Farklı ağaç köklerini kullanarak yaptığı objeler, resim, heykel ve takıların eşi benzeri yok… Bursa’da marka olan ‘Kökler Sanat Atölyesi’nin kurucusu Şeref Ruhi Aydın, öğretmenliğe başladığı yıllardan bugüne, 55 yıldır hayallerini tamamen el işçiliği olan eserlerine yansıtıyor…
İlham aldığınız neler var hayatta? Gökyüzü, kar yağışı, mutlu çocuklar… Ağaç kökleri desem mesela, aklınıza gelmiş miydi daha önce? Her gittiğimde bunu da almalıyım, yoksa onu bırakıp şunu mu alsam diye dikkatimi toplayamadığım bir yer var. Açıkçası soruları sorduktan sonra cevapları dinlerken de aynı dalgınlığı devam ettirmiş olabilirim. Farklı ağaç kökleri sanatının temelini oluştururken, dükkânında markası olmuş, ruhu olmuş. Eskiler çok iyi tanıyorlar, yeni nesil ise sosyal medyadan takip ediyor. Başka şehirlerden hatta başka ülkelerden ziyaretçileri oluyor. Ağaçları şekillendirip bizlere aksesuar olarak sunarken, doğal taşlardan, Murana boncuklardan da ilaveler yapıyor Kökler Sanat Atölyesi’nin kurucusu. Sorularımızı sormak, eskilerden konuşmak ve birazda renkli bir dünyada ufkumuz açılsın diye Balat’ta bulunan atölyede Resim Öğretmeni ve Sanatçısı Şeref Ruhi Aydın ile görüştük.
Günümüzde her şey tek tipleşmiş halde. İnsanların yüzleri, davranışları, kıyafetleri standart. Birbirine benzeyebilmek için kıyasıya yarışan bu çağın insanlarından farklı eserler beklemek gittikçe güçleşiyor. Güzel sanatlar okumak isteyen öğrenciler gittikleri kurslarda önlerine konulan resimleri kopyalıyor. Gençlerin durumunu nasıl değerlendirdiğini hem bir öğretmen hem de sanatçı olarak Şeref Ruhi Aydın’a sordum. O da sanatta gençlerin özgürlükten, özgünlükten uzaklaştıklarından şikâyetçi. Bunu biraz sistem bu hale getirdi diye düşünüyoruz tabii. Ayrıca Bursa’nın eski halini bilen birini bulunca Altıparmak için anlatılan sanki masalmış gibi dinlediğimiz canlı, renkli günlerini de sormadan geçmiyorum Şeref Hoca’ya. Burç Pasajı’nda uzun yıllar açık kalan Kökler Sanat, o günleri görmüş şanslı dükkânlardan. Özenmiyor değilim! Verdiği hem tarihle hem sanatla ilgili bilgiler için kendisine teşekkür ediyorum.
Kendinizi ve Kökler Sanat Atölyesi’ni tanıtır mısınız?
Köy Enstitüleri kapandıktan sonra ardılı olarak köylerde çalıştırmak üzere öğretmen okulları açtılar. Ben de Ankara Öğretmen Okulu’nda okudum. Hocalarımız Köy Enstitülerindendi. 2 yıl ilköğretim öğretmenliği yaptım. Dağ köyünde resim yaptım bol bol. Ağaçların ilginç köklerini buldum onlarla uğraşmaya başladım. Yazın Ankara Kızılcahamam’a gidince cadde üzerinde resimlerden ve köklerden sergi açtım. Bu dediğim 1968 dönemi. Sonra Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümüne devam ettim. Bir dükkân açtım ve öğrenciyken de, öğretmenken de hiç kapatmadım. Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesine tayinim çıktı. Gene de kapatmadım dükkânı, kışın kirasını verdim. Yazın tatil olunca orada çalışmaya devam ettim. Farklı bölümlerde okuyan arkadaşlarıma anahtarlıklar yapıp hediye ettim. Onlardan görenler toplu siparişler vermeye başladı ve Kökler’in yolculuğu da başlamış oldu.
‘ASLA VAZGEÇMEDİM’
Bursa’ya gelmeye nasıl karar verdiniz? İlk durak Burç Pasajı mı oldu?
Son tayinimle Bursa’ya geldim ve kaldım. İlk geldiğimde Kumla’da çay bahçesinin önüne son paramla bir stant açtım. Günde 100 tane sipariş geliyor ben tek başıma onları yetiştiriyordum.1980’de Burç Pasajı’ndaki dükkânı tuttum. O yıllarda cadde üstünde dükkân tutmak için hava parası diye çok yüksek ücretler isteniyordu. Pasajın içinde yer bulabilmek bile güzeldi. Altı aylık kirayı peşin vermek zorunda kaldım ama vazgeçmedim. Sanatı girişimcilikle birleştirdim. Biri geldi anahtarlık yaptırdı bana. Ondan görenler istemişler topluca siparişlere devam ettim. Benim dükkânın önünde de büyük bir ağaç kökü vardı. Herkes bilir, tanırdı.
‘EN POPÜLER CADDEYDİ’
O yıllarda üniversite öğrencilerinin, gençlerin sosyalleşmek için adresi Altıparmak Caddesi’ymiş. Anlatılanları dinleyince hem şaşırıyor hem kıskanıyoruz. Sonra ne oldu ve cadde canlılığını kaybetti?
Marka dükkânlar Altıparmak Caddesi’ndeydi. Burç Pasajı’nın içinde sinema, konfeksiyon mağazaları, kitapçılar, terziler vardı. Eskiden İstiklal Caddesi gibiydi. Gezmek için iki adres zaten; Heykel ve Altıparmak’tı. İlk önce kitapçılar ihanet etti. Uludağ Üniversitesi öğrencileri ders kitaplarını almak için pasaja gelirlerdi. Oraya gelince tabii cadde canlanır, esnaf mutlu olurdu. Önce bu kitabevleri kitapları kampüse çocukların ayağına götürdü. Ondan sonra sirkülasyon azalmaya başladı. Ben 32 yıl kaldım orada, 2008’den sonra bozulmaya başladı. Sonra Pirinç Han’a geçtim. Şehir büyüdü, tercihler değişti. Öyle olunca sinema da kapandı. Yavaş yavaş bugünkü haline geldi.
AFRİKA HEYKELLERİ KÖKLER’DE
Başka şehirlerden olduğu kadar yurt dışından da ziyaretçileriniz olduğunu söylemiştiniz. Bununla ilgili değişik bir anınız var mı?
Burç Pasajı’ndayken sürekli farklı şeyler topluyordum. İstanbul ile sınırlı değildi. İspanya’dan bile ürün getirtiyordum. Örneğin Avcı mataraları çok güzeldi. Singapur’dan, Bali Adası’ndan oralara gidip gelenlerden değişik ürünler sipariş ediyordum. Bir dönem gümüş çok getirildi. Benim isteğimi soruyorlardı, müzik aletlerini tercih ediyordum. Bir keresinde Afrika’dan bir adam geldi. Bursa’da o zaman benim dükkâna benzeyen dükkân yoktu. “Afrika’dan heykeller getirdim sana vermek istiyorum. Her ilde bir dükkâna ürün verecektim. Bursa’da gezmediğim dükkân kalmadı hepsi de ‘Kökler’e git’ diyerek size yönlendirdi” dedi ve getirdiklerini gösterdi. “Afrika heykelleri Kökler’de” diye o zamanın gazetelerine haber oldu.
Sizi farklı kılan, rakiplerinizden ayıran, markalaştıran en temel etken nedir?
Tüm her şeyi ben elimde yapıyorum. Malzemeleri kendim buluyorum. Takılar dükkânın devamı için var. Heykeller ve resimler ise benim için en önemlileri. Yazıları da elimde yazıyorum. Doğal taşlar kullanıyorum. Tasarımlar tamamen orijinal.
YENİ NESİL MUTSUZ
Yeni nesilden genel olarak bir şikayet var. Hem öğretmen olarak hem bir sanatçı olarak onları nasıl yorumluyorsunuz?
Çağ geriye akmaz. Onların olanakları farklı, sıkıntıları farklı. İstediklerini hazır olarak buluyorlar. Biz her şeyi değerlendiririz atmayız. Öyle bir yerden geldik. Şimdi tüketim toplumu var. Çocuk bir şeyi elde etmek için mücadele etmiyor. Arkadaşının doğum günü için hediye mi alacak? Harçlığını biriktirsin! Hiçbir çabası yok. Ailelerin suçu tabii ki. Ayrıca çocuklarda tartışma yetersizliği var. Tartışırlarsa ne konuşacaklar: ülkenin açlığını, sorunlarını. Bunun yerine hızla sessizleşiyor, bireyselleşiyorlar. İmkânlara rağmen yaşadıkları şeylerden mutlu değiller. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. İnsanın doğasına aykırı bu durum. Onlar da fark edecekler, okuyarak öğrenecekler.
Eklemek istediğiniz var mı?
Günümüzde resim deyince çocukların eline kartpostal veriliyor. Çiz deniyor. Kopya resim çalışılıyor. Bu sanat değil bu zanaatta değil. Sana ait olmalı, özgün olmalı sanat. Çünkü eğitim fakültelerinde de aşınma var. Kaliteli eleman yok. Bundan şikayetçiyim. Geçmiş bitti. 2023 yılında 2023’ün resmi yapılmalı. Yeni estetikler bulmalıyız. Teknolojide böyle değil mi? Dijital dünya da bu şekilde akıyor, sanatta böyle akmalı!