Hafta sonu şehrin farklı noktalarında etkinliklere katıldım.
Toplantı saatlerini beklerken de oyalanmak için kafeye oturdum.
Bursa’nın iki yakasında iki ayrı profil var; dertler ve beklentiler birbirinden değişik.
Bunu yerel seçimler döneminde siyasi partilerin ilçe teşkilatlarıyla da konuşmuştuk.
“Yıldırım’da insanlar yürümek için kaldırım isterken; Nilüfer’de evcil hayvanlarını gezdirebilmek için park istiyor” açıklaması eski bir ilçe başkanından gelmişti.
Romanlarda hayatı zor geçenlerden bahsedilecekse hep ülkenin doğusunda bir ilin köyünde başlar hikâye.
Halbuki o kadar uzağa gitmeye gerek yok.
Türkiye’nin her yerinde büyük şehirlerde de aynı sosyo-ekonomik ayrımı görmek olası!
Kimileri meşhur kahve zincirlerinde sırada bekleyerek ‘kahvesiz güne başlayamam’ diyor, kimileri ise kirayı denkleme peşinde…
Üniversitedeyken sosyoloji derslerinde tartışıyorduk:
Güne gerçekten kahvesiz başlanamaz mı? diye.
Bazı mekanlar süresiz alan kullanımı sunmaları sayesinde popüler olurken aynı anda da kişisel imajın parçasına dönüşüyor!
O kafede oturmak ya da markanın yazılı olduğu karton bardakla sokaklarda salınmanın sanıyorum şahıslara katma değeri var.
Buna akademik literatürde:
‘Gösterişçi tüketimden, gösterişçi sıradanlığa’ ifadesi kullanılıyor.
Sosyal bilimlerde deney yapılmaz ama gözlemlemek mümkün olduğu için benim ilgimi cezbediyor!
***
Modernleşme kendisini gösteri toplumuna bıraktı.
Ve tespitler arasında en doğru bulduğum:
Tüketimin, artık nesnelerin kendisinin kullanımından ziyade onların anlam ve göstergelerinin tüketimine doğru evrildiği modern tüketim toplumunda belirli bir kahve zinciri şubesinde oturmak bilinçli bir tercihi yansıtır ancak bu tercih sadece içilecek kahve için yapılmamaktadır!
Bardağın üzerindeki logo, kahvenin satın alındığı dükkânın adından öte anlamlar taşıyor.
Kimileri için statünün, kimileri için farklılığın, kimileri için trendlere uymanın, kimileri içinse benzerliğin sembolü o.
Guy Debord, 1996 yılında gösteri toplumu kavramını ortaya attı ve açıklamasını şöyle yaptı:
“Tüketimin toplumsal hayatı tamamen işgal etmeyi başardığı an olarak gösteri, toplumsal olarak hâkim olan yaşamın mevcut modelini oluşturur ve bu modele göre ‘görünen ve gösterilen şey iyidir, iyi olan şey görünür ve gösterilir.’
Gösteri; ekonomi, yönetim, toplum ve gündelik hayatı düzenleyen temel kurallardan biri haline gelmiş olup yemek, içmek, giyinmek dahil her şey gösterinin bir parçası durumundadır.
Sırf buradan yola çıkarak bile bugün sosyal medyadaki yaşantının sebeplerini anlayabiliyoruz.
Herkes anlık da olsa mutlu bir kareyi paylaşmayı kâr sayıyor.
Böylece hem kendisini yaşadığına ikna ediyor hem de çevresini.
Bakın bana; ‘mutluyum, zenginim, eğleniyorum, geziyorum…’ diye bağırıyor.
Bazen postlara bakarken; ‘bunu kendisine saklasaydı keşke’ dediklerimiz oluyor. Bir arkadaşımı bu şekilde uyarmıştım.
Karşılığında ‘beni bunun için takip ediyorlar’ cevabını almıştım.
***
Tüketilen her ürün toplumsal prestijin belirleyicisi hâlinde.
Statü sembolü durumundaki ürün ve hizmetlerin tüketilmesiyle kişi, içinde bulunduğu değil ait olmak istediği sınıfa dair istek ve özlemini tatmin etmeye çalışıyor.
Sosyal sınıf ile tüketim tarzları arasındaki ilişkiye odaklanan Thorstein Veblen de 1899’da yayımlanan ‘Aylak Sınıfın Teorisi’ adlı eserinde sadece lüks malların değil genel olarak tüketimin ardındaki temel motivasyonun kişinin servetini gösterme ve karşılaştırma yoluyla diğer kişileri kıskandırma olduğunu öne sürerek bu durumu tanımlamak için ‘gösterişçi tüketim’ kavramını kullanmıştır.
Şimdi tüm bu akademik göndermelere uygun son dönemde popüler olan bir ürünü örnek verin desem, aklınıza ne gelir?
İlk örnek benden olsun; Dubai Çikolatası.
Nasıl bir anda yayıldı, meşhur oldu hatırlamıyorum.
Şu anda sektörün öncü markaları da paketli ürün skalasına ‘Dubai Çikolatası’ ekledi.
Gurmeler başarılı, başarısız diye sınıflandırmaya gidiyor, sosyal medyada reklamlar beyin yıkıyor.
Sistemin parçası olmak isteyenler, bu kadar şamatanın sebebi ne diye merak edenler, eleştirmek için ‘önce tatmalıyım’ diyenler kısacası herkes bu çikolatanın peşinde…
Gösteriş toplumu iş başında yine birilerini zengin ediyor…