Toplumların gelişmesini ve ilerlemesini sağlayan nedir?
‘Ekonomik, teknolojik ya da siyasi üstünlük’ cevabı geliyor olabilir aklınıza.
Ama bir unsur eksik kalınca her an yıkılmaya müsait bir kaleye dönüşüyor ülkeler.
Eğitim!
Bireylerin toplum yaşamında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları edinmeleri, kişiliklerini geliştirmeleri, belli bir bilim dalında yetişmeleri olarak tanımlanıyor.
İlkokuldan itibaren bu uğurda ciddi emek veriyoruz.
Sabahtan akşama kadar ders görüyor, sınavlara hazırlanıyoruz sonra üniversiteyi kazanmak için büyük stresle baş etmek zorunda kalıyoruz.
Her şey eğitim için!
Çünkü algımız bu şekilde.
Sanıyoruz ki kendini geliştirmek, nitelikli ve entelektüel olmak bu sistemden geçiyor.
Bu yanılgı ile yılları harcarken sonunda heybemizde bolca diploma, ezberlemek zorunda kaldığımız, unutulmaya yüz tutan bilgiler ve hayal kırıklığı oluyor.
Sıralarda dirsek çürütürken genel kültür seviyesi hiç yükselmiyor.
Sokak röportajlarında ‘Türkiye’nin kurucusu kimdir?’ sorusuna Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk cevabı verilemiyor.
Cumhuriyet’in ilân edildiği tarih bilinmiyor, bunu da geçtim Cumhuriyet ile yönetildiğimize de şaşırılıyor.
Demek ki gidişat ve yöntem yanlış!
Okur-yazar oranı artıyor, adımbaşı açılan üniversiteler ile kâğıt üzerinde eğitim seviyemiz yükseliyor.
Ama davranışa yansıyan bir gelişim gözlemlenemiyor.
Üstüne üstlük okul çok ama iş yok.
Her sene binlerce öğrenci üniversitelerden mezun oluyor.
Ve iş dünyasına adım atmak için sıraya giriyor.
Nitelikli eleman beklentisinde olan işveren ayrı, deneyimi olmadığı ve okuldaki bilgileri kadar varlık gösteren gençler de ayrı dert çekiyor.
Özellikle bazı bölümlerin mezun sayısı rekor kırıyor. Klasik bir cümle var hemen hatırlayalım:
Herkes ‘İşletme’ mezunu…
Bölümün puanlarının diğer alanlara göre düşük olması bunu destekliyor.
İşini gerçekten iyi yapabilecek pek çok genç ise sırf bu algı yüzünden nitelik gerektirmeyen dallarda istihdam ediliyor.
Artık sadece diplomanın varlığı değerli ‘belki bu bile değil’, bölümü önemsiz.
Kimse okuduğu alanda meslek edinemiyor.
Ama mezunlarının iş bulmakta zorlandığı alanlarda fakülteler açılmaya devam ediyor.
Diğer bir sorun ise şehirlerin ihtiyaç duyduğu alanlarda eksikliklerin giderilemiyor olması.
Gerçek bir fizibilite çalışması gerektiğine inanıyorum.
Eğer geleceğin tasarımında söz sahibi olacaksak eğitim konusunun acilen öncelikli tutulması ve düzenlemelerin buna göre yapılması lâzım.
***
Bazı yükseköğretim kurumları bünyesinde fakülte, enstitü ve yüksekokul kurulması ile kapatılması ve adlarının değiştirilmesine ilişkin karar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla Resmi Gazete’de yayımlandı.
Buna göre, 39 enstitü, fakülte ve yüksekokul kapatıldı, 8 fakültenin ismi değiştirildi. 40 üniversite bünyesinde 52 yeni fakülte, enstitü ve yüksekokul kuruldu.
İletişim fakültesi müjdesini; Bandırma 17 Eylül Üniversitesi, Kahramanmaraş İstiklal Üniversitesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Kilis 7 Aralık ve Altınbaş Üniversitesi aldı.
Bursa’nın ise beklentisi karşılanmadı.
Türkiye’nin 4. Büyük şehrinde, güçlü yerel basın ağına sahip olunduğu halde,
İletişim Fakültesi yok.
Daha doğrusu var ama yok!
İnternette kısa bir araştırma ile Bursa Teknik Üniversitesi’nde 2010 yılında açılan İletişim Fakültesi olduğunu görebilirsiniz.
Araştırma görevlilerinin de hazırda bulunduğu okulda maalesef öğrenci kabulü yok.
Önce tercih edilmediği için boş kaldığını düşündüğüm bölümde gerekli kadro açılmaması nedeniyle öğrenci kaydı alınamıyor. Hâlbuki yerel basınının buna ihtiyacı vardı.
Sayıştay 2018 yılı raporunda “Bursa Teknik Üniversitesi bünyesinde açılan, İletişim Fakültesi ile Denizcilik Fakültesi’nin öğrencisinin bulunmadığı, söz konusu birimlerin mevzuata uygun olarak çalıştırılamadığı” görüşüne yer vermiş.
BTÜ, imkânlarıyla, son dönemde sunduğu projelerle adından söz ettiren bir devlet üniversitesi.
Altından kalkamayacağı bir alan, eğitimini veremeyeceği bir bölüm değil. Mezunlarının imzalanacak protokollerle iş bulma şansı da yüksek olurdu üstelik. Beklenti karşılanmadı.
Bursa’nın eli boş kaldı