Eskiden, ‘eskiden dediğim 15-20 yıl önce’ misafirliğe gidildiğinde anne-babanın bir bakışıyla yaramazlık peşinde olan çocuk olduğu yerde kalakalırdı.
Bilirdi ki başı dertte!
Ya eve dönünce ceza alacak ya da uslu olacak, ebeveynini huzursuz etmeyecek.
Şimdiye kadar tüm çocuklar bu görünmez komut zinciriyle büyüdü.
Toplumda terbiye eğitimi bu şekildeydi; işe yaradığını da şimdi fark ediyoruz.
Çünkü günümüz çocukları kalabalık bir ortamda yapmaması gereken davranışları sergilediğinde yeni bir yaklaşımla karşılanıyor, bu da onların daha da şımarmasına, sınırları bilmemesine, dur durak tanımamasına neden oluyor.
Özgür, kendine güvenli, ifade kabiliyeti yüksek olacak diye bir nesil zıvanadan çıktı!
Tabii araştırma evreni boş durmadı buna da afili bir kavram buldu:
Gentle Parenting!
-Nazik ebeveynlik-
***
Toplu ulaşımda, alışveriş merkezlerinde ortalığı birbirine katan ağlama seslerine tanıklık etmişsinizdir; çocuk istediği şey alındığı halde tatminsiz ve mutsuz olduğu için ‘daha’sının peşindedir.
Sanki amacı yanındaki yetişkine nefes aldırmamaktır.
Bazen yerlerde sürünürler bazen de çılgın gibi kaçıp peşlerinden koşturmaktadırlar.
Hatta daha şiddetli vakaları da görmüşlüğüm var.
Elinden tablet veya telefon alınmaya çalışılan küçük kızın annesine yumruklar savurduğunu bu esnada babanın hiçbir şey yapmayarak, izlediği anlar tam da günümüzün yansıması.
Çocuk kendi kendisinin patronu olmalı, kararlarını verebilmeli, ezilmemeli, sinmemeli derken bu defa da çağımızın ebeveyni otorite boşluğu yarattı.
Böylece dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan minikler önce okulda öğretmenlerinin başına ilerde de toplumun başına dert olacaklar, kimse farkında değil!
Hele ki iş dünyasına adım attıklarında hepsi birer CEO edasında salınacak, istedikleri pohpohlamayı bulamayınca da psikolojik sorunlar; travma, depresyon başlayacak.
Uzmanlarla bu konuyu görüşsem; mesela bir psikologla, çocuk gelişimciyle ya da herhangi bir danışmanla alacağım onlarca öğüt var.
Hâlbuki bizi büyütenler, biraz kendi ailelerinden gördükleriyle biraz da içgüdüsel hareket ediyordu.
Ne zaman çocuk büyütmenin altın kuralları bilimsel olarak sıralanmaya başladı, işler rayından çıktı.
***
Tabii çocuğuna dünyanın güllük gülistanlık olduğunu, asla şiddetin, kavganın, gürültünün olmadığını öğretmeye çalışanlar da fena halde hata yapmaktalar.
Okula başladığında gerçeklerle yüzleşen minikler akran zorbalığı başta olmak üzere pek çok güçlükle karşılaşıyor.
Bu konunun da ne kadar ciddi olduğunu ve pek çok değişkenin devreye girdiğini elbette biliyorum ama biraz daha gerçekçi yaklaşımın gerektiği gün gibi ortada!
***
Sosyal medyada bununla ilgili paylaşım dikkatimi çekti, olduğu gibi aktarıyorum:
“Büyük bir marketteyiz. Çocuğun birisi feryat figan ağlıyor, yerlerde yuvarlanıyor Muhtemelen bir oyuncağa kafayı takmış.
Üç yaş sendromu! Klasik bir patlama anı yani.
Yanında babası var.
Yere çökmüş, çocuğun burnunu silip: ‘Oğlum güvendesin. Bana ne hissettiğini söyler misin? Öfke mi? Hayal kırıklığı mı? Anlat birlikte çözelim’ diyor.
Yahu çocuk zaten duygusunu tarif edemediği için ağlıyor!
Edebilse anlatır siz de çözersiniz. O an çocuğun umurunda değil felsefi analizler…
Birisi kararlı bir şekilde: ‘Bu oyuncağı almıyoruz’ diyecek. Veya gidip oyuncağı alacak. Çocuk da rahatlayacak ve hayatına devam edecek.
Ama yok! Hep bir müzakere ortamı, duygusal terapi seansları…”
Sanıyorum gözünüzde canlandı.
***
Bu manzaranın analizi de yer alıyor.
Analize katıldığım için onu da paylaşmak istiyorum:
“Gentle Parenting’ markasıyla pazarlanan bu yeni endüstride, ailelere sürekli bir yetersizlik hissi satılıyor.
‘Bir hata yaparsam çocuğum travma yaşar’ kaygısı seminerlerle, kitaplarla ve danışmanlık hizmetleriyle ticarete alet ediliyor.
Şunu unutmamak lazım:
Bazı durumlarda çocuğun kulağına ‘güvendesin’ diye fısıldayan bir dost yerine, ‘Bu kadar yeter, eve gidiyoruz!’ diyen bir ebeveyn gerekir.
Çünkü çocuklar sınırlar içinde özgürleşir.
Her konuda tercih hakkı sunmak öz güven kazandırmaz.
Bir otorite figürü olmadan çocukların dünyasında güvenli alan oluşmaz!”
***
Kızanınız olacaktır ama tespit bence doğru.
Ne aşırı baskıcı, azarlayan, cezalandıran, susturan olunsun ne de böyle çocuğun zıvanadan çıkmasına izin veren.
Öyle bir çağ ki herkes ‘Kipling’in Kırkayağı’na -Kipling’in Kırkayak öyküsü tavsiyemdir, bir gün yine değinirim!- döndü, insanlığın varoluşundan beri büyütülen çocuklara bile nasıl davranılacağı unutuldu…