Dünyayı, ülkemizi, çevremizi sürekli kötülüyoruz.
Bazıları deneyimlerine dayanarak ‘böyle hayat mı olur?’ diyor.
Bazıları da artık sona yaklaşıldığını, kıyametin kopacağını düşünüyor.
Son yıllarda özellikle pandemi ile başlayan süreç bu fikri benimsememize yardımcı oldu.
Her defasında görmediğimiz bir uzaylılar kaldı diye belirtsek de ülkelerin hamleleri şaşırtmaya devam ediyor.
Japonya kıyamet tuşuna bastı ve ‘beterin beteri var’ dedirtti.
Bilmemek, duymamak, görmemek mutluluk!
Bunu bir kez daha anladım.
Zaten artık sorunları içselleştirmeden gittiği yere kadar devam etmek mottomuz. Aksi şekilde başa çıkılabilecek gibi değil.
Peki, Japonya ne yaptı?
Kimseye aldırış etmeden Fukuşima Nükleer Santrali’nin radyoaktif atık suyunu okyanusa dökmeye başladı.
12 yıl önceki depremle bu santralin tsunami dalgaları yüzünden sorun yaşadığı, tarihe Çernobil’den sonra en büyük nükleer felaket olarak geçtiği ve binlerce kişinin tahliye edildiği belirtiliyor.
2011’den bu yana tesiste 1,34 milyon ton atık su biriktiği de ek bilgi.
Bu miktar 500 olimpik havuza denk!
Şimdi bedelini dünyaya ödetmeye karar vermiş olsalar gerek bu hamleyi yapıyorlar.
Biz Bursa’da Nilüfer Çayı’ndan, Marmara’daki kirlilikten bahsederken, onlar daha büyük oynadılar ve bizdeki dert değilmiş bilincini uyandırdılar.
Uzmanların hesaplarına göre 57 gün içinde nükleer atık su Pasifik Okyanusu’nun çoğunu etkileyecek.
Canlı yaşamı ve çevre katliamı gerçekleşecek.
Üstelik kararı onaylayan, Birleşmiş Milletler Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu.
Gezegenin her noktasına ulaşması belki uzun sürecek ama illaki tüm denizlere etki bırakacak.
Tepki gösterenler arasında Çin var!
Çin Dışişleri Bakanlığı suyun boşaltılmaya başlamasının ardından yaptığı açıklamayla Tokyo yönetimine tepki gösterdi, “Japonya’nın kendi bencil çıkarları doğrultusunda hareket ettiği ve insanlara zarar verdiği” suçlamasında bulundu ve büyük bir nükleer güvenlik sorunu olduğunu belirtti.
Bölgede balıkçılık yapanların durumunu da tahmin edersiniz!
Halk radyoaktif madde dolu bir sudan çıkan balığı yeme cesaretini gösterebilir mi? Bilemiyorum.
Zaten Çin, Japonya'dan tüm deniz ürünleri ithalatını askıya aldı.
Benzer şekilde Hong Kong da atık suyun boşaltılacağı bölgeden deniz ürünü alınmayacağını duyurdu.
Çin ve Hong Kong'un toplam ithalatı 1 milyar doların üzerinde.
Japonya bu çevre katliamının bedelini ekonomik kayıp olarak ödeyecek. Yeterli değil tabii ki.
Teknolojinin bu soruna çözüm bulmasını bekliyoruz aslında. Malum saydığımız ülkeler teknolojinin merkez üssü konumunda. Arıtma devreye sokulduğunda bu risklerin ortadan kalkması gerekiyor. Yapılan açıklamaya göre; tesiste suyu yüzde 60’tan fazla radyoaktif maddeden arıtmak için filtreleme yöntemi kullanılıyor.
Ancak bilim insanları buna karşı çıkıyor ve “Suyun radyasyondan tamamen arındırılması mümkün değil çünkü hidrojen ve karbonun radyoaktif izotopları olan trityum ve karbon-14'ü sudan arındırmak oldukça güç” diyorlar.
Greenpeace gibi bazı çevre örgütleri ise, sürecin kusurlu olduğunu söylüyor ve önümüzdeki yıllarda muazzam miktarda radyoaktif maddenin denizde yayılacağı konusunda uyarıda bulunuyor.
İstediğimiz kadar itiraz edelim bizi duyan olmadığı gibi, Fukuşima’daki boşaltma işlemi başladı.
Asıl soru şu:
Birileri bu enerji çeşidiyle üstünlük sağlarken sonrasında oluşan sorunların riski hepimize pay ediliyor, bu adil mi?
Bir milyon tondan fazla atık suyu okyanusa bırakmaları hakkında ben de şöyle demek isterdim; ‘bizi etkilemez, aman bize ne?’
Belki yaşanılanlar ülkemizde de bu enerji çeşidine duyulan hayranlığa karşı örnek olur diyeceğim ama maddi kazanımlar insan hayatından daha değerli.
Bu gerçeği öğrendik…
Tüm dünyaya geçmiş olsun!