Dünya düzeninde yeni bir döneme girdiğimiz bugünlerde çok kutuplu bir dünyayı oluşturan en önemli etken ekonomik gelişmelerdir diyebiliriz. Ekonomik büyüme hareketleri özellikle yavaş bir gelişme göstergesi olsa da ileriye dönük oldukça önemli emareler vermektedir. Bu ekonomik büyümeyi oldukça destekleyen şey “Enerji” olarak karşımıza çıkmaktadır.
Enerji dediğimizde aklımıza ilk gelen şeyler özellikle petrol, doğal gaz ve yenilenebilir enerji kaynaklarıdır. Bu kaynakların bir devlette oldukça fazla olması demek aslında bir kuralsızlık ve düzene karşı çıkma hırsı barındırmaktadır. Tabii bu enerjiyi kullanım alanları da oldukça önemlidir; zira bu tarz enerji kaynakları aynı zamanda işlenmeye müsait ve bunu yapabilecek bir sanayi, bunun olmazsa olmazıdır diyebiliriz. Enerji az önce de bahsettiğimiz gibi aslında bir devleti güvence altına alan, güçlü siyasi pozisyona taşıyabilen bir araç aynı zamanda.
Bu enerji kaynakları aslında dünya düzenini belirleyen ve dünyadaki gelişmelerin ipucu aslında; zira bugün bir dünya gücü olmanın da sırlarından biridir. Bugüne baktığımızda ABD, Rusya, İran, Çin, Körfez ülkeleri gibi devletler bu düzenin bir parçası. Peki bu enerji kullanımının dünya düzenine etkisi ve psikolojik yanı nedir? Aslında bugün sorduğumuz en önemli soru bu.
Geçmişten günümüze enerji kaynakları çeşitli şekilde güç olmayı sağlamıştır. 1. Dünya Savaşı sonrasında İngiltere’nin en büyük amaçlarından biri enerji kaynaklarına erişmek olmuştu. Bu sebeple Osmanlı toprakları birçok plana dahil olmuş ve sonunda parçalanmıştır. İngiltere özellikle Irak ve Arap bölgesinde kurduğu üstünlük ile enerji kaynaklarına tam erişim sağlamış, hem donanması için hem de sanayisi için gereken petrole buradan erişmiş ve dünya gücü pozisyonunu İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar bu şekilde sürdürmüştür. İkinci Dünya Savaşı’nda da petrolün yeri oldukça önemliydi. Almanya, özellikle savaş halini devam ettirebilmek adına önemli derecede enerjiye ihtiyaç duymaktaydı; zira oldukça gelişmiş motorize ordusu için en önemli kaynaklar petrol bölgeleriydi. Bu yüzden Kafkas Petrol Alanları Almanya’nın savaşının önemli bir parçası ve dinamiği oldu. Bu devletlerin en büyük amaçları da enerjiyi kontrol altına alıp kendi çeperinde bir dünya düzeni oluşturmaktı.
Tarihte diğer bir önemli örnek ise şüphesiz 1973 tarihinde yaşanan petrol krizi olmuştur. Arap-İsrail savaşlarının en önemli safhalarından biri olan Yom Kippur Savaşı ile ABD İsrail’e büyük destekler vermiştir. Fakat enerjiyi elinde tutan ve bu dönemde oldukça bağımsız davranan Petrol İhraç eden Arap Ülkeleri Birliği büyük bir atılımla petrol ambargosu başlatmıştır. Bu ambargo ile özellikle ABD ve Avrupa’da büyük ekonomik dalgalanmalar yaşanmış ve Arap ülkeleri, enerjinin ne kadar büyük bir silah ve psikolojik güç olduğunu göstermiştir. Bu, Arap ülkelerinin enerji alanında da Batı’nın karşısına son çıkışları olmuştur; zira zamanla ABD askeri gücünü bölgede daha da hissettirmeye başlamıştır.
Günümüzde ise enerji hâlâ büyük potansiyelini koruyor ve bu devletlerin psikolojik olarak üstün hissetmesini ve dünya siyaset alanında yetkinliklerini arttırmalarını sağlıyor. Özellikle Sovyetlerin dağılması sonrasında dünya gücü haline gelen ABD, enerjinin rolünün farkındalığına ulaşmış devletlerden biri konumunda; zira bu dünyada etkin olmasının en önemli yolu bu ve enerji kaynaklarını kontrol edebilmesi sayesinde dünyada ekonomik olarak tehdit ve cebir yolunu rahatlıkla kullanabiliyor.
Bugün ABD petrol üretiminde ve tüketiminde lider ülke konumunu sürdürüyor. ABD, enerjiyi kontrol edebilme kapasitesi sayesinde psikolojik üstünlük sağlayabilme konusunda üstün bir hâle geçebiliyor. Diğer bir yandan Rusya, özellikle Sovyetlerin dağılması sonrasında toparlama dönemi ardından Devlet Başkanı Vladimir Putin ile enerjinin ne kadar önemli bir silah olduğunu dünyaya göstermiştir. Rusya’nın özellikle 2000’lerin başından bu yana programı tamamen enerji üzerine eğilmiş ve Avrupa piyasasında özellikle önemli bir konuma yükselmiştir. Bu durum Rusya’nın özellikle denge oluşturucu gücünü sağlayarak zamanla çok kutuplu dünyanın zeminini hazırlamıştır. Ayrıca Rusya-Ukrayna Savaşı ile Avrupa’da yaşanan doğal gaz sorununu ekonomik açıdan geri döndürülemez zararlar vermeye devam etmektedir. Bu durum aslında enerjiyi bir silah olarak kullanabilme ile alakalı bir durum; zira enerji Rusya’ya psikolojik bir hırs sağlarken bunu Avrupa devletlerine gösterebiliyor.
Çin ve İran açısından durum ise şöyledir: Çin, ekonomik açıdan yenilenebilir enerji kaynakları noktasında bir dünya devi haline gelse de enerjiye oldukça bağlı bir devlettir. Bu sebeple gelişen ekonomik gücünü özellikle Afrika ve Ortadoğu’ya yönlendirerek aslında bölge ülkelerine çok kutuplu dünyanın diğer ucu olduğunu hissettirmiştir. Bu sayede bölgede oldukça etkin bir devlet halini almış ve doğal olarak standart dünya düzenine yeni bir model getirmiştir. Özellikle Çin’in politikaları Orta Doğu bölgesinde arabulucu rolü ve İsrail karşısında Filistin meselesine destekleme politikasını benimsemesi bölgede rahat bir şekilde siyasi politikasını geliştirmesine kapı aralıyor.
İran ise özellikle İslam Devrimi sonrasında enerji kaynaklarını tamamen Batı karşıtlığı şeklinde kullanmayı tercih etmiştir. Bu da “enerjinin bulunmaz karşıtlığı” adını verdiğimiz bir durumu gözler önüne sermektedir; zira enerji kaynağını elinde bulunduran ülkeler doğal düzen karşıtı halini alabilmekte tereddüt etmemektedirler. Çünkü ekonomik açıdan bir devlet ya da birkaç devlet bu ülkelere bağımlı kalmaktadır.
Sonuç olarak enerji kaynağı bir devletin “kuralsızlık hâlini alan bulunmaz karşıtlık” durumunu bizlere sunmaktadır diyebiliriz. Bu durum, devletlerin güç karşısında psikolojik etkinliklerini de yansıtmaktadır; zira enerji kaynağı ekonomik bir güç olduğu kadar siyasi bir silahtır aynı zamanda ve bu durumda gelişen ülkeler, gelişen ekonomiler yaratma noktasında öne çıkmaktadır. Bu durum, ana hattıyla yeni dünya düzenini oluştururken çok kutuplu bir siyasi haritaya bakmamızı sağlamaktadır. Tüm bu gelişmelerin yanında ABD her ne kadar dünya gücü özelliğini yitirmeye başlasa da uzun yıllardır hâkim olduğu düzen içerisinde oldukça büyük bir güç olmayı da sürdürecektir. Şunu da unutmamak gerekli ki enerji gücü kendisinin ait olmadığını hissettiği bir dünyanın değişimine ön ayak olacak bir yeni düzeni getirecek güçtedir. Bu da yeni güçlerin doğmasını ve dünya siyasetinde etkinliğini sağlayacaktır.