Psikolojimiz bozuk.
Bu tespite kaç kişi katılır?
Doğal olarak insan, hayatı boyunca sürekli iyi olma hâlini koruyamaz.
Önemli olan yaşanılan olumsuzlukların bıraktığı hasarı en aza indirgeyip, çabuk kurtulabilmek.
Tabii ki bunun için bireysel olduğu kadar toplumsal da incelemeler yapılıyor.
Ve tahmin edin ülkemizde durum ne?
Sosyal medyada bu konu, geçen hafta epeyce gündem oldu, capsler yapıldı.
Hatta Instagram’da bilimsel video yayınlayan tanınmış kişilerin bile gündemi:
Türkiye’nin 2023 Yaşam Memnuniyeti Araştırma sonuçlarıydı!
Baştan belirteyim, gözlemlediğimizle, anketlere yansıyanlar arasında çok fark var.
Bir ara antidepresan kullanımının artışını konuşuyorduk, dertleşme sırasında eş, dost, akraba birbirine sakinleştirici adı veriyor, önerilerde bulunuyordu.
Acaba ilaçlar işe yaradığı için mi mutluluk oranı yükseldi?
***
TÜİK 2023 Yaşam Memnuniyeti Araştırması'na göre, Türkiye’ de mutluluk oranı 2022’de yüzde 49,7 iken 2023'te yüzde 52,7’ye yükseldi.
Aynı zamanda, mutsuzluk bildiren kişilerin oranı da yüzde 15,9'dan yüzde 13,7’ye düşerek olumlu bir tablo çizdi.
Cinsiyet temelli ayrım yapıldığında, erkeklerin mutluluk oranı yüzde 46,5'ten %50,3'e, kadınların ki ise yüzde 52,7'den yüzde 55,1'e ulaşarak her iki cinsiyette de belirgin bir memnuniyet artışı olduğu gözlemlendi.
Ne mutlu!
Demek ki 2023 yılında sürekli vurgulanan işsizlik, enflasyon, doğal afetler, kadına şiddet vb. gibi konular toplumda çok başka tezahür etmiş.
Tanıştığım, görüştüğüm çok sayıda farklı meslek gruplarında uzmanlar oldu.
Sağlıkta, eğitimde, özelde ya da kamuda…
Bir dokundum bin ah işittim.
Toplu taşımada, markette veya herhangi bir kuyrukta anlık sohbetlerde hep insanların türlü sebepten yakınmalarına şahit oldum.
Ne mutlu ki bunlar memnuniyet algısında yanılsama yaratmamış!
Lafta kalmış, dertleştikçe hafiflemiş, bu sayede acılar uçmuş gitmiş.
Tabii ki şikâyetçi değilim sadece şüpheciyim.
Açıklanan işsizlik ve enflasyon rakamları gibi midir bu verilerde yoksa?
Tespiti başka, hissedileni başka olan.
***
Elbette geleceğe dair umut da önemli bir gösterge.
Bu kategoride yüzde 67,1 oranı ile gelecekten umutlu olanlar önde ve erkekler yüzde 67,2 ile kadınları ‘yüzde 67,1’ geçmiş durumda.
Hâlbuki özellikle gençler hedefsiz, umutsuz, geleceği düşünmeden, plan yapmadan yaşıyorlardı!
Biz öyle biliyorduk ve onlar adına ses çıkarıyor, bir şeylerin yapılması gerektiğini belirtiyorduk.
Hemen başka bir tespite geçiyorum.
Y kuşağına mensup birey olarak sürekli Z’yi savunmakta ve X’e kızmaktaydım.
Meğer iki nesil arasında kalıp kendimizi harap etmişiz!
-Literatürde kabuller değişse de genel olarak; 1925-1945 arası doğanlar: Sessiz Kuşak, 1946-1964 arası: Bebek Patlaması-Baby Boomer, 1965-1979 arası: X Kuşağı, 1980-1995: Y Kuşağı ve 1996-2020: Z Kuşağı olarak sınıflandırılıyor.-
Sidney Üniversitesi, 1950’den bu yana birbirini takip eden nesiller üzerinde araştırma yaptı.
Ve 1990-1999 arası doğanların kendilerinden önceki nesiller arasında en kötü ruh sağlığına sahip olduğu sonucuna ulaştı.
Yani travma nesliyiz!
Ayrıca araştırmanın başyazarı Dr. Richard Morris, Y Kuşağının diğer kuşakların aksine yaşlandıkça gelişme göstermediğine dikkat çekiyor.
ABD merkezli ‘Proceedings of the National Academy of Sciences’ dergisinde yayınlanan çalışmada:
“Bugüne kadar, bireylerin yetişkinliğe girdiklerinde ruh sağlıklarında iyileşme görmeleri beklendiğinden, çocukların ve gençlerin ruh sağlığındaki düşüşe odaklanıldı. Ancak çalışmamız, endişelenmemiz gerekenin sadece çocuklar olmadığını gösteriyor. Verilerimiz sadece genç nüfusun ruh sağlığındaki düşüşün devam ettiğini göstermekle kalmıyor, aynı zamanda bugün 40’lı ve 50’li yaşlara giren kuşağın da risk altında olduğunu gösteriyor. 1990’larda doğan insanlar yetişkinlik döneminde bu iyileşmeyi görmüyor. Önceki nesillerde gördük” ifadelerine yer verildi.
Uzmanlar sebep olarak, sosyal medya platformlarını işaret ediyor ve ekran başında geçirilen fazla zamanın; kaygı, depresyon, bağımlılık gibi sorunları artırdığını belirtiyor. Fiziksel aktivite eksikliği, yetersiz uyku ve iklim değişikliğinin de mevcut duruma katkıda bulunduğu düşünülüyor.
Belki doğrudur ama bence bizi kuşak çatışmasının ortasında kalmamız yıprattı.
Denge kurmaya çalışırken, kendimizi kaybettik.
Neyse ki travmalarımızla mutluyuz!