Canınız sıkıldı ve yapacak bir şey bulamıyor musunuz?
O zaman şehri gezmek aklınıza geliyor mu?
Bir yerde yaşarken oranın sahip olduğu doğayı ve tarihi tanımadan yolunuza devam edebiliyor musunuz?
Bursa’da olup Tophane’yi bilmeyen, Kent Müzesi’ni hiç gezmeyen, Mudanya sahilinden denize bakmayan hiç olur mu?
İmkân meselesi der gibi mırıldandığınızı duyar gibiyim ama bence işin aslı merak!
Merak duygusunu kaybedince insan, öylesine devam ediyor yoluna.
Nasılsa bu şehirdeyim şimdi gitmesem de olur, bir gün gezilir acelesi yok vb… Bahaneler bizi dinç tutuyor kesinlikle.
Ama ben yaşadığım şehirde görmediğim bir yer olursa huzursuz oluyorum. Tadilatı bitip açılışı yapıldığı günden itibaren gitmek için sabırsızlandığım bir yer vardı; Zindan Kapı!
Osmanlı dönemindeki tarihi belgelerde adı “Bâb-ı Siccin” olarak geçiyor. Kapı ve çevresindeki surların altında yeraltı zindanlarının bulunmasından dolayı Zindan Kapı adını almış. Helenistik, Bizans ve Osmanlı dönemi görmüş, günümüze kadar gelip 2021 yılında yeniden canlandırılmış. Zindan deyince insanın aklına sadece demir parmaklıklar, işkence odaları geliyor. Ama yenileme çalışmalarından sonra kültür, sanat, tarih ve teknolojinin harmanlandığı yer!
Bursa surlarının tarihi M.Ö. 2. yüzyıla dayanmakta. Bitinya Krallığı zamanında inşa edilen surlar, Roma ve Bizans’tan sonra Osmanlılar tarafından 19. yy. ‘a kadar kullanılmaya devam etmiş. İstanbul Yedikule Zindanları’nın bir benzeri olarak geçiyor.
Çok uzun bir zamana tanıklık ediyor ve bizim şehrimizde!
Zindan Kapı büyük bir mekân. İçeri girdiğiniz zaman oturmak için bir kafeteryası bulunuyor. Asıl tur girişte Kanlı Kuyu’yu görmenizle başlıyor. Kuyunun ağzı kapalı, korkmayın. Çeşitli görsellerle tarih anlatılıyor ama tabii ki rehber de bulunuyor. Rivayete göre infaz edilen bedenler, dereye atılırken, başları kuyuda bırakılıyor. Kuyudan sonra sizi dijital sergi karşılıyor. Dokunmatik ekranda istediğiniz dönemin ayrıntılarını dinleyip, okuyabilirsiniz. Burada bir de taht var. Fotoğraf çektirmeyi unutmayın!
Ayrıca teknoloji her yerde sizi karşılıyor. Nereden devam etmeniz gerektiğini söyleyen bir ses yansıtılmış görseliyle yanınızda duruyor. Çocuklar için ekranlarda oyunlar bile var. Zemin kat; Bitinya Dönemine ayrılmış. Burada şehrin isminin nereden geldiğini öğrenebiliyorsunuz. Birinci kat galerisinde Roma-Bizans dönemi canlandırılıyor. Roma dönemi silahlarının örnekleri var. Kiosklar ve animasyonlar eşliğinde öğreniyoruz bilgileri; klasik müze algısından çok uzak burası. İkinci kat Osmanlı galerisi. Yeniçeri askeri, dönemin haritaları, Orhan Gazi’nin şehri fethedişi… Ne ararsanız var. Dijital olarak tasarlanabilir kalkan bile var. Dokuzuncu kule ise dijital sergi alanı.
Zindanların olduğu en alt bölüm ise favorim. Yer altına inince mahzende insanlar var gibi seslerle başlıyorsunuz gezmeye. Ama parmaklıkların arkasında sergi var. Her bölümde başka bir eser tanıtılıyor ve dönem dönem konsept değişiyor.
Ziyarete gittiğim zaman olan serginin adı; küratörü Derya Yücel’in olduğu “Zamansızlık Şarkısı”. Geçmişle geleceği bağlayan Zindan Kapı ’da zamansızlık anlatılmıştı.
En çok beğendiğim; Vahit Tuna’nın Mağara isimli çalışmasıydı. Bu çalışmada yüzlerce bilinçdışı leke bulunuyor ve “imgeler için bir ses nasıl elde edilir” sorusuna cevap aranmıştı. Lekeleri okuyan ve sese dönüştüren bir program yazılmış, yazılımın geliştirilmesiyle ton farklılıklarına göre de sesler ortaya çıkmış. Sesleri opera sanatçısı Ayşe Yakut Somer seslendiriyor. Bu sesler sonra “yapay zekâ” ya dinletiliyor ve ortaya başka bir opera bestesi çıkıyor: Mağara’nın Sesi. Vahit Tuna bu çalışmasıyla “insan-makine” paylaşımına dikkat çekiyor. Sergi Ocak ayında bitti ama eminim ki her gelen de keşfedilmesi gereken harika şeyler var. İtiraf etmeliyim ki; burada hiç bu kadar zaman geçireceğimi, tarihi teknolojiyle birlikte göreceğimi beklemiyordum.
Ve Bursa’da gezilecek çok yer var…
Zindan Kapı’nın yeniden bizlere kazandırılmasında emeği geçenlere ve Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkürler…