Hava Durumu

Hırsın tadı acıdır

Yazının Giriş Tarihi: 28.10.2025 00:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.10.2025 00:05

Bu hafta size bir hikâye anlatmayacağım.

Ama hepimizin içinde az ya da çok yaşadığı bir hakikatten bahsedeceğim:

Hırs.

Bu hafta çok beğendiğim bu hikayeyle giriş yapmak istiyorum…

Küçük ama derin anlamlar taşıyan bir hikaye…

Bir ceviz kurdunun hikayesi…

Ceviz kurdu, gireceği kadar küçük bir delik açar ve cevizin içine girer.

Cevizin içi, insan beynine benzer… Başlar onu kemirmeye, yemeye…

Buraya kadar her şey doğaldır.

Ama sonra işler değişir.

Yedikçe şişmanlar, karnı büyür.

Doyar.

Gitmek ister…

Ama girdiği delikten çıkamaz.

Çünkü artık hem kendisi büyümüştür hem de ceviz sertleşmiştir.

Delik dar gelir.

Kurt içeride tıkanıp kalır.

Tek çaresi vardır:

Aç kalmak…

Zayıflamak…

Ve bir gün, güçsüz düşüp o delikten sığacak kadar inceldiğinde çıkmak…

Ama çıktığında mevsim bitmiştir artık.

Ne yeşil yaprak kalmıştır, ne sıcak güneş.

Ortada sadece içi boş bir cevizle, cılız bir kurtçuk vardır.

İşte kimi insanlar da o ceviz kurduna benzer.

Mal, mülk, para, unvan derken…

Yedikçe şişer, büyür, daha fazlasını ister.

Bir gün “artık yeter” demek istese de…

Bahar bitmiş olur.

Yaz bitmiş olur.

Geriye sadece ömrün sonbaharı kalır.

Kur’an’da “İnsanoğlu, mal sevgisine düşkündür” denir.

Ama orada asıl mesele mal değil, ölçüdür.

İslam, çalışmayı, üretmeyi, zengin olmayı yasaklamaz.

Aksine, “veren el olmayı” teşvik eder.

Sorun; insanın malın kölesi haline gelmesindedir.

Yani artık parayı yönetemez, para onu yönetmeye başlarsa...

İşte o zaman kalpte huzur değil, boşluk başlar.

Ve o boşluğu hiçbir şey dolduramaz.

Peygamber Efendimiz’in o meşhur hadisi aslında meseleyi tek cümlede özetler:

“Âdemoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, ikincisini ister.”

Çünkü doymak değil, durmak bilmek erdemdir.

Hırs, insanın içindeki kontrolsüz “eksiklik duygusu”nun sonucudur.

Yani ne kadar sahip olursan ol, yine de eksik hissedersin.

Bu bir psikolojik döngüdür:

Başarısızlık korkusu → Daha çok istemek → Başarı → Tatminsizlik.

Sonra aynı döngü tekrar başlar.

Modern psikoloji buna hedonik adaptasyon der.

Yani, mutluluğa alışmak.

Yeni bir araba alırsın, bir ay mutlusundur, sonra sıradanlaşır.

Yeni telefon, yeni kıyafet, yeni terfi…

Hiçbiri kalıcı tatmin sağlamaz.

Çünkü sorun eşyada değil, insanın doyumsuz kalbinde gizlidir.

Sonra başlar “keşke”lerle dolu bir hayat:

Keşke biraz daha paylaşsaydım,

Keşke azıcık durulsaydım,

Keşke şu dünyanın tadını çıkarabilseydim diye…

Bugün toplum olarak “tüketimle var olma” çağında yaşıyoruz.

Instagram’da kim daha lüks tatilde, kim daha pahalı saat takmış...

Sanki insan değeri artık “kalbiyle” değil, “etiketiyle” ölçülüyor.

Mahalle baskısı bile değişti:

Eskiden “namaz kılmıyor” diye utanılırdı, şimdi “eski model telefon kullanıyor” diye utanılıyor.

Tarihte de bu hırsın bedelini ödeyen çok isim var.

Karun…

Dünya malına öylesine tutundu ki, sonunda hazinesiyle birlikte yerin dibine geçti.

Osmanlı’da Lale Devri’nde de benzer bir doyumsuzluk vardı.

Eğlence, israf, gösteriş…

Sonra bir baktılar, toplum yoksullaşmış, devlet zayıflamış.

Yani tarih de aslında hep aynı şeyi fısıldıyor:

“Her devrin sonunu hırs getirir.”

Kısacası…

Hırs insanı büyütmez, kemirir.

Cevizi değil, kendi ömrünü yer bitirir.

İnsanoğlu hâlâ aynı hatayı yapıyor.

Ceviz kurdu gibi…

Kendini büyütüyor, şişiriyor, doyuruyor.

Ama sonra fark ediyor ki, girdiği delikten artık çıkamıyor.

Yani kendi hırsına tutsak oluyor.

Asıl zenginlik, cebinde değil, gönlündedir.

Azla yetinmek, insanın kalbini hafifletir.

Çünkü doyum, sahip olmakla değil, şükretmekle başlar.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere…

Sağlıcakla kalın, kalbiniz daima tok olsun.

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.