Beni tanıyanlardan, yazılarımı okuyanlardan aldığım eleştiriler arasında; siyasetten uzak duruyor olmam var.
İlgim olmadığı doğrudur çünkü bana ülkeye makro düzeyde bakmak daha mantıklı geliyor.
Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma değil ki mesele.
Ya da şu parti, bu görüş…
Önemli olan Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar ve bunların iyileştirilmesi.
Bu uğurda her kim çalışıyorsa övgüye değer; aksi şekilde hareket edenler de gözümde değersiz.
Ama bu demek değil ki Bursa’daki veya ülkede siyasi figürleri bilmiyorum!
-Yakından takip ediyorum müsterih olun.-
Ve genellikle şahıs odaklı ilerlemediğim için bugünkü gündemim sizi şaşırtabilir.
Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin gerçekleştirdiği BESAŞ fabrika satış mağazası açılışı için Mudanya’ya gittiğimizde AK Parti eski Mudanya İlçe Başkanı Orhan Samast ile karşılaştık.
Tabii yerel seçim dönemi herkesin derdi belediye başkan adayını tanıtmak ve başarıya ulaşmaktı.
Bu nedenle konuştuğumuz tek şey vaatlerdi.
Basınla bunlar paylaşılıyor, başka bilgi edinme şansımız olmuyordu.
Hâlbuki siyasi süreçler aradan çekilince hepimiz birbirimize benziyor, aynı dili konuşuyoruz.
Düşmanca birbirine saldıranlar sulh imzalıyor; aynı masada yemek yiyip, şakalaşıp, gülüyor.
İyi bir örnek:
Orhan Samast ile karşılaşmamız kendi açımdan faydalı bir sohbete vesile oldu!
Ben Samast’ın ‘İtibar Yönetimi Enstitüsü’nün Başkanı -‘İtibar Yönetimi Enstitüsü, 16 Mayıs 2011’de kurulmuş; alanında Türkiye’deki ilk sivil toplum kuruluşu.- olduğunu ve kurumsal, dijital itibar gibi çeşitli başlıklarda eğitim verdiğini bilmiyordum.
Ya siz?
Tüm seçim süreçlerinde halkın dikkatini çekip, vatandaşın oyunu alabilmek için çeşitli kampanyalar düzenleniyor.
Bunun içinde sloganlar, billboardları süsleyecek sözler, etkileyici görseller yer alıyor.
Konuşma metinlerinden, adayların vücut dilini kullanma biçimlerine kadar hummalı bir çalışma yürütülüyor.
Ve hiçbiri kendiliğinden olmuyor; bu bir iş!
İtibarı yönetmek ciddi özen istiyor.
Sadece siyasete yontmak hata olur; iş hayatında hatta özel ilişkilerimiz de bile karşı tarafta bıraktığımız intiba kadar varlık gösteriyoruz.
O yüzden ‘ne gereği var?’ gibi söylemlere kapalıyım.
İlgili olanlara faydalı bilgiler sunmaya ise sonuna kadar varım…
Biraz araştırınca karşıma Uluslararası bir konferansta Orhan Samast’ın açıklamaları çıktı.
Sohbet sırasında da benzer şeylerden bahsettiğimiz için sizlere de aktarmak istiyorum:
“Etik, sürdürülebilirlik, sosyal medya, teknoloji… Bunlar değişim içinde. İtibar da böyle. Daha önceki yıllarda bunu oluşturan şeyler, bugün yürürlükte olmayabilir. Yaşam değiştikçe, bu da değişiyor. Kelime olarak ifade edilmese de günlük yaşam itibarla işliyor. Kuruluşlarımızda bu alanla ilgili uzmanlar tabii ki yok. Ancak farkındalık oluştukça bunun olacağını ve tıpkı bir halkla ilişkiler birimi gibi branşlaşacağını düşünüyoruz. Bu şekilde olması için enstitü olarak çalışacağız.
Elbette pozitif anlamda algılasak da bunun zıt tarafı da var: İtibarsızlaşmak! Medyaya bakınca, televizyonu açınca; kişilerin, ülkelerin, orduların vb. itibarsızlaştırıldığını görüyoruz. Çok konuşuyoruz ama hakkını vermiyoruz. Örneğin ‘itibar ekonomisi’ diye bir alan var. Akademisyenler, şirketlere de görevler düşüyor. Üniversiteler, iş dünyası hep birlikte bu kavramın içini doldurabiliriz…
***
Beğendiğimiz, onayladığımız veya asla tasvip etmediğimiz şeyleri bir düşünelim.
Bu bir kişi, kurum, market, kozmetik markası hatta ilkokulda sınıf başkanı adayı bile olabilir.
Hepsinin algıdan ibaret olduğunu fark edince her şey nötr hâle geliyor.
Zamanla kötü bildiklerimiz iyiye dönüşürken; alkışladıklarımızı beğenmez oluyoruz.
Nasıl oluyor da gözümüze perde iniyor?
Şaşırıyoruz!
İşte hepsi itibar yönetiminin eseri; ne yazık ki seçimlerimiz üzerinde büyük etkisi var.
‘Tehlikeli noktalara ulaşır mı?’ bunu yine fırsat bulunca Orhan Samast’a danışacağım…