bu yolda destek vermek, uygun koşulları hazırlamaktır. Hayatımızın anlamını onlarda bulabiliriz ama onların da kendi hayatlarının farklı bir anlamı olabileceğini unutmamalıyız. Onların anlamına saygı göstermek bize yol gösterecektir."

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.