Yaşadığımız şehir hakkında bilgimiz çok sınırlı.
Bazı şeyleri sürekli erteliyoruz.
Gezilecek yerleri, yapılacak şeyleri tatillere bırakıyor ama o gün gelince de başka programların peşinden gidiyoruz.
Keşfetme duygumuzu Bursa içinde harcamak istemiyoruz.
Halbuki dışarıda aradığımız her şey burada da var.
Kalabalıktan, hava kirliliğinden, trafikten kaçmak isteyenler Ege ya da Akdeniz kıyılarına akın ediyor.
Sanki oralar çok tenhaymış gibi!
Algı yönetimi bu olsa gerek.
Bodrum’u bir düşünün…
Yazın çarşısında yürüyebilmek için kuyrukta bekleniyor, bir kare fotoğraf için büyük mücadele veriliyor.
Değer mi?
Belki başka rotalara yönelme zamanı gelmiştir, ne dersiniz?
Bunun için bugün Uludağ'ın güney yamaçlarında kurulmuş ilçemiz Keles’ten bahsetmek istiyorum.
Gitmesek de görmesek de bir Keles vardı hepimizin bildiği.
Keles Belediye Başkanı Mehmet Keskin’in basın için düzenlemiş olduğu organizasyon sayesinde ilçeyi yakından tanıma fırsatı buldum ben de.
***
Programın başında kırsal turizm, tesis yapımı çalışmaları, tarım ve hayvancılık, ürün toplama merkezleri gibi belirli başlıklarda Başkan Mehmet Keskin yerel seçimlere az bir süre kala sundukları hizmetleri sıraladı.
Merkezden uzak kaldığı için gelişemediğini düşünerek sırtımızı döndüğümüz dağ yörelerinde çok güzel işler yapılıyor, ruhumuz bile duymuyor.
Kalkınmak için illaki şehirleşmek mi gerekiyor?
Bu konuya atfen Başkan Keskin konuşmasında Cittaslow felsefesine vurgu yaptı.
-Modern hayatın ve küreselleşmenin etkisiyle hızlı hareket edilen, çok çalışılan ve hızlı tüketilen bir yaşam tarzına sahip yerleşim yerlerine alternatif olarak ortaya çıkan Cittaslow felsefesi; insanların birbiriyle iletişim kurduğu, doğaya ve geleneklerine sahip çıkan, teknolojiden faydalanırken bir yandan sürdürülebilir enerjiyle gezegene de saygı duyan, en önemlisi de kendi kendine yeten kentleri kapsıyor.-
Tanıma göre Keles tam da bu felsefeyi yansıtabilecek potansiyele sahip.
Özlediğimiz samimiyet, birlik, yardımlaşma duygusu artık buralarda saklı.
Gençler köyleri ve ilçeleri terk ettiği için bazen yakınmalar duyuyoruz.
Tarımsal üretimin sürdürülebilirliği adına çok kötü, doğru!
Ancak mantıken ne yapılırsa yapılsın onları büyük şehirlerden koparmak mümkün değil.
Bunun da bilincinde olan Başkan Keskin zaten gençler gelip Keles’te yaşasınlar demiyor.
Sosyal aktivitelere katılsınlar, gelip turizmi canlandırsınlar beklentisinde!
Marmara’nın en büyük yaylası olan Kocayayla’da kamp ve karavan alanları mevcut.
Bungalov turizmi Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla alana kazandırılmış. Bisiklet, at biniciliği, okçuluk, ATV gibi birçok sportif faaliyet yapılabiliyor. Gelemiş Mahallesi’nde yine turizme kazandırmak için kaya tırmanışı, trekking ve rafting merkezi çalışmalarında sona yaklaşılmış durumda.
Eğer doğa insanıysanız burası tam size göre!
Yemyeşil doğa ve temiz havayla karşılandığımız ilçe tabii ki bunlarla sınırlı değil.
Ekonomik kalkınma için tarımsal üretime destek amaçlı kooperatifçilik çalışmalarına da önem veriliyor.
Bunlardan biri Pınarcık Süs Bitkileri Tarımsal Kalkınma Kooperatifi.
Keles’te rengarenk bir serayı görmek şaşırtıcı bu nedenle ayrıntılı bilgi öğrenebilmek için Kooperatif Başkanı Mehmet Sakarya ile konuştum.
Sakarya, “Bursa Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın talimatıyla Tarım A.Ş. marifetiyle 14 çiftçinin bir araya gelerek kurduğu bir kooperatif burası. Alım garantili ürünler üretiyoruz. Belediyenin ihtiyaçları için üretim yapıyoruz, şehir içinde peyzaj çalışmalarında kullanılan tüm gördüğünüz çiçekler burada üretiliyor. Köyün insanları istihdam ediliyor. Buradan başka şehirlere satış yapamayız. Destek olmasaydı 1100 rakımda çiçek üretmek mantıklı olmazdı” ifadelerini kullandı.
Kimin aklına gelirdi?
***
Belki belediyecilik adına yapılan diğer çalışmalardan da bahsetmem gerekir ancak yollar, alt yapı çalışmaları vb. zaten olması gereken şeyler.
Haliyle ben dikkatimi çeken güzellikleri paylaşmak istedim.

Mor cepken hikayesini de sona sakladım!
Keles Kültür Evi, bölgenin tarihini, geleneklerini gelen ziyaretçilere anlatmak adına özenle hazırlanmış. Burada gezerken herkesin önünde fotoğraf çekmek için sıralandığı ‘Mor Cepkeni’ gördüm.
Mor cepken, Yörük kızlarının çeyiz bohçasına konan, kenarları sarı simgelerle işlenmiş, yelek biçiminde giysidir.
Evlilikte darda kalan kadının kullandığı boşanma sembolü olarak geçmektedir. Evli Yörük kadını, ihanete uğrarsa, kocası tarafından şiddete maruz kalırsa bu cepkeni giyer ve herkesin görebileceği bir yere oturur. Bu bir yardım çığlığıdır!
Kadın yalnız bırakılmaz, boşadığı kocası da evinden çıkamaz, kahveye gidemez, kimse yüzüne bakmaz. Ve bir daha evlenemez.
Bu, kadınların dik duruşudur.
Eziyet edilen kadına destek olunmasının sembolüdür.
Kendi kültürümüzün, geleneklerimizin ne kadar kıymetli olduğu ve bunlardan ne kadar uzaklaştığımızın da kanıtıdır aynı zamanda.
Özümüz o beğenmediğimiz gitmeye üşendiğimiz yerlerde yeniden keşfedilmeyi bekliyor.
Tamamen yozlaştığımız da kendimizi Keles gibi saklı bahçelerde bulacağız…
