Doğru ve erken tanı!

Her ne kadar çeşitli tedavi yöntemleri geliştirilse de henüz tam olarak çözümü bulunamayan kanser, hâlâ çağımızın vebası konumunda.

Erken tanı ile hastalığın vücutta yaratabileceği tahribat en aza indirgenebiliyor, ölüm riski azalıyor.

Bunun için devletin de yoğun çalışmaları var.

Farkındalık oluşturmak ve erken tanıyı kolaylaştırabilmek için kamu spotları yayınlanıyor, uzmanlar düzenli muayene olunması gerektiğini her konuşmalarında vurguluyor.

Ekim ayında uyarıları daha çok görüyoruz çünkü 1-31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı!

Neden beyin, cilt ya da başka bir kanser türü değil de meme kanseri?

Çünkü kadınlar arasında en yaygın olan ve akciğer kanserinden sonra en sık ölüm sebebi olarak tespit edilmiş durumda.

Tüm kadın kanserlerinin yüzde 24'ünü ve ölümlerin yüzde 14'ünü oluşturmakta. Üstelik erken teşhis sonucu tedavinin başlaması iyileşme ihtimalini çok yükseltiyor.

O halde doğru bir iş yapılıyor!

Her kadın kendi kendisinin doktoru.

Düzenli kontrollerle şüphelendikleri anda hastanelere başvurabilirler. Ayrıca KETEM’ler de bunun için var.

-KETEM'ler "Erken teşhis hayat kurtarır!" prensibiyle yola çıkarak meme, serviks (rahimağzı) ve kolorektal kanserler ile ilgili tarama programları yürütmektedir.-

Benim başıma gelmez, kontrol hoşuma gitmiyor vb. bahaneler belki de sinsice sonumuzu hazırlıyor.

Yüksek lisanstan sınıf arkadaşını meme kanserinden kaybetmiş biri olarak bu konunun gündeme daha çok getirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Arkadaşım kendisinden şüphelenerek hastaneye başvurmuştu.

Aslında yaşı ve ailesinin hastalık hikayesi kanser ihtimalini akıllara getirmiyordu.

Yapılan tetkikler sonucu ileri evrede olduğu tespit edildi.

İki yıl mücadele etti, yüksek lisans diplomasını alarak çocuklarına hediye etti ve hayatını kaybetti.

Kim bilir buna benzer ne acı anılar var herkesin hayatında…

Ayrıca erken olması kadar doğru da olması gerekiyor tanının.

Bazı hastalıklar aynı belirtileri gösterdiği için yanılmalar ve bu nedenle boşu boşuna Kemoterapi tedavisi görenler olabiliyor.

Maalesef yan etkisi çok olan bu tedavi yöntemi sağlıklı insanları gereksiz yere yoruyor.

***

Konuya değinmem gerektiğini Bursa İl Sağlık Müdürlüğü’nden gelen açıklama ile hatırladım.

Doç. Dr. Fatma Nurgül Taşgöz’ün sözlerine kulak verelim.

Birtakım genlerin meme kanserine genetik yatkınlık oluşturduğunu dile getiren Doç. Dr. Fatma Nurgül Taşgöz, “Ancak hastaların yüzde 80’i aile hikâyesi olmayan, ‘Meme kanseri ailemizde yoktu, ilk kez bende ortaya çıktı’ diyen hastalardır” dedi.

1-31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında açıklamalarda bulunan Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görevli Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Fatma Nurgül Taşgöz, meme kanserinin dokuda yer alan hücrelerin kontrolsüz olarak çoğalması ile ortaya çıktığını vurguladı.

Tüm dünyada ve Türkiye’de en sık görülen kanser türü olduğunun bilgisini veren Taşgöz:

“8 kadından birinde meme kanseri görülür. Erken teşhis edilebilirse tedavi edilebilen bir hastalıktır. Bir takım risk faktörleri bulunuyor. Bunlardan bir kısmı değiştirilebilir. Fazla kilolu isek kilo verebiliriz. Hareketsizsek spor yapabiliriz. Sigara ve alkol gibi maddelerden uzak durabiliriz!

Bir de değiştirilemeyecek risk faktörleri var.

Bunlardan ilki kadın olmak.

Meme kanseri kadınlarda 100 kat daha fazla görülür.

40 yaşından sonra risk artmaktadır. Bazı genler genetik yatkınlık oluşturur. Ancak hastaların yüzde 80’i aile hikâyesi olmayan hastalardır. Erken yaşta adet görmek ve geç yaşta menopoza girmek de uzun süre östrojene maruz kalmak da riski artırabilir” ifadelerini kullandı.

Meme kanserinin en sık belirtisinin hastaların kendi kendine yaptıkları muayenede ele gelen kitle olduğuna işaret eden Taşgöz, “Şüphelenildiği anda hekime başvurulmalı!” uyarısında bulundu.

***

Sonuçlarını düşününce, ihmal etmeye değer mi?

Farkındalık ayında siz de çevrenizi uyarın, aydınlatın…