Öğrenciyken sınıfta kalma korkusu yaşar, zayıf not almamak için çok çalışırdık.
Çünkü bu utanmamıza sebep olurdu.
Tabii başarı sadece nota değil, çabaya, davranışlara, derslere katılıma ve devamlılığa da bağlıydı bir zamanlar.
Sonra değişen sistem ile sınıfta kalmak tarih oldu.
Çocuk yaşta yaşanan stresi düşününce bu iyi bir fikir gibiydi.
Ancak pandeminin getirdiği evden eğitim rehaveti iyice arttırdı.
Hiç emek sarf etmeden okullardan mezun olunabildiğini gören yeni nesil tembelliğin dozajını kaçırdı!
Bakanlık düğmeye bastı, okullar açılmadan haberler peş peşe gelmeye başladı.
Ve liselere sınıfta kalma uygulaması geri geldi.
Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin; "Özellikle okul terkleriyle ilgili yaşanan sorunlar var, onlarla ilgili değişiklikler eğitim öğretim yılı başlamadan önce ilgili mevzuat değişiklikleriyle kamuoyuyla paylaşılmış olacak, yeni dönemde sınıf tekrarının mümkün olduğu bir süreç söz konusu olacak” bilgisini paylaştı.
Tekin, devamsızlık konusuna ilişkin de “Önümüzdeki yıl af veya benzeri beklenti içinde olmasınlar” sözleriyle öğrencileri uyardı.
‘Nasılsa her türlü okul biter’ algısı nedeniyle kitabın kapağını açmayan öğrencilerin son hali yalnızca aileleri değil tüm toplumu endişelendiriyor.
Bir diğer sorun da sınav senesinde olan öğrencilerin sağlık raporu alarak okullardan tamamen kopmaları.
Bu kopuş o kadar belli ki YKS'de 100 bin aday sıfır puanla yarışa veda etti.
Peki, geleceğimiz diye nitelendirdiğimiz kitle için ne yapmak gerekiyor?
Sınıfta kalma korkusu işleri düzene sokar diye düşünüyoruz…
***
Bir de uzmanından görüş almakta fayda var diyerek konuyu Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy’a danıştım.
‘Sınıfta kalma geri geliyor diyorlar’ ama zaten vardı diyen Başkan Toy, “Af çıkıyordu, bunun olacağını bilerek öğrenciler rahat hareket ediyordu. Bizim için bu uygulamanın geri gelişi doğru. Çalışmanın bir karşılığı olmalı, kazanımlarının bir yansıması olmalı, öğretmenler bunu gözlemlemeli. Öğrencinin disiplinli olması çok önemli. Ancak bu aflar gelenek haline geldi. Çocuklar bunu bekliyorlar” ifadelerini kullandı.
Okula gidilmemesinin yarattığı sonuçları da vurgulayan Başkan Toy:
“Bahsettiğimiz yaş grubu çalışmayı sevmiyor. Sonunda bir diploma nasılsa alacağım diyor. Günümüzde öğrencinin niteliği tartışılır hale geldi. Günübirlik kararlar, Milli Eğitim’in sürekli değiştirdiği uygulamalar yüzünden bu noktadayız. Yıllarca üniversite sınavına hazırlık için çalışılırken artık her şey son seneye bırakılıyor. Sonrası malum…” dedi ve sordu:
Son düzlükte bir af daha çıkaracaklar mı?
Yani eğitimciler karar için tutarlılık bekliyor.
Milli Eğitim Bakanı bu konuda taviz verilmeyeceğini vurguladı ama gelişmeleri zaman içinde göreceğiz.
***
Eğitim hakkında aslında konuşulacak çok sorun var.
Keşke tek derdimiz devamsızlıktan sınıfta kalma konusu olsaydı.
Okullar 11 Eylül’de açılacak. Veliler de kara kara artan masraflar karşısında ne yapacaklarını düşünüyorlar.
Kırtasiye, okul forması, ayakkabısı, servis ücreti derken kabaran hesap dışında, asıl darbe kayıt sürecinde yapılıyor.
Devlet okullarında bile kayıt sırasında bağış adı altında yüklü miktarlar talep ediliyormuş, ben de bu durumdan şikâyetçi olan velilerden öğrendim.
Dönem dönem basına yansıyan haberleri biliyoruz ama tutarın 30 bin-40 bin bandında seyrediyor olması şok etkisi yarattı.
Standart istekler arasında üç top A4 kâğıt ve klasörler var.
Eğer veliler buna katlanabilirse çocuklarını istedikleri okula kayıt ettirebiliyor aksi takdirde ikametgâh noktasında eğitim kurumuna gitmeleri gerekiyor.
Veliler bundan neden kaçıyor da, yüksek krediler çekip bu eziyete katlanıyor dersiniz?
Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy durumu şöyle açıklıyor:
“Derslik ihtiyacı en çok olan şehirlerden biri Bursa. Bir kentin doğusu ile batısı arasında bu kadar sosyo-ekonomik fark olur mu? Okullarda yardımcı personel olmadığı için mecbur kalıp, bağış topluyorlar. Ekonomik durumu iyi olan velilerin yaşadığı bölgelerde okullar tertemiz. Bu bölgeler arası dalgalanma yüzünden yakındaki okulda yer bulamayan da servis ücretiyle karşılaşıyor. Çocukların okula başlaması derin bir kâbusa dönüştü. Bir top kâğıt veremeyecek acziyet var okullarda.”
Bunun bir yaptırımı olmalı öyle değil mi?
Veliler Milli Eğitim’e muhakkak şikâyetlerini iletmeliler.
Ancak Toy bugüne kadar şikâyet edilen idarecilerin cezalandırıldıklarını göremediklerini söylüyor. Haliyle caydırıcı olmuyor ve bozuk düzen devam ediyor.
Olanı fark ettiniz mi?
Eğitim sistemi, toplum ve sorunları görüp de susanlar sınıfta kalalı çok oldu!